Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '07

 
Kategori
Öykü
 

Bu bir kumru öyküsüdür

Bu bir kumru öyküsüdür
 

İlkbaharın ilk günleriydi. Doğa yavaş yavaş yeniden yaşam buluyordu. Penceremi açtığım zaman sokağımızı süsleyen ıhlamur ağaclarının o güzel kokusu içeriye doluyordu. Her şey ve her yer yeniden canlanıyordu.

Her yıl ilkbaharda olduğu gibi bu yılın ilkbaharında da kumruların sevgililerini çağıran o güzel sesleri pencereme kadar gelmeye başlamıştı. Biliyorum, daha günün ilk saatlerinde bir kumru gelir penceremin pervazına oturur ve "yusufcuk yusuf" der gibi seslenir. Çok az bir zaman sonra aradığı eşi bu seslenişi duyar ve hemen yanına gelir.

Kumrular insanlığa aşkı ve sevgiyi anımsatmak ve öğretmek için gelirler sanki doğaya. Diğer kuşlardan çok farklıdırlar. Her zaman insanlarla iç içedirler. Bir bakarsınız her zaman girip çıktığınız balkonunuzun bir köşesine kumrular yuvalarını yapmıştır. Sanki insanlardan kendilerine bir zarar gelmeyeceğini bilmektedirler.

Dedim ya, kumrular ilginç kuşlardır diye. Bu ilginçlikleri yaşamlarına da yansımaktadır. Onlar tam bir çekirdek aile gibi yaşamaktadırlar. Nerede olurlarsa olsunlar mutlaka iki kumrudurlar. Gurup halinde gezinmezler. İki sevgili her zaman iki yürek olup uçar, yerler ve yavrularını büyütürler. Hiç bir zaman üç ya da dört kumruyu birlikte göremezsiniz. Balkon kuytu köşelerinde, sık açılmayan pencere pervazlarının uçlarında birbirlerine şarkı söyleyerek kur yaparlar. Öpüşürler, koklaşırlar. Diğer kuşlar gibi birbirleriyle kavga ettikleri de olmaz.

İlkbaharın ilerleyen günlerinde bir bakarsınız yuvalarında iki-üç minicik kumru. Anne gider, baba gelir ve hepbirlikte yavrularını beslerler. Yalnız beslemek mi? Bir de onları kargalardan koruma görevi vardır. Kargalar sert gagalarıyla bütün kuşların yumurtalarına saldırır. Yumurtadan çıkmış minicik kumru yavruları da kargalar için çok kolay birer lokmadır. İşte bu nedenle anne baba kumrular sırayla yuvalarında nöbet tutarlar. Anne kumru kursağında yumuşattığı mamaları bebeciklerine yedirir.

Ya bu aşk ve sevda kuşlarından biri diğerinden ayrılırsa ne olur?

Bilmiyorum her zaman aynısı mı olur ama benim rastladığım bir yaşam öyküsü hepimizin kanını donduracak türdendi. Hani bizim dışımızdaki bütün canlılara "akılsız, ruhsuz" yaratıklar diyoruz ya, tamamen yalan. Bütün canlılarda onlara yetecek kadar akıl, ruh ve sosyal yaşam alışkanlıkları var. Yanlız o canlılar tüm bu yeteneklerini biz insanlar gibi kötüye kullanmıyor. Onların ortak kullandığımız doğaya karşı hiç bir kötülükleri olmuyor. Hattâ doğaya çok büyük yararları oluyor. Bugün insan doğada olmasaydı doğa çok daha yaşanılır olurdu. Her yan yeşilliklerle dolar, dünya oksijen deposu olurdu. Ama, "akıllı" dediğimiz biz insanlar bütün doğanın dengesini bozarak, yalnız kendimize değil diğer canlıların da yaşamalarına olanak vermiyoruz.

Bir kumru ailesinin yaşam öyküsü de işte tam burada yerini buluyor.

İçinde hiç kimsenin oturmadığı ahşap ve iki katlı evin balkonuna bir kumru ailesi yuva yapıyordu. İlkbaharın ilk günlerinde başlayan yuva yapma çalışması dikkatimi çekmişti. Bay ve bayan kumru, gagalarıyla taşıdıkları çalı çırpıyı balkonun bir köşeciğine öylesine düzenli yerleştiriyorlardı ki, tam bir mimar titizliği ile. Biri bir çalıyı yuvaya yerleştiriyor, öteki geldiğinde eğer o çalının yerleşimini beğenmezse düzeltiyor ve kendi çalısını yuvasına koyuyordu.

Zaman buldukça bu yuva yapımının aşamalarını izliyordum. Kırlangıçların ne mükemmel mimarlar olduklarını biliyordum, ama kumruların çalışmaları bir başkaydı. Kumruların yuvalarını oluşturan harç yalnız ve yalnız aşktan, sevgiden geçiyordu.

Bir sabah yaptıkları yuvadan ayrılmayan bir kumru gördüm. Bir zaman sonra bir başka kumru geldi, bu kez yuvada oturan uçtu gitti, yeni gelen yuvaya oturdu. Anlaşılan kumru ailesi yeni bir yuva oluşturuyordu. Yumurtaları birlikte ve sırayla koruyorlardı. Ama, işin en güzel yanı beni bir zaman sonra vurdu: Saate baktığımda kumruların yuvada oturma süreleri hemen hemen aynıydı. Yani birbirlerine olağanüstü saygılıydılar.

Sonra, bir sabah iki kumru yavrusunun anneleri tarafından beslendiğini gördüm. Acemice çıkardıkları "vik vik" sesleri aslında onlar için ne büyük bir tehlikeydi, farkında bile değildiler. Ne zaman anne ya da babalarını görseler onları tanıyorlar ve minicik gagalarını açıp onlara sesleniyorlardı.

Kuş yavruları çabuk palazlanıyor. İlkbaharın ilerleyen günlerinde o minicik yavruların artık tüylendiğini ama hâlâ uçamadıklarını gördüm. Hâlâ anne ve babalarının getirdikleri yemeklerle karınlarını doyuruyorlardı. Ama, artık yuvalarında yalnız kalmaya başlamışlardı. İki katlı ve yıllardır kullanılmayan ahşap binanın balkonu onlar için yaşam alanı olmuştu. Anne ve baba kumru sık sık yuvaya uğruyor, bebeklerine bakıyor, onlara yemek veriyor ve yeniden uçuyorlardı. Hiç kimseye hiç bir zararları yoktu.

İlkbahar günleri ilerken, bir sabah büyük bir bağrışmayla uyandım. Hemen pencereye koştum. İki katlı ve kullanılmayan ahşap binada yangın çıkmıştı. "Eyvah! Kuşlar" diye bağırdım. Baktım yavru kumrular hiç bir şeyden habersiz yuvalarındaydılar. İçeriye girip onları kurtarmak olası değildi, çünkü yangın alt kattan başlamış ve üst katlara doğru büyük bir hızla yayılıyordu. Bebek kumrular yanacaktı, bu kokunç bir şeydi. İtfaiye bir türlü gelmiyordu. "Kuşları kurtarın kuşları!" diye bağırıp çağırsam da kimsenin o ateşe girecek durumu yoktu.

Alevler binanın üst katına sıçramıştı ki, anne ve baba kumruyu balkona doğru uçarken gördüm. Birlikte yavrularının olduğu yuvaya girdiler. Onları gagalarıyla dışarıya çıkarma olanakları yoktu. İkisi birden yavrularının üzerlerine siper oldular. Yangın bütün binayı sardı. Kumrularla beraber her şey yandı.

Oturdum ağladım.

Gazeteler yazdı "madde bağımlısı gençlerin kaldığı tarihi bina yandı" diye. Ama, o binanın içinde bir ailenin yok olduğunu bilen yoktu.

Şimdi ne mi oldu? Otopark mafyasının yaktığı binanın arazine elbette otopark yapıldı. Ama işin ilginç yanı hiç kimsenin haberi olmadığı halde, otopark sahibinin soyadından dolayı otoparkın adı "Kumrular Otopark" oldu. Tabelâsında böyle yazıyor.

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..