Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bu da neymiş böyle?

Bu da neymiş böyle?
 

This blog is written by Suret (Aklınızı yidircek gibi olan adamdan)


Ömrü hayatımda, kağıttan otel terliği giymek kadar da hüzün veren bir başka şey bilmiyorum. Rabbim düşmanımın başına vermesin. Kağıttan otel terliği giyeceğine ıslak ayağına çorap giy gez ondan iyi. Kağıttan otel terliğinin Allah bin belasını versin.

Blog kendini yenilemiş, daha bir dinamik gibi olmuş, daha bir elektronik gibi olmuş, daha bir bankamatik ekranı gibi olmuş. Eski hali sanki kol gücüyle çalışıyo gibi daha bir mekanikti ama daha bir sevecendi, daha bir cana yakındı, daha bir insancıldı. Şimdi ne bileyim biraz dijital yapmacıklık içinde gibi. Belki de biz değişime direnç gösteren bir yaştayız, o da olabilir.

Şu hayatta insanın başına gelebilecek en talihsiz, en kadersiz ve en şerefsiz olay da: Hoşlanılan hatunun yanında engellenemeyen bir türlü susturulamayan karın gurultusudur. Karnın ince bir burkulmayı müteakip guruldamasını ört bas etmek üzere çeşitli manevralar (oturduğun pozisyonu değiştirme, ayağa kalkma, hatunun saçını başını kurcalama, gereksiz bir lafla sohbet açma vb.) yaparsın ama o gürültülü guruldama yine de duyulur. Osurduğun sanılmasın diye açıklamada bulunmaya da kalkarsın iyice batarsın. O esnada karnın adeta dile gelmiş sohbete laf yetiştirmeye çalışan dedikoducu bir organ gibidir. Of olmasa böyle şeyler.

Nerde bir dışarıda umumi helaya girmek zorunda kalsam, o helanın duvarına “Suret was here” yazmadan edemiyorum. Neden böyle bilmiyorum, sanırım şu hayatta benim de izlerim kalsın istiyorum.

Üşendiği için uyumayan ben, üşüdüğü için uyuyan insan tanıyorum. Mevsimlerine göre uyuyup uyanan insanla aynı kişi o, çenesinde gamzesi, kulağında küpesi, miyavlı bir sesi var, ayakkabısı kiremit rengi ve fermuarlı. -Evet hatun insanı.

46 Numara ayakkabı giyen, bıyıkları olan, 110 kiloluk Sami abi’nin “aşka inancım kalmadı” demesi. Bilmiyorum hatırladıkça gülüyorum, aşırı kahkahalara gark oluyorum.

Bi de geçenlerde Sami abi bir rüyasını anlattı. Bu rüyasında deniz kenarında sote bir kayalıkta midye zıkkımlanıp bira içiyormuş, o esnada Cebrail meleği gelmiş ve “oku!” demiş. Sami abi: “-Ne okuycam olum, bu yaştan sonra okuyup da alim mi olucam?” filan demiş. Sonra Cebrail meleğine midye filan ikram etmiş. “-Bira içmezsin herhalde ama midyeden götür” demiş. Cebrail: “bunlar hep konserojen” diyerekten yememiş. Bu rüyasını anlattığında işyerinde hep birlikte yorumladık. “-Abi sana peygamberlik tebliğ edilmiş ama mal gibi kaçırmışsın” filan dedik. Bu bi üzüldü. Aynı rüyayı görmek için her fırsatta uykuya dalar oldu.

Sayın Cumhurbaşkanımızdan yeni bir laf öğrendim: “Telin etmek”. Konuşma diline yerleştirmek üzere olur olmaz kullanmaya başladım. Sarhoş kafayla tost yaparken elime yapışan sıcak kaşarı telin etmekle işe başladım. Sabah kahveme koyacak tek damla süt kalmamış olmasını da telin ettim. Henüz evin içinde donla gezinirken çalan kapıyı da telin ettim, gelenin üst kat komşumuz, güzelsonik dul eczacı hanım olduğunu görünce telinimi geri çektim.

Bir türlü paraya kıyamayıp alamadığım (korsanını da bulamadığım) Livaneli’nin Serenad kitabını, taa uzaklardan gönderen kanarya-sonik arkadaşımı da en içten sevgilerimle selamlıyorum. Allah bu ve benzeri duyarlılıkta ki arkadaşları facebook listemden eksik etmesin inşallah.

Son olarak şunu söylemeliyim ki: “Yeniden dünyaya gelsem” ile başlayan cümleleri samimi bulmuyorum. Aynı dünyayı tekrar etmektense başka bir dünyada başka bir canlı (bitki de olur) olarak değişik bir deneyim yaşamayı tercih ederdim. Bu dünyadan mutlu ayrılanlar kanımca sadece iz bırakanlardır. Büyük sanatçılar, önemli yazarlar, deha sahibi liderler dışındaki bizler onların izleyicisi olmaktan öte değiliz. Belki hayat hikayelerimiz Onlara ilham verdiği için övünç duyabiliriz. Geri kalan mekanik, geri kalan fizyolojik, geri kalan politik, geri kalan tüketimlik ve geri kalan basitlikten başka bir şey değil. Serbest bırakmalı ki; ruhumuz gökyüzüne yükselsin, üşütmeyen serin bir esintinin kollarında savrulsun, sıradan bakışlarımıza aşk kokusu üfürsün.

Eroir

O zaman da sarhoştum ben

Bir genç kızın üşüyen ellerindeydim

Boğazlanmış siyah saçlarındaydım

Her telinin arasına sızmış

Her teliyle birlikte düşmüştüm

O zaman da kaçaktım ben

Bir kayalıkta oturmuş olta atmıştım

Bir turist fotoğrafına arkadan sızmış

Balıkçı barınağında mahsun kalmıştım

O zaman da şiir yazardım ben

Aslında şiir yazamazdım

Bir kadın onu şiir gibi okurdu

Belki o zaman şiir olurdu

O zaman da ağlardım ben

Birkaç şarkı dinler öyküsünü yazardım

Acılarıma güler, toy kızlara kızardım

İnanmadığım Tanrıya küserdim

O zaman da yoktum ben

Sövdüm, ne kitaplar yaktım ben

Eflatun kokular duymadım ben

Aslında hiç olmadım ben

O zaman da beyin ölümüm gerçekleşmişti benim

Ben Buldum.

Özlü Laf: Ama bizler zayıfız. Yüce Ana’dan bize yol göstericiler göndermesini bekleriz, o ise izlememiz gereken yolun işaretlerini gönderir yalnızca. Özgürlüğün özlemini çekecekleri yerde kendilerine bir çoban arayanlara acımak gerekir. Paulo Coelho Portobello Cadısı’nı yazarken bulmuş.

Telinsiz kalın.

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..