Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Kasım '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Benim bu konuda diyeceklerim bu kadar

Benim bu konuda diyeceklerim bu kadar
 

Dikkat: Bu blog alkol ve kaşar tüketimi artırıcı subliminal mesajlar içerir...


Aç karnına içtiğim üçüncü çaydan sonra midem kıyılmıştı. Mide kıyılması farklıdır, misal mide ağrısına ya da mide yanmasına benzemez. Mide kıyılmasının kendine özgü koşulları vardır, sıradan bir insan mide yanmasından ya da mide ağrısından şikayetçi olabilir ancak bir insan mide kıyılmasından bahsediyorsa o insanın özel biri olduğunu, seçkin bir ruh haliyle evrende salındığını, yazdığının okunması, konuştuğunun dinlenmesi gerektiğini anlarız. Yoksa herkesin midesi ağrır yanar, önemli olan; sen kıyılma mertebesine erişebiliyor musun ona bak. Mide kıyılmasının görüldüğü ender insanlardan biri olmak gibi, güzel bir özelliğim var, ne mutlu bana sevinçliyim ve kıvançlıyım.

“Hayat aldatınca güzel” kafasında olan bi arkadaşım var. Evli, sevgilisi var ve bir başkasına da aşık. Şimdi bu adam tek başına 3 kadını telef ediyo. Memlekette 364.700 kadın açığı varken (Bknz. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Gen. Müd. Verileri) tüyü bitmemiş yalnızın ya da sakallı abazanın hakkını yiyor, haram zıkkım olsun.

Havuç-turp rendeleyip salata yaptığını sanan hatun da tam şarlatan değilse, kimdir şarlatan? Evlerden ırak böylesi. Bu cambaz kahvaltı diye bayat kuru pastayı dayar, çoluk çocuğunu ekmek arası salçayla büyütür, makarnaya tutkuyla bağlıdır, yumurtaya ise iman edercesine tapınır. Ne bileyim bunun midesi de kıyılmaz kuşkusuz.

Bazen kendimi günlerce mutsuz ve umarsız hissediyorum, (bunu iki aydır birikmiş bir sürü sayısal, süper loto, şans topu vs’ye bakmamış olmamdan anlıyoruz) ne bileyim o dönem her şey sıkıcı, boğucu ve anlamsız gibi geliyor. Yorulduğumu ve amaçsızlığımı keşfediyorum, (bunu üç aydır inleyen hela sifonunu tamir ettirmememden anlıyoruz) hayat sanki benim için misyonunu tamamlamış gibi. O dönemin sonunda bişi oluyor, misal: üst kat komşumuz bir tabak yaprak sarması getiriyor ve tekrar hayata tutunuyorum (bundan b..k boğazlı olduğumu anlayan çıkarsa çok pis kırılırım). Gerçi bir tabak yaprak sarmasının bir insana hayatı yeniden sevdirmesi en fazla 12 gün sürüyor. (Edit Not: Ya ne olacağıdı bir tabak sarmayla 3 ay motivasyon mu sağlanacağıdı?) Bilmiyorum ama, hayat aslında böyle küçük şeylerin sağladığı motivasyonların toplamı bence. Misal: bir kasa birayla 5 gün, bir buçuk iskenderle 15 gün, kaçamak bir sevişmeyle 2 ay 4 gün yaşama sevinci kazanabilir insan. Ya da ben öyle biliyorum ne bileyim.

İnsan bir de bazen çok istediği birşey hemen olsun istiyor, misal çok özlediği bir şeyi hemen görmek, hemen Ona dokunmak istiyor (yazar burada -o- büyük olduğuna göre özel birşey den bahsediyor). Hele de az birşey kafası güzelse aşırı yoğun duygular içinde ısrarcı da olabiliyor. Israrcı insan sevmediği halde kendisi ısrarcı insan durumuna düşen kadar da bedbahtını görmedim şu hayatta. Sonra aklı selimle düşündüğünde yaptığından pişman oluyor ama artık çok geç olmuş oluyor. O zaman hayattan ve insanlığından soğuyor. He “O’nun hiç mi kabahati yok” dersen var elbet, en azından durumun kendine özgü şartlarını hissedip daha gayretli görünebilir. For example: arkadaşlarla okey oynuyorsun, o esnada inceden arpa suyuna da takılıyosun ve elinin bitmesi için aşırı derece de kırmızı 7’liye ihtiyaç duyuyosun, yani öyle ki 5 tane kırmızı yedili olsa alacaksın o derece. Kırmızı 7’liyi hemen görmek hemen Ona dokunmak istiyosun. Belki de ömrü hayatında daha önce kırmızı 7’li için bu kadar yanıp tutuşmadın, sarı 6’lı için çekmediğin çileye, ne bileyim mavi 11’li için katlanmadığın acıya şu an kırmızı 7’li için katlanıyorsun. Kırmızı 7’li ne yapıyor sana gelmek için ekstradan bir gayret göstermiyor, destesinin altında sanki soğuktan büzüşmüş bir serçe yavrusu gibi yatmaya devam ediyor. Tabii sen söylendiğinde de elli tane mazeret; yok uzak desteden göstergemgiller gelecek onlarla olmam lazım, yok şimdi çıkıp gelsem deste bozulur herkes fark eder vb. Bu durumda kırmızı 7’liyi duyarsız, hayırsız, vefasız ilan etmeden duramıyorsun ki oyunun sonunda masadan zararsız, hasarsız ve kayıpsız kalkamıyorsun. E bu kadar –sız- lı bir gecenin sonunda sızlanmadan edemiyorsun. Oyun bitip taşların hepsi torbaya konduğunda sen hâlâ kırmızı 7’liye sayıp sövüyorsan belli ki günün kaybedeni sensin.

Misinayla yumurta dilimleyen adamı seyretmelere doyamam. Onu izlerken aldığım keyif, hissettiğim huzur hiç bişey de yok. Bunun hatun versiyonunu görsem hiç tereddüt etmem basarım yıldırım nikâhını. En büyük fantezim de günün birinde misinayla kaşar dilimlemektir, memleketimizin güzide kaşar üreticilerinden yegane beklentim, her kaşar topanına yarım metre misinayı koli bandıyla tutturup promosyon yapmalarıdır.

“Umarsız” diye bir kelime var; fular takan pipo içen top sakallı adamların kullanabileceği kelimelerden biri. Hatunsanız, diz üstü etek ve deri mont giyip kül tablası büyüklüğünde gümüş kolyeler takıyorsanız siz de bu kelimeyi kullanma yetkisine sahipsiniz demektir. Vaktiyle benim de yaptığım gibi, kelimeyi “umursamaz” anlamında kullanıyorsanız bilin ki çok yanlış yoldasınız, özentinin önde gidenisiniz, muhtemelen “mütevazi” kelimesini de alçakgönüllü anlamında kullanan mütevazı bir kimsesiniz. (Yukarıdaki paragraf bu blogun Türk Diline verdiği zararları bertaraf etmek için TDK tarafından yayınlanması zorunlu tutulmuş belgesel niteliğindeki bir kamu spotudur. Okunmasa da olur yani.)

Eroir

Bir sarhoşun itilip kakılmasıydı hayat

Ahmak birilerinin aptal dünyası olmuştu yaşadığımız.

Beynimize çakılan onca klişelerin

Kişiliksiz zihinlerin ve dinlerin etkisindeydik.

Bir çoğumuz bırakmıştı anlam aramayı

Gövde gösterisiydi plastik sevişmeler

Safsataydı pozitif düşünmeler, kendini sevmeler.

Birbirine benzeyen şehirler gibiydi insanlık

Evrenseldi her şey, düşler ve gülüşler.

Ortalama adamlar olmamız bekleniyordu bizden

Ayak uydurmamız ve korkmamız düzenden.

Anarşi yanlısı ruhlarımız tutuklanırdı doğduğumuzda

Bilinçaltımızı bile denetlerdi sistem

Gideceğin güzergâhı önceden belirlerdi.

Çok katlı otobanlarda trenlere doldurulmuş

Aynı istikameti hedef edinmiştik hepimiz.

Trenden atlayan sert çakıllara çarpar kanardı

Cesedini gözü dönmüş çakallar hırpalardı.

Oysa ölüm en somut sonken

Neyi şekillendirirdi bunca düzen

Ben Buldum

Özlü Laf: Bütün çağların insanlarının neyin iyi, neyin kötü, neyin övgüye değer ve neyin yergiye layık olduğunu bildiklerine inandıkları konusunda bilgeler doğru bir yargıda bulunmuşlardır. Ama, biz şimdi geçmişte herhangi bir zamandakinden daha iyi biliyoruz, görüşü, bilgelerin bir önyargısıdır. F. Nietzsche bulmuş.

Not: Netekim baktım, sayısallardan kayda değer bişey çıkmadı.

Hoşça kalın.

 

 

 

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..