Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ne dedim ki ben şimdi?

Ne dedim ki ben şimdi?
 

Organlarıyla arası bozuk olan adamdan...


İnsanın karanlık anları oluyor bazen. Hiç belli olmuyor her şey kendi seyrinde giderken beklenmedik bişi oluyor ve karanlık içinize çörekleniyor. Sizin gözünüzde masum görünen minik hatalar başkalarının ışığınızı söndürüp, ruhunuzu karanlığa hapsetmesiyle sonuçlanabiliyor. Karanlıktan kurtulmak için hızlıca zamanın akıp gitmesini istiyorsunuz. Hatta o karanlığı yutacak daha büyük bir kapkaranlığın olmasını bile dilediğiniz oluyor. O zaman kapıskaranlıktan bile medet umur durumdasınız. (Kapkaranlık ile kapıskaranlık arasında fark vardır. Kapıskaranlık 3 ton daha koyudur, bence öyle yani.) Kapıskaranlık deyince aklınıza “bol kıymalı ve acılı kapuska olsa da yoğurdunan yisek” gibi bişi geliyorsa, siz çok fena bi insansınız, çekinirim ben sizden ve akrabalarınızdan.

Şu sıralar dinlediğim hit şarkım: “Sıktı mı canını sıktı mı, kov gitsin unutursun. Aramaya kalktı mı daha neler bulursun…” yaşı tutanlar hatırlayacaktır taverna müziğinin moda olduğu dönemlerden bir eser. Bu şarkı yeniden moda olsun istiyorum, hatta mümkünse bir rock grubu söylesin hevesindeyim. Evet canım sıkkın olduğunda sıkıcı olabiliyorum, üstüme gelmeyin “sıktın” diye mesaj da atmayın lütfen.

Ölmeden önce hiç olmazsa bir kez şu resmi binalarda bulunun yangın alarmına basıp kaçmak gibi bir ideali olan adam tanıyorum. Aynı adamın otobüslerdeki “gerekli durumlarda camı kırınız” çekicinde de gözü olduğundan kuşkulanıyorum. Kendisiyle çok fazla samimiyetim yok ama bi çayımı da içsin isterim.

Eskiden, yani hani ben bira içmezken, birine çok aşık olsam bile ona hiç ilgi duymuyomuş gibi davranabiliyordum. Ne bileyim çok özgün bir iradem vardı, ondan hoşlandığımı yada ona aşık olduğumu hiç kimse anlayamazdı hatta bazen kendim bile anlayamıyordum. Yani kalbim aşık ama o kadar cool davranıyor ki beynim bunu fark etmiyor, midemin zaten şeyinde bile değil. Misal ortaokuldaki İngilizce öğretmenime aşıktım ama hiç çaktırmadım, Ona çaktırmam (yani açılmam anlamında) ancak üniversitede mümkün olabildi. İlk birayla tanışıp kafam güzel olduğunda, kalbimin beynime “ulan bu kek hâlâ Şermin hocaya aşık” diye yumurtladığını duydum. Hatta beynimin de “aklına tüküreyim kadın emekli oldu, torun torba sahibi oldu” gibilerinden kırıcı bişiler söyleyip “ehi ehi” diye gülüştüklerini bilirim. (Midem o esnada da -ilk kez hazmettiği alkolün etkisiyle olsa gerek- geğirmekten yine muhabbete girmemişti. Evet ben göbek deliğinden geğiriyorum.)

Neyse sonrasında hepten biraya dadandıktan kelli ben çok fena “arsız” oldum, önüme gelene açılıyom filan, hiç seçici filan da değilim. Misal öğlen sınıfları süpüren Melahat hanıma, akşam dersimize giren Prof. Sema hocama filan açılıyom o derece arsızım. Açılma derken öyle asılma, gidip konuşma filan değil, sadece kalbimin saçma sapan isteklerini beynim istinasız onaylıyor, “olur gibi lan! mantıklı aslında” filan diyor. Midemse tam bir zevki sefada artık, bi elinde şemsiyeli kokteyli, diğer elinde purosu, gözünde güneş gözlükleri, bira havuzunda keyif yapıyor p…venk. (Edit Not: O kalbinin değil başka bi yerinin saçma sapan istekleri olmasa? Edite Cevap: Geçmiş zaman bilemicem garik.)

Her neyse öyle bir dönem de oldu bende. Tabii yıllar geçip insan biraz yaşını alınca (yaş 35, gözler ela) duruluyor, kalbiyle beynini terbiye etmeyi öğreniyor fakat rahata ve alkol kafasına alışınca midenin terbiye olması biraz daha uzun sürüyor,  ben sırf bu yüzden midemle 6 ay hiç konuşmadığımı küs durduğumu bilirim. Mideme “sen ne midesiz şeysin kaldıramayacağın b.ku yime arkadaş!” dediğim de olmuştur. (Edit Not: Bir zamanlar içip içip kustuğunu anlatmak ancak bu kadar lüzumsuz olabilirdi). Şimdilerde yine eski halime döndüm, kimseye ve hiç kimseye his dünyamdan bahsetmiyorum, sol akciğerimdeki yangından sağ böbreğimin dahi haberi yok.

İnsanların belki bir çoğu ne zaman, nasıl ve neden öleceğini merak eder, oysa neden yaşadığını merak etmek bana hep daha cazip gelmiştir. Örneğin ben nasıl bir amaca hizmetle yaşıyorum, ben olmasam yani hiç olmasaydım evrenin mevcut koşullarında bir milimlik değişiklik mi olurdu? Hiç sanmıyorum. Misal Vivaldi olmasaydı çok şey değişirdi Four Seasons olmazdı söz gelimi, ama bence bana hiç gerek yoktu sanırım. Ara sıra arkadaşlara midye ısmarladığımı saymazsak, yani öyle ahım şahım bir katkım yok insanlığa ve evrene.

Şu hayatta iki cins insan vardır; dudakları öpüşmekten şişenler, dudakları çekirdek çitlemekten şişenler. Ben aslına bakarsanız her iki cinsin de dışındayım, dudaklarım doğuştan şiş, şişmanlıktan şiş de olabilir.

İlişki dediğimiz iki kişilik takım oyunu aslında. Çıkma dediğimiz de bu oyun için iki ruhun sahaya çıkması. Oyuncular birbirini anlayıp iyi paslaşırsa sahada basmadık yer bırakmıyorlar ve birlikte kazanıyorlar (Mutlu oluyorlar). Oyunculardan biri sarhoş kafasıyla saçmalayıp olmadık zamanlarda gol pozisyonuna girmek isterse, diğeri onu sahadan çıkartabiliyor ve oyuna muhtemelen onun yerine yedeğini alıyor. Sahadan çıkartılan kimi zaman hüzünleniyor bedbaht oluyor ama önündeki maçlara bakmaktan başka yapacak bişi yok.

Romanımsı

Kadın: “Sen sarhoş olabilirsin ama ben değilim” dedi. Bu kesinlikle “sen özlemiş olabilirsin ama ben özlemedim” demek olmalıydı. Adam son bir şey daha söylemek istiyordu ama kadının aynı ruhi eksende olmadığını ve söyleyeceği şeyin o an ne kadar kıymetsizleştiğini hissetti. Söylemeden kapattı telefonunu. Sigarasından derin bir nefes çekti ve dumanını üflerken kadına söylemek istediği son cümle çıktı içinden “kokunu çok özledim”.

Eroir

Köhne bir barda ucuz içkimi çekiyordum

Yanıma sokuldu kırışmış bir kadın

“Cebimdeki para ikimize yetmez” dedim

“Olsun bu gece benden içeriz” dedi

Soğuk ve kasvetli bir loşluktaydık

Konuşacak mecalimiz de yoktu konumuzda

Bizi mutlu edecek bir beklentimiz de

“Olsun bu gece sessiz içeriz” dedi

Ne zamandır hiçbir şeyi umursamamaktı sıkıntımız

En son ne için kim için endişelenmiştik

Sonsuz bir hiçliğin dibindeydik

“Olsun bu gece küfürsüz içeriz” dedi

Barmen bir şarkı açtı, eski bir ezgiydi

Kokulu mandalinalar zamanından kalma

Kadın ellerimizi kenetleyip yerinde sallandı

“Olsun bu gece belleksiz içeriz” dedi

Bir şeyler yazmıştım kadına

İnceden sigara kağıdına

Okuyamadım kendi yazımı

“Olsun bu gece sonsuz içeriz” dedi

Ruj lekeli bardağı yedinci kez doldurdu

Sıkılmıştım kalbimde sıkışmıştı ya

Yırtık bar taburesinden yere yığıldım

“Ölsün bu gece sensiz içeriz” dedi.

Özlü Laf: Uzaktan sevmek daha güzeldir bazen. Ne incitir, ne acıtır. Ne yaralar, ne kanatır. Gözlerinle görmediğin ama sesini duyduğun, varlığıyla huzur bulduğun bir denizin yakınında yürümek gibidir böyle sevmek. Uzaktan sevmek en güzelidir bazen... Elif Şafak bulmuş.

Sağlıcakla kalın.

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..