Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yeri geliyor gaza geliyoruz

Yeri geliyor gaza geliyoruz
 

Kendinden yoğuşmalı, çift duygulanımlı, Aaaa+ (dev verimli) eser.


Bazen insanın beğendiği bişi oluyor, ne bileyim saat oluyor, kazak oluyor, parfüm oluyor. O vakit diyorsun ki “ya ben bu şeyi alacağım ya da bu şey beni alacak diyorsun”. Niye böyle diyorsun biliyor musun? Çünkü sen Fatih’in torunusun. Fatih de misal İstanbul’u alırken böyle demiş, çünkü İstanbul’u aşırı beğeniyomuş. Ben bugün “Fetih 1453”ün fragmanından bunu anladım. Fatih’in torunları olarak zaman içinde hedef küçültmüşüz; saat, telefon, kıyafet noktasında azimliyiz, ya biz onları alıyoruz ya da onlar bizi bir şekilde alıyor. Fatih’in zamanında kredi kartı olmaması ne kadar acı, ne kadar yıkıcı.

Çoğu zaman insanları ilgiyle dinleme noktasında çok sıkıntı çekiyorum. Sonuçta ne diyeceklerini en baştan kestirebiliyorum, o vakit ilgim dağılıyor, içim sıkılıyor. Karşımdaki konuşmacıya  bunu belli etmemeye çalışıyorum ama an oluyor kendimi tutamıyorum “anladım ben onu” deyiveriyorum. Muhabbet esnasında sürpriz şeyler söyleyen insanlarla sohbet etmek daha bir keyifli olabiliyor. Misal bizim iş yerindeki Sami abi olsun Nezaket abla olsun böyle insanlar. Ben Sami abinin yeni aldığı montundan bahsederken konuyu ilaçlı sevişmenin risklerine bağladığını ya da Nezaket ablanın kendi yaptığı ayva reçelinden girip komşusunun ne biçim pasaklı olduğundan çıktığını gördüm. Ne bileyim böyle insanlar hep daha neşeli ve dev eğlenceli oluyorlar.

Sayın Başbakanımız şöyle dese ya: “Yerli araba bir gün mutlaka yapılacaktır. Onu yapan mühendis ne güzel mühendis, Onun işçileri ne güzel işçidir.” O vakit % 100 yerli otomobil olur bence.

Günün birinde tamamen bitkisel, organik bir yazı kaleme almak istiyorum. Böyle okuyanın damarları açılacak, şekeri dengelenecek, ödemi çözülecek hatta rahat rahat tuvalete çıkabilecek, öyle bi yazı yazmak niyetindeyim. Ama bugün değil tabii.

Peki sen, sular kesik olup da g....ü şaşal suyla yıkamak zorunda kaldığında hüzünlenmiyor musun? Hüzünleniyorsun bence, içine içine bedbaht oluyorsun. Canhıraşlaşıyorsun.

İnsanın her meslekten arkadaşı olması güzel birşey. Misal benim şimdi inşaat mühendisi arkadaşım var, isteyeyim gecenin bi yarısı kapımın önüne 3 torba çimento yıktırabilirim. He “3 Torba çimentoyla ne yapıcan, nerene beton dökücen?” gibilerinden sevimsiz bir soru gelebilir, ne bileyim bi güvencedir, yeri geliyo çimento gibi malın olsun demiyor muyuz, diyoruz bence. Senin diş hekimi arkadaşın vardır gecenin bi yarısı dişlerini fırçalatırsın. Hep avantaj bunlar, kolaylık. En şahanesi de muhabbet tellalı arkadaşı olan bu arada, o istese gecenin bi yarısı kapıya Belarus’un yarısını yıktırır. 

Eğer bir faydası olacaksa gecikmeli de olsa, yeni yılın size sağlık, mutluluk, para filan getirmesini dilerim. Gerçi bana baş ağrısı ve mide yanmasından başka bişey getirdiğini görmedim.

Shetland kazaklar vardı, baklava dilimli, bel kısmından içe doğru kıvrılan ve o kıvrımı her an kontrol etmeyi gerektiren, makinede 1-2 yıkamadan sonra kardeşe devredilen kazaklar. Ne oldu onlara?

Msn de yüz görümlüğü çeyrek altın talep eden hatun gördüm ben, way ağzını kırayım zihniyete ve dahi ziynete bak. Bunun böylesine gerdek gecesinde külçe altınla girişeceksin.

İlişkilerin zaman işinde aşırı mutasyona uğradığını görüyorum. Ne bileyim eskiden bir ilişki islami usullere göre kesişmeyle başlar ve yürümediği noktada da yine İslami usullere göre kesilirdi. Şimdi öyle değil, ilişki sanal usullere göre başlayıp bitiyor. İnsan ilişkide olduğunu ya da terk edildiğini, sanal olarak anlıyor.

An oluyor çok yoğun duyguların hatta yoğuşmalı duyguların adamı oluyorum. Böyle dizlerimi karnıma çekip, salonun orta yerinde cenin pozisyonunda kıvrılmak istiyorum. Tabii 90 kilo bi adamın bu pozisyonu alması çok mümkün değil, mümkün olsa da estetik durmuyo. Bence dizlerini karnına çekip kıvrılıp yatmak için ideal kilo 48 – 65 arasıdır, gerisi yapmasın bunu. Yok ben illa yapıcam bunu diyosan, kendini çamurda debelenirken yere yığılmış malak gibi hissetmeyi göze alacaksın arkadaş, g....ün yiyorsa yapıcaksın bu işleri.

Şu hayatta da en çok hüzünlendiğim birşey varsa o da; set üstü ocağı en kısıktan kapatmaktır. Ocaktaki çayını-yemeğini en kısıkta demleyip pişirmişsin, gel gelelim kapatacağın zaman düğmeyi mecburen en harlı, en alevli noktadan geçirmek zorundasın, sırf boşa giden bu alev yürekleri dağlar. İşte lüzumsuz gaz tüketimini dayatan emperyalist güçlerin bir oyunudur bu. Halbuki ocak üreticileri isteseler en kısığı düğmenin başına koyamazlar mı? Koyarlar bence. Japonlar yapmıştır bunu ama kendilerine kadar yapmışlardır, bize vermezler. Set üstü ocağı en kısıktan kapatırken ki israfı önlesek, memleket olarak daha bir muhasır medeniyete ulaşmamız işten bile değil kanısındayım.

 Eroir

Kimsenin kapısını açarken delikten bakmadığı günlerdi

Kiraz ağacından işediğimiz günler.

Bizden büyük abilerle maç ederdik

Çürük dizlerimiz, çamurlu paçalarımızla dayak da yerdik.

Birine yeterince aşık olmak yetmezdi

“Seviyorsan git konuş abi” zamanlarıydı.

Aşk acısını arabesk ezgilerle körüklerdik

Zaman olur Pet Shop Boys da dinlerdik.

Sarhoşluk bilmediğimiz günlerdi

Şarapçılardan korktuğumuz dünler.

Bir kaplıcanın üç kulaçlık havuzunda öğrendik yüzmeyi

Yalnız bir kadının kılavuzluğunda öğrendiğimiz gibi sevişmeyi

Yılbaşlarında dayımızın zulasından içmeyi

Bi b..k sandık, kirlenip büyümeyi.

Ben Buldum.

Özlü Laf: Ask; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır. Boşuna bir çaba çünkü her insan kendi bilincine mahkumdur… Jean Paul Sartre bulmuş

Selametle kalın.

 

 
Toplam blog
: 41
: 815
Kayıt tarihi
: 27.01.10
 
 

En güzel hikayesini henüz yazmamış olan, Smyrna'da yaşayan, henüz yolun yarısında bulunan, kamu g..