- Kategori
- Deneme
Bu gece çok karışığım...
hakançamoğlu
Sabırsız gönlümün tomurcukları zamansız açtı
Dağların zirvesiydi, denizlerin maviliği
Yıldız halkası boynunda, güneş doğan gözleri
Serseri ruhumun, gençlik efeliğimin
Perdesiz hayatımın sahibiydi
Sabırsız gönlümün tomurcukları zamansız açtı
Dilimin söylediği ilk yalandı
Sakladığım yastığımın altında resmiydi
öptüğüm, utandığım
Yazılmamış sayfaları hayatımın
İlklerimin sahibiydi
Diye başlayan sevdaların üzerinden geçen yılların sayısını hatırlamıyorum. Ne güzeldi o günler demek geliyor içimden, anarken gülümsemek. Olmuyor, yarım kalan sevdalardan kalanlar güzel anılmıyor. Hayatımın muhasebesini yapmak için geçmi kaldım, yoksa daha vaktim varmı yeniden yazacak bir hayatı. Sabırsız gönlümden kopan sözcükleri sığdırmakta zorlanıyorum satırlara desem, inanırmıydınız. Kısacık yazarken yazılarımı, şiir diye adlandırdıklarımda kurgularken başka hayatları, bir erkeğin dilinden kopartırken fırtınaları, meyhanelerde sarhoş olurken içmeden tek yudum, kaçarken ben olmaktan, inanırmıydınız sabırsız gönlümden kopan sözcüklere.
Korkuyla uyanıyorum bazı geceler, rüyalarımda ölümü görüyorum, kaybettiklerimi yanıbaşımda, bilsemde yoklar, kimisini sarsamda kefene, kimisinin tutsamda buz ellerini, ağlasam yansamda, hasretle sarılmıyorum rüyalarımda onlara. Korkuyorum ölmekten, uzak duruyorum, gitmek istemiyorum, henüz çok erken.
Hayatın anlamı üzerine okuduklarıma, hissettiklerimi katık ediyorum, yaşadıklarıma anlam yüklüyorum. Ruhumu temizlemek için gittiğim secdede yakarıyorum Tanrıma, günahlarımın ağırlığını taşımak zor. Hiç umudumu kaybetmedim ben, yaşadığım her acının, her ayrılığın, pişmanlıkların ardından tomurcuklar açıyor gönlümde.
Yanmadan çıkılmıyor aydınlıklara diyorlar, doğru. Sen yanmazsan ben yanmazsam kim yanar…Yanmasa hiç kimse, ağlamasa ağlatmasalar, hep aydınlık olsa hayat. Her şey bugün çok güzel olsa, yaşarken çürümese hiç kimsenin yüreği. Olmaz değilmi, sevişilmiyor savaşmadan.
Gecenin bilmem kaçıncı saatini bıraktım arkamda, fonda Kayahan çalıyor “bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah beyaz filim gibi biraz…”renklerin en güzeli mavi, gözlerimde gizli. Mavi, denizlerin coşkusu, gökyüzünün sonsuz maviliği, gece mavisi altında içilen şarabın rengi kırmızı, aşka susamış dudakların ateşi, eski Türk filmlerinde ki gibi, kan kırmızısı, biraz para biraz sevda, kanın zindan karasına dönüşü. Siyah, kırmızı, mavi…
Ey koca İstanbul,
bu karanlık yakışıyor sana
karanlıklarında sakla beni
sayfaları çoktan dolan ömrümün defterini
sularına attım Marmara’nın
Caddebostan sahilinde yeni umutlara daldım….
Yok evdeyim, çıkmaz kadınlar bir başına bu saatte, ben bilgisayar karşısında, hayallerimi salıverdim rüzgara, çok sert esiyor bu gece, denizde dalgalıdır, tam zamanıdır sıkıca sarılıp paltoya, yürümek aheste aheste, Üsküdar’da olur, kız kulesine karşı şimdi bir çay içilirdi hani, hadi bir sigara daha, bu son….
Bu gece çok karışığım dostlar,
Beni benden ileri kim anlar…