Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

Bu gidiş, hoş bir gidişe benzemiyor!

Bu gidiş, hoş bir gidişe benzemiyor!
 

Kim daha şanslı ve daha mutlu acaba?


Bilmem farkında mısınız; toplum olarak giderek daha sorunlu ve daha gerilimli bir yapıya bürünüyoruz, sanki freni patlamış bir araba gibi sonu belli olmayan bir yöne doğru hızla ilerliyoruz!

Oysa insanoğlu, tarihinin en gelişmiş dönemlerinden birini yaşıyor ve bu değişim giderek daha da artan bir hızla sürüyor. Dünya ülkeleri, bilgi çağının getirdiği sayısız nimetlerden, gelişmişlikleri ölçüsünde yararlanıyorlar; azgelişmiş ülkeler ya da diğer bir ifadeyle gelişmekte olan ülkeler de bu değişimin gerisinde kalmamak için mücadele ediyorlar…

Ülkemiz de, bu gelişmelerin başından beri ön saflarında olamadıysa da; çok gerisinde kalmayarak, lokomotifin arkasında orta vagonlarda yer almıştır.
Aslında küreselleşen sermaye, kazancını daha da fazla artırmak için her türlü yolu deneyerek, siz istemeseniz de, size ulaşmayı beceriyor ve bu durum sebebiyle istemeseniz de, bu gelişmenin gerisinde kalabilmeniz pek mümkün görünmüyor. Çünkü, küresel sermaye adeta bir “ahtapot” gibi kollarını dünyanın dört bir yanına uzatarak, ulaşılmadık hiçbir bir nokta bırakmamayı amaçlamaktadır!

Ortaya çıkan bu yeni durumda toplumlara yüklenen yeni rol; ne pahasına olursa olsun “daha fazla tüketmek” olmuştur…

Bu yeni piyasa düzeninde, ülkeler arası sınırların da hiç mi hiç önemi kalmamıştır. Kapitalist sistem öyle bir ağ kurmuştur ki; seni dünyanın her yerinde bulacak ama senin kazancının yeterli olup, olmaması çok da önemli olmayacaktır; zira bu politika gereği, cebinde para olmayan için de hemen çare üretilmiş ve ortaya “Kredi Kartı” sistemi çıkarılmıştır.

İlk başta yeterli kazancı olanların yararlandığı bu sistem; daha sonra küresel sermayenin ürettiği malların yeterli düzeyde tüketilmediği görülerek; kazancı yeterli olsun olmasın, herkese bol limitli kart dağıtılmaya başlanmıştır.
Bu sistem, gelişmiş ve halkı bilinçli ülkelerin toplumlarında belki fazlaca hasara neden olmamış olabilir ama, bilinç düzeyi yeterli olmayan ve gelir düzeyleri çok değişken olan bizim gibi toplumlarda, çok fazla sayıda olumsuzlukların yaşanmasına neden olmuştur; zira bazı kişiler oto kontrol sağlayamayarak, zaaflarına kurban olmaktadırlar! Bu nedenle de, ülkemizde ne yazık ki çok sayıda dramatik olay yaşanmış ve halen yaşanmaya da devam edilmektedir!

Sonuç olarak, bu durum toplumsal dokuyu çok derinden etkileyerek, kişilerin değer yargılarında ve ahlaki değerlerinde çok hızlı bir değişime yol açmıştır!
Her gün basında en çok gözümüze çarpan haberler; hırsızlık, gasp, cinayet olmakta iken, son günlerde de taciz ya da tecavüzle ilgili olaylar gündeme gelmeye başlamıştır; üstelik de ne yazık ki bu olayların yurdun en ücra köşelerine kadar yayıldığını görmekteyiz.

Bütün bu iğrenç ve yüz kızartıcı haberlerden sonra, insan ister istemez, acaba toplumda bir “ar damarı” çatlaması salgını mı var, diye endişeye düşüyor!
Ekonomik krizin de etkisiyle, bugün gelinen noktada toplumsal ilişkiler hastalıklı bir hal almış ve yardımlaşma ya da dayanışma neredeyse, yok denilecek bir hale düşmüştür. Toplumdaki güven ortamının çökmesi sonucu; insanlar daha güvensiz olmaya, daha tedirgin ve içine kapanık yaşam biçimine yönelmeye başlamıştır...

Bundan daha da kötüsü, bireylerin yaşamak zorunda kaldığı bu ağır stres sebebiyle, ruh sağlıkları bozulmakta ve toplumda çok sık olarak kişiler arası şiddet olayları yaşanmaktadır.

Artık öylesi olaylar yaşandığını görüyoruz ki; bir ilköğretim öğrencisi, öğretmenine pompalı tüfekle ya da bıçakla saldırabilmekte; okullarda öğrenciler birbirlerini bıçaklamakta, yollarda sürücüler keza birbirlerinin yok pahasına canlarına kıyabilmektedirler!

Çok değil, daha 35-40 yıl önce kişiler arası ilişkiler çok daha düzeyli ve sağlıklıydı; çok daha barışçıl bir ortam mevcuttu; çünkü o dönemlerde insanlar henüz çok tüketme zaafına yenik düşmemişler ve gelirine göre harcama yapmayı prensip edinmişlerdi; yaşamı hem kendilerine ve hem de çevrelerine zehir etmiyorlardı!

Çoğunluk, hiçbir zaman edinemeyecekleri, yani gelirlerinin yetmeyeceği amaçlar peşinde koşmuyor, dahası da kazanmadan harcamayı bilmiyorlardı!

O zamanlar, herkesin cebinde 4-5 tane kredi kartı yoktu ve hiç kimse de gelirinden daha fazla tüketmeye, kirada oturken araba sahibi olmayı düşünmüyor ya da (1000) lira geliri varken; (2000) lira harcama hevesine kapılmıyordu!

Benim yaşadığım kasaba çok büyük bir yer değildi; 8-10.000 nüfusu olan bir yerdi ama, insanların birbirine saygısı vardı ve halkın % 90’ ı da selamlaşmadan birbirinin yanından geçmezdi. Şimdi ise, ayni apartmanda oturan insanlar bile birbirine selam vermeye tenezzül etmiyorlar!

Almanya’da selamlaşma oranı % 80 iken, ülkemizde yazmaya utanıyorum ama, ne yazık ki % 1, 5 imiş!

Yolda düşenin yanına anında 3-5 kişi toplanırdı; halbuki gelişmişliğimizle öğündüğümüz günümüzde, birçok insan başını çevirip, görmezlikten gelmeyi tercih ediyor!..

O zamanlar, sofralarımızın üstünde çok çeşit yoktu ama, sofra kurulduğunda herkes sofranın başına toplanır ve çok güzel sofra sohbetleri olurdu. Bilenler anımsayacaktır; o sohbetler, çok zaman sofrada yenen yemeklerden çok daha fazla tad verir ve daha doyurucu olurdu!

Belki her mevsim, domates ya da biber yemiyorduk; ama her sebze ve meyveyi doğal olarak tüketiyorduk, henüz hormon kullanımı başlamamıştı; hele hele “GDO” lü ürünler ise, henüz daha ufukta dahi görünmüyordu!

Bütün bunlar, kapitalist sistemin ne pahasına olursa olsun, daha fazla üreterek daha fazla satmayı ve dolayisiyle de daha fazla kazanmayı amaç edinen politikalarının eseridir.

Ancak, burada ne yazık ki halkın sağlığı ikinci plana atılmakta ve hatta bazen hiçe sayılmaktadır…

Bütün bunları denetlemesi gereken hükümetlerin; çoğu kez önlem almakta geç kaldığı ve halkın sağlığının tehdit altında kaldığı görülmektedir, günümüzde olduğu gibi!

Şu anda halk, ekonomik krizin pençesinde olup, geçim sıkıntısı altında ezilmekte; fakat buna çare üretmesi gereken siyasi iktidar, ne ilginçtir ki vatandaşı suni gündemlerle oyalamak ve hatta ülkede bir gerilim politikası yürütmekle meşguldür!

Bu gidiş, hoş bir gidişe benzemiyor; umarım toplumsal bir kaosa dönüşmez!

 
Toplam blog
: 52
: 1892
Kayıt tarihi
: 05.03.09
 
 

Okumayı seviyorum ve okumanın, insanın içindeki havuza taze suların katılmasını sağladığına inanı..