Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '11

 
Kategori
Siyaset
 

Bu işte bir terslik var

Bu işte bir terslik var
 

Osmanlı (sözde) İmparatorluğu


Benzer konuları yazıp çizmekten usandım, eminim sizler de bunları okumaktan usandınız ama yaşananlar o kadar can sıkıcı ki ya içime atıp verem olacağım ya da MB'da yazıp sizleri verem edeceğim ki itiraf ediyorum, bu noktada bencil davranmayı tercih ediyorum.

Bugünün sanayileşmiş, ekonomisi düzgün, hayat standartları yüksek, kültürü gelişmiş, kendimize örnek alıp onların seviyesine ulaşmayı hedef olarak belirlediğimiz, her biri tarihte kendi zamanlarının süper gücü, imparatorluğu şusu busu olan modern batılı ülkelerinin geçmişinde yatan sömürgecilik karanlığını artık okur yazar olan herkesin az çok bildiğini varsayıyorum.

Üzerinde oturdukları zenginliğin her bir cent'inde, yazdıkları milyonlarca cilt kitabın her bir sayfasında, topraklarına diktikleri dünyanın en güzel mimari eserlerinin her bir taşında tuğlasında, üzerine çöreklenip sömürdükleri yabancı coğrafyaların ellerinde avuçlarında ne varsa (ç)aldıkları insancıklarının kanı, teri ve gözyaşı var, yok mu? Bugünün dünya düzeninde uzaktan erişim olanakları sınırsız olduğundan mütevellit fiziken o coğrafyada bulunmaları elzem olmadığı için pratik uygulamaları şekil değiştirmiş olmakla birlikte bu vahşi sömürü düzeninin ana esasları yerli yerinde durmuyor mu?

Bir de 600 yıllık varlığının büyük kısmında 3 kıta üzerinde hüküm sürmüş, bu sürenin önemli bir kısmında dünyanın süper gücü olma özelliğini taşımış bir cihan imparatorluğu(?) olan Osmanlı'nın, oradan buradan atıla sürüle tükenmiş, anavatan toprakları üzerinde tutunmayı başarmış insanları tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'ne bıraktığı miras nedir ona bakalım. Hiç!

Koca bir hiç.

Uzun uzun tarih analizi yapmaya gerek olduğunu sanmıyorum. Çağdaşları olan imparatorluklar ellerinin yetiştiği heryerde sömürge düzeni kurup, iliğini kemiğini kurutup ne kadar zenginliği varsa alıp anavatanlarına götürürken; Osmanlı ise Rumeli'de, Arabistan'da, Afrika'da imar faaliyetleri gerçekleştirmek, kendi özyurdundan topladığı vergilerle kendi insanından topladığı askerleri sonuçsuz savaşlarda kırmak ve harcamakla meşguldü öyle değil mi? Yani Osmanlı bir" tersine sömürgeci" yapı arzediyordu. Diğer çağdaşlarının yaptığının tam tersini yapıyor, anavatanına birşey getirmediği gibi anavatanının zaten olmayan kaynaklarını da güzelce sömürüp, fethettiği topraklara yatırım yapmakta kullanıyordu. Osmanlı yıkılıp yokolduğunda iyice sırıtan yoksul Anadolu manzarasını  başka neyle açıklyorsunuz?

Bugün Afrika'da, Asya'da, Amerika'da, zamanında sömürgeci siyaset izleyen batılı devletlerin hükümranlığı altında yaşamış ülkelere şöyle bir bakın, sonradan güya özgürlüğüne kavuşmuş yalandan bağımsız devletlerin  resmi dilleri arasında İngilizceyi, Fransızcayı, İspanyolcayı, Portekizceyi ya birinci ya ikinci sırada ya da halkın önemli bir kısmı tarafından konuşulur vaziyette göreceksiniz. Bir de yüzlerce yıl egemenlik altında kalmış eski Osmanlı eyaletlerine bakın o zaman, bir tane gösterebilir misiniz ki Türkçe o ülkede resmi dil, resmiyi de geçtim yaygın, yaygını da geçtim konuşulur diller arasında olsun? Peki bu durumu açıklamak için kullanabileceğiniz bir argüman var mı?

Demek ki Osmanlı yalnızca ekonomik değil aynı zamanda kültürel sömürgecilik siyaseti de gütmemiş.

Bu girizgahı tabi ki Kürt meselesi ile bağlayacağım, ya ne sandınız.

Kürtlerin bir kısmının dilinden düşürmediği bazı jargonlar var. Mesela kürtlerin sömürülmesi, inkarı ve asimilasyonu (imhası iddiasında bulunanlar bile var). Öyle ki kendilerince verdikleri mücadelenin temel ideolojisi ve propagandası bu kavramlar üzerine kurulu.

Türkiye Cumhuriyeti kuranlar Osmanlı'nın yıkılışına ve parçalanmasına tanıklık edenler ile mücadelenin içinde aktif olarak yer alanlardı. O jenerasyonun doğal refleksi daha fazla parçalanmamaktı ve uyguladıkları politikaları bu refleks ile açıklamak çok zor değil. Kaldı ki Kürtçülük davası Türkiye Cumhuriyeti ile varolmuş olmayıp, esasen Osmanlı'dan bakiye kalmış bir beladır, araştırmaya meraklı olanlar bilir. Şu veya bu motivasyonla, şunun bunun gaz vermesiyle Osmanlının son dönemlerinden başlayıp Cumhuriyet'in en zayıf olduğu ve var olma mücadelesi verdiği ilk 15-20 yılını da kapsayacak biçimde sürekli silahlı isyan hareketleri başgöstermiş ve her seferinde büyük fedakarlıklarla bastırılma yoluna gidilmiş, bu uğurda aralarında Musul'un sonsuza kadar kaybedilmesi de bulunmak üzere maddi manevi çok büyük bedeller ödenmiştir. Günümüzün teröristleri ve Kürtçülük hareketinin teorisyenleri işte bu bedellerden kendilerine fatura edilen kısmı T.C.'nin baskısı, zulmü, sömürüsü, asimilasyonu bilmemnesi olarak genç nesillere ve araştırmaya fazla meraklı olmayan sığ deniz balıklarına yutturmaya çalışıyor. Bu yönleriyle verdikleri zararı tazmin etmeye yanaşmayıp ödeme yapmamak, malın üstüne yatmak için cazgırlık yapan dandik tüccarlara benziyorlar. İşin ilginci kısmen başarılı oluyorlar.

Peki işin aslı öyle mi.

Konuyla ilgili ortalıkta dolaşan binlerce belge ve bilgi, resmi raporlar, kişisel tanıklıklardan edindiğimiz izlenimleri kısaca özetleyelim;

- Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerin Türkiye'nin genel ekonomisine katkısı neredeyse cep harçlığı düzeyindedir. Buna mukabil Türkiye ekonomisinden bölgeye, gerek altyapı-üstyapı yatırımları, gerek doğrudan gelir desteği, gerekse yeşil kart benzeri sosyal faydalar bağlamında aktarılan paralar inanılmaz boyutlardadır. Yani Türkiye, kaynaklarının orantısız derecede önemli bir kısmını bölgeye aktarmaktadır. Kürtçüler T.C.'nin bölgedeki "sömürgeci" faaliyetlerine düzgün (uyduruk olmayan) bir örnek gösterebilirler mi. Bölgenin tarihten bugüne ekonomik olarak geri kalmışlığının sebebi kesin olarak sosyal dokusunun yapısı ve ayrılıkçı silahlı isyan hareketlerinden başka birşey değildir. Kimse ıvır zıvır anlatmasın.

- Kürtlerin bir kısmının asimilasyona dayanak olarak gösterdikleri anadili konuşamama konusunda onlardan farklı düşünecek bir Türk vatandaşı olduğunu zannetmiyorum. Bu büyük (haksızlık da demeyeceğim o zaten kesin) mantıksızlığı, içselleştirebilecek normal bir insan olamaz. Doğaya da aykırı olan bu saçmasapan politikanın esasen pek başarılı da olmadığını, olma imkanının da zaten bulunmadığını bölgede yaşayan vatandaşların çatır çatır Kürtçe konuşabiliyor olmasından, pek çok vatandaşın Türkçeyi dahi bilmiyor olmasından anlayabiliyoruz. Göç ile Türkiye'nin diğer bölgelerine dağılmış ve yerel halkın baskın kültürü içinde erimiş olan Kürtlerin kürtlükten ve kürtçeden uzaklaşmış olmasını ise ancak sosyo-ekonomik mantıkla açıklayabilirsiniz. 5 kuşak sonra Almanya'daki Türklerin ne kadar Türke benzeyeceklerini zannediyorsunuz? Tam tersi durumda da mutlak gerçek değişmeyecekti, bilim insanları ve araştırma bulguları gösteriyor ki Kürt toplumu içerisinde eriyip kürtleşmiş bir çok Türk aşireti bulunmaktadır. Buradaki hata doğal sürece insan müdahalesi ile yön verilmeye çalışılmış olmasıdır ki insanın doğaya müdahaleleri hep yenilgiyle sonuçlanmıştır.

- Kürtçü arkadaşlara sormak lazım, Türkçe öğrenmek zorunda kalmış olmak dışında (ki dil öğrenmenin kötü birşey olduğunu düşünen var mı bilemiyorum) asimilasyonun nasıl bir pratik sonucuyla karşı karşıya kalmışlar (Yerel alan adlarının Türkçeleştirilmesi önemsiz, zaten yerel halk orjinal adıyla anıyor, öyle biliyor, aynen yasaklanmış olmasına karşın sosyal yaşamda kürtçe konuşabildiği gibi). Anlatsınlar bize hangi kültürel ögelerinden mahrum kalmışlar. Bu kadar yoğun asimilasyona maruz kalmışlar da hala ağalık düzeni, aşiret düzeni, töre düzeni, şiddet kültürü nasıl varlığını sürdürebiliyor. Bu kadar zalim asimilasyondan sonra bize benzemiş olmaları, bizim kültürümüzü benimsemiş olmaları gerekmez miydi. Yoksa tam tersine kendi kültürel ögelerini bizim toplumumuza mı taşımışlar. Sosyal yaşantımızdaki doğu-güneydoğu etkisini şöyle bir düşünün bakalım nasıl bir sonuca varacaksınız.

Açıkçası böyle düşünüyorum. Osmanlı yönetimi ile Türkiye Cumhuriyetinin asimilasyon ve sömürgecilik bağlamında davranış kalıplarının birbirinden çok farklı olmadığını görüyorum ve bunu halkımızın karakteristik özelliklerine bağlamak sonucuna ulaşıyorum. Bizden sömürgeci olmaz (adam olmaz şeklinde de okuyabilirsiniz), yapımıza ters. Malzeme uymuyor. Keşke olsaydı, o zaman herhalde Avrasya Birliği diye birşey olurdu ve İngiltere, Fransa, Almanya falan oraya katılmak için kapımızı aşındırırdı.

Hala Türklerin sömürgeci, asimilasyoncu bilmemneci olduğunu iddia edenleri ise cahil veya başka amaçlar peşinde koşan gafiller ve hainler olarak görüyorum. Cahilse öğretilir, gafilse uyandırılır, hainse yokedilir.

Eleştirilerinizi paylaşırsanız sevinirim

 
Toplam blog
: 16
: 938
Kayıt tarihi
: 20.12.08
 
 

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunuyum. Finans ve vergi danışmanlığı alanında çalışıyo..