Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '10

 
Kategori
Deneme
 

Bu kış bizim Zeynep ...

Eskiden bir Ayşegül serisi vardı bilir misiniz? Ayşegül orda, Ayşegül burada, Ayşegül şunla, Ayşegül bunla… hayatımız Ayşegül olmuştu. Hani gazete verirdi o kitapları. Benim çocuk olduğum yıllar her çocuğun rafındaydı. Geçen pazarı evde geçirdim. Hava çok soğuktu, kış iyiden iyiye çökmüş. Ece Temelkuran okudum da o da bahsetmiş Ayşegül’den. Şaşırdım. Yetişmiş miydi onun çocukluğuna.

Ayşegül deyince aklıma Zeynep geldi doğal olarak. Zeynep kim mi? Zeynep de benim çocukluğumun en büyük kahramanı. Yazmayı öğrendim günden itibaren şahsına yazılmış bir yığın hikayem var, defter defter… Ama ondan da öncesine dayanır bizim münasebetimiz. Ben ne zaman yemeğimi yemesem bu Zeynep de yemez hasta düşerdi. Ne zaman saçımı taramadan gidecek olsam okula, öğretmeni ona kızardı. Ne zaman ağzımı koluma silmeye kalkışsam, arkadaşları ona ‘aaa ne pis kız’ der ve kalakalırdı yalnız başına. Ben dişlerimi fırçalamadan yattım diyelim, onun dişleri çürürdü. Ben süt içmeyince onun boyu kısa kalırdı. Annem sağ olsun, akıbetinden haberdar ederdi beni de sonum hiç ona benzemedi. Ahh akılsız Zeynep. Tevekkeli değil, yazmayı öğrendikten sonra da ona hikayeler yazmam. Ben büyüdükçe o da biraz akıllanır oldu gerçi. Ya da işte şükretsin hikâyelerimde daha iyi sonlar biçtim ona.

O soğuk pazar gününde evde battaniyeye sarılmış kitap okurken içim geçmiş kalorifer başında. Zeynep’i gördüm rüyamda. Yine giymiş annesinin ördüğü yeşil yeleği üstüne, ayaklarında da pembe patikler. Uzunca bir süre patik giydi Zeynep. Çıkarmadı ayağından, çıkardıkça da hasta olurdu hemen zaten. Saçları at kuyruğu yapılmıştı sıkı sıkıya tepeden. Neler çektirmişti annesine kim bilir toplanana kadar o saçlar. Yanlardan çıkıp, dağılmıştı. Portakalı dörde bölmüş kabuğuyla beraber suyunu akıta akıta yiyordu. Annesi sofra bezinin altına gir dedikçe o bir de ellerine üzerine siliyordu. Bitince yemesi, pencerenin kenarına ilişti. Dışarıda kar yağıyordu. Süt kokusu vardı evde. Soba odanın ortasında çıtırdıyordu. Babası kanepede battaniyeye sarınmış, elinde kumanda… annesi yerde fasulye ayıklıyordu. Çay tepsisi yerde duruyordu hala, kenarında kestane kabukları. Fonda televizyonun belli belirsiz sesleri… Babası zamp yaptıkça annesi kızıyordu. Zeynep karı izlerken camın buharına yazılar yazıyor, kalpler çiziyor sonra kimse görmeden hızlıca siliyordu. Annesi parmak izi yaptığına kızacaktı muhtemelen ertesi gün. Süt kokusu iyice yoğunlaşmıştı. Taşmış, ocak batmış olmalıydı. Annesi kalktı, üzerini sofra bezine silkeledi ve fasulyeleri çay tepsisiyle beraber mutfağa kaldırdı. Bardak bardak sütle geri döndü, dumanı üzerinde. Tencereden kepçe kepçe doldurmuştu. Taze taze… şeker atıp karıştırdı Zeynep’inkini, pencerenin kenarındaki mermerin üzerine koydu. Bekleyince kaymak tuttu üzeri sütün. Zeynep parmağıyla sıyırdı kaymağı. ‘Anneeee ben yemem bunu’ dedi. İlk yudumu çekti fırt diye, ısıcak oldu ağzı hemen yuttu, gırtlağının yandığını hissetti sonra mideye taş gibi oturdu o koca yudum. Ağzında dibi tutmuş tencerenin yanık şekerli sütünün tadı kaldı. Pencerenin ardı bembeyazdı.

Sonra uyandım. Kaloriferin dibindeydim hala. Elimde kitabım. Üzerimde polar eşofman, ısıtmıyor da yeterince. Battaniyeye sarıldım biraz daha. Süt kokmuyordu oda ama. Koştum pencereye baktım kar da yağmıyor üstelik ama hava buz gibi. ahhh nasıl okuyasım geldi o Zeynep hikayelerini şimdi. Keşke Muş’tan ayrılırken hepsini ona bırakmasaydım. Hey gidi Zeynep dedim!

Bugün Mephisto’a gittim. Bir kahve söyledim. İstiklalden gelen geçene baktım. Açtım defterimi bir iki satır yazdım. Çıkardım kitabımı koyulmuştum ki okumaya ne göreyim karşımda Zeynep. Büyümüş, serpilmişti .Hoşça bir genç kız olmuştu. O bir türlü toplamadığı saçlarını küt kesmişti, kulak memelerinin arkasına geliyordu. Kolunun altında ona yazdığım hikayeler… Kalın kırmızı çerçeveli gözlükleri vardı. Ama gözleri aynıydı. Hemen tanıdım. Şaşırdım elbet onu öyle karşımda görünce ama itiraf edeyim özlemiştim de. O hiç gitmemiş gibi konuştu. Daha dün benleymiş gibi.

-‘Döndün’ ha dedi. ‘yine buradasın kitabınla, defterinle, kaçmışsın kendine’.

Evet dedim gülümsedim. Hep biraz bilmişti.

-‘Döndüm. Kış gelmiş baksana, bir mevsim değişmiş ben dönene kadar. Bir mevsimi daha ardımda bırakmışım farkında olmadan.’

-‘Nerden anladın kışın geldiğini? Hani kar bile yok.’

-Bu şehirde kış bile sinsice gelir. Bir sabah uyanıp şehri bembeyaz bir örtü ile bulamazsın. Şu istiklale bak rengarenk. Herkes atkılara, berelere sarınmış, yanındakine sokulmuş. Baksana herkes daha bir sıkı tutuyor elini yanındakinin. Şu içtiğim kahve bile keyiften değil artık, ısınmak istediğimden. İnsanlar anına tutunmuş görmüyor musun? tam da içine düşmüşler senenin. Bir önceki mevsiminden kalanların etkisi geçmiş, bir sonrakini planlamak için ise erken. Donup kalmış havada kaskatı kesilmiş en uçarı haller. Sizin çatıdan balkona inen sarkaçlar gibi donup dikilivermiş sahiplerinin karşısına hayaller. Kimse koparıp alamıyor balkondan içeri onları, elleri üşüyor çünkü. Eller… ellere bakacaksın bu mevsimde. Kime gelmiş kara kış anlarsın o zaman. Herkes ellerini ısıtmak derdinde evvela. Hem kim demiş bahar aşk mevsimi diye. Uçar gider baharda her şey. Kanı kaynar adamın. Bak koca istiklale, kim yürüyor tek başına şu an. Herkes girmiş birinin koluna, kış geldi çünkü ısınmak lazım!

Pencereden dışarı dalmıştı Zeynep. Masumlaşmıştı. Elleri titriyordu. Tırnaklarının rengi kaçmıştı. Belli ki üşüyordu. Kaldım öylece bir an napacağımı bilemeden. Ahhhh Zeynep yoksa …?

Eldivenimi uzattım giymesi için istemedi. Galiba daha yeterince büyümedi. Gözünün yan masadaki çifte kaydığını gördüm. Daldı gitti sonra. ‘göründükleri kadar mutlu olduklarını sanmıyorum’ dedim. Başını salladı, inanmış gibi yaparak. Kursa geç kalıyordum mecburen kalktım masadan, öylece bıraktım onu orda. Ona yazdığım hikayeleri de aldım elinden, attım çantama. Artık büyümesi gerekti. Yeni hikayelerimden bıraktım okuması için. Hesabı öderken de bir sütlü kahve götürmelerini söyledim masaya. Dumanı üzerinde olsun dedim. İçi ısınsın.

İnip hızlıca karışınca istiklalin kalabalığına üşüdüm ben de. Kapüşonumu geçirdim başıma, ellerimi soktum cebime. Anladım uzun bir kış bekliyor Zeynep’i. İlk defa yalnız kalacak bu kış. Ellerini tek başına ısıtmayı öğrenecek. Daha çok şey öğrenecek bu kış sonunda. Biliyorum halledecek bunları da, üstesinden gelecek diğerleri gibi. Sağlam kızdır Zeynep. Ama ahhh şu kış bir geçse.

 
Toplam blog
: 48
: 919
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

1990 Muş doğumluyum. Şu an İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde okumaktayım. Elim kalem tuttuğ..