Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Eskişehir

Eskişehir
 

Şehirler ve insanlar bir hamurda yoğruluyor. 

Yaşadığın hayat, olduğun insandan ibaret eyleniyorsun onlarla. 

Dönüp gittiğin her şehirde bir dünya bırakıyorsun arkanda. 

Bir dünya hikaye, bir dünya insan. 

Kendi şehrine kendi hayatına, kendine bakıyorsun bir diğerinden. 

Şehirler seçiyor, hayatlar kıskanıyorsun. 

Ancak şehirlere sadece anlılarla sahip olabiliyorsun. 

Benim diyebilmek için bir aşk, bir hüzün, bir mutluluk, bir macera, bir sayfa, iki satır bırakman gerekiyor kaldırımlarına. 

Yaşanmışlıklar kadar senin oluyor şehirler. 

Yaşadıkların kadar hikayeleri oluyor onların! 

İlk defa bir şehri görüp geçmiş olmaktan hüzünlüyüm. Bir anı bırakmamış olmaktan sokaklarına, yollarına, Porsuk Nehri’ne. Benim diyemediğimden Eskişehir’e içerledim biraz anlayacağınız bir yılı sokaklarında sonlandırırken. 

Birkaç güzel anı, biraz yaşanmışlıkla benim olabilirmiş mini şehir Eskişehir. Olabilme ihtimali varken bile olamamış. Yazık! 

Mini minnacık bir şehirdi Eskişehir dedikleri. Oyun oynar gibi! küçük şehir tutsaklığı da hissettirmiyordu üstelik size. Kafanıza estiğinde eşofmanınızla evden çıkıp porsuk kenarında bir çay içip, kitabınızı okumak için kaybedeceğiniz fahiş bir zaman olmayacak kadar küçük şehir. Okuma oranının %99.9 olduğu kadar bilinçli ve yalnız kalmak istediğimizde kimseye hesap vermek zorunda kalmayacağınız kadar özgür şehir! Kırtasiye vitrinlerinde oyun hamurları ve boya kutularıyla beraber Martı’nın da yer aldığı ‘ne mutlu’ şehir. 

Eskişehir bir yaşam özetiydi adeta. Her şeyden birazcık diye özetleyesi geliyor insanın. Su medeniyet demek. porsuk’un kenarında nefes alırken anladık. Su güzelleştiriyor ne olursa olsun bir şehri. Hele de güzel çevre planlamasıyla minik bir Avrupa şehri izlenimi yaratıyor Porsuk’lu Eskişehir. Mini mini tramvaylarla ulaşım da kolay ve modern. Kendinizi tatmin edebileceğiniz düzeyde sosyal etkinlik de mevcut bu şehirde. Sanat atölyeleri, tiyatrolar, sinemalar… eğlenmek isterseniz bir de şirin barlar sokağı var. Üstelik giren çıkana yan yan bakılmadığı, rahat rahat eğlenilebilecek kadar medeni ortamlar bunlar. Şöyle nezih bir ortamda sıcak bir kahve içip kafa dinlemek isterseniz ise Haller Gençlik Merkezi tüm şaşası ile sizi bekler. Genç nüfus da oldukça yüksek bildiğiniz gibi. Şehirde iki ayrı üniversite olması tek üniversiteli şehirlerin yeknesak havasından da kurtarıyor Eskişehir’i . herkesin kendi halinde olduğu bir hali var, pek sevdiğim. Halleri de nice hoş bu insanların anlatamam. Herkes kurmak istediği dünyanın içinde sanki. Küçük şehirlerin makus talihi mecburi ilişkiler silsilesi de, büyük şehirlerin insanı yoran, kemiren hırsı da yok bu insanlarda. Yerlisi, yabancısı yok o şehrin. İçinden, dışından bir yerinden var olmuşluk var orada. Yoldaşımın güzel tespiti de tercüman oluyor benim hislerime. Genellikle halkının göçmenlerden oluşması ve yıllar yılı farklı kültürlerle yaşanması dolayısıyla da ahengin, huzurla yaşamın şehri olmuş. Öğrencilerle de renklenmiş, şenlenmiş her geçen gün yenilenmiş ve kendini geliştirmiş. Ne mutlu! Adeta Cumhuriyet sonrası görülmek istenen bir klasik Türk şehri emsali. 

Bir kurulmuş oyuncak şehir gibiydi şimdiye kadar anlattığım şehir. Bazen bir oyunun içinde bile hissettim kendimi. Sanki ruhu yok da oluşturulmaya çalışılmış gibi. ta ki Odunpazarın’a kadar! Oluşturulmaya çalışan ruhunda beni tatmin etmeyen bir şey vardı ki var olan ruhunu Odunpazarı’nda buldum nihayet beni bu şehre tekrar getirtecek. Şehrin en eskisinde! Rengarenk evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları, cam atölyeleri, lüle taşı dükkanları, Kırım Kültür Evi, Kurşunlu Cami Külliyesi ‘iyi ki gelmişim’ sevincimi körükledi. 

Kurşunlu Cami külliyesi nicedir kıyılarında, deryalarında yüzmeyi dileyerek dolandığım sufizmin esintisini çarptı yüzüme. Bundan sonra ki seferimin rotasını belirledi. Odunpazarı kütüphanesine girdiğim de ise bir kez daha anladım kitaplar güzelleştirir her eski odayı. Topu topu 4 masa, 5 kitaplık, loş bir ışık ve bir ince sufi melodisi bu kadar huzurlu kılar eski, taştan buz gibi odayı. Bu gezi önüme ekmek kırıntılarını attı, şimdi sıra onları takip edip asıllarına ulaşmakta. Konya, Konya, Konya diye ritim tuttu içimdeki ses çalan müziğe. Ruhum daha bir acıkmıştı, emziğime sürülen bir parça balla. 

Eskişehir maceramı en çok anlamlandıran ise esnafı oldu. En az bir yoldaş kadar candan, bir tur rehberi kadar bilgece ve son derece yardımsever yaklaşımlarıyla bizi hiç de yabancı hissettirmediler. 

Dondurucu havasında dışarıda beklerken içeriye davet edenler mi dersiniz, çay ikram edip büyük bir zevkle gezi rotamızı çizenler mi? İngiltere’de öğrenim görmüş 40 yıllık lületaşı ustası Sedat Amca’nın Odunpazarındaki hoş sohbeti mi isterseniz, börekçi amcanın sabahın kör karanlığında herkese aynı güler yüzle hizmet etmesini mi… hatta tam yola çıkacakken midesi bozulan biricik yoldaşıma garda pür telaş limon aradığım sırada tezgahından hiç tereddütsüz çıkarıp dilimlediği limonlarıyla imdadımıza yetişen köfteci amca… Ben böylesine samimi, sınırlarını bilen, bilgiç ve son derece nezih bir esnaf topluluğu önünde saygıyla eğilirim. 

Dönüş treninde sonlandırdığım gezi notlarımı ise almaya Varuna Kafe’de başlamıştım. 

Bir seyyahın başını döndürecek atmosferiyle bizi de etkilemeyi başardı. Arkamda boydan boya bir kütüphane. Dünyanın her bir köşesinden gezi rehberleri… 

Karşımda porsuk! Her dilden müzikler. Duvarlarında, tavanlarında film afişleri, plakalar, plaklarla size bir başka diyardan bir şeyler hatırlatacak bir sürü güzel ayrıntı. Dünya mutfaklarından seçilmiş lezzetler. 3 şubeli bir gezgin müessesesi! 

Eskişehir’de porsuğa karşı önümde koca kitaplıktan seçtiğim Barselona rehberi, elimde kalemim ve defterim ile… Eskişehir’den beklediğim bir manzaraydı. 

Bir yılı daha seferde sonlandırmışken ağır ağır ilerleyen tren beni başka yollara sürüklüyor. Hiç bitmeyecek sandığım bu yol, soğuktan çürüdüğünü düşündüğüm parmak uçlarım, ağrıyan omuzlarım, darmadağınık saçlarım ve uykusuzluktan çökmüş gözlerimle ben inanılmaz bir huzur içindeyim! 

 
Toplam blog
: 48
: 919
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

1990 Muş doğumluyum. Şu an İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde okumaktayım. Elim kalem tuttuğ..