Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '06

 
Kategori
Felsefe
 

Bu yazıyı üstünüze alınıyor musunuz?

Bu yazıyı üstünüze alınıyor musunuz?
 

Mutluluğun en büyük kaynağına teslim olmaktan mı korkuyorsunuz? Korkutuyor değil mi tarihin tozlu sayfalarına bulaşmış lekeler? Onlar ki, sizin kanayan yaralarınızın izleri... Aşka, başarılara, yeni hayatlara tövbe mi ediyorsunuz, bir daha istemem mi diyorsunuz kendinize?

Kim istemez ki, kim bu büyüye kapılmayı düşlemez ki? Tamam, kapatın tüm kapılarınızı onlara, aman yanınıza yaklaştırmayın. Her birini bir tutun, bir öncekiyle kıyaslayın. Öncekiler kötüydü, bu mu iyi olacak, siz de haklısınız...

Ama, bunu şimdi bir de kendinizin dışına çıkıp bir kez daha düşünün. Siz hiç Abraham Lincoln hikayesi duymadınız mı, Einstein ın öğretmenleri tarafından aptal yerine konduğunu, Beethoven a bundan müzisyen olmaz dendiğini bilmez misiniz? Neydi peki bu kadar karamsarlığın ortasında, yıllar, yüzyıllar sonra herkese adlarını ezberleten? Neydi bu başarının sırrı?

İnanç, umut, azim. Bu üç kardeş birarada geziyorsa eğer, o zaman misafir etmekten asla korkmayın onları. Çünkü kabul edildikleri her eve nur getirirler onlar. Hayata kötümser bakmayın. Düşe kalka yaşanır bu hayat, bu yolda yürümenin bedeli bu. Hiç kimseye otoban gibi bir yol vermiyor Allah, hepimizin, herkesin yollarında nice engeller nice tuzaklar var. O kadar çok takılacak ki ayağınız bu taşlara, öyle derin çukurlara düşeceksiniz ki... Alışmayı öğrenmek lazım. Ama engellerle yola devam etmeye alışmak, elinizdekilere değil. Alışmak, her düşüşte daha çabuk ayaklanabilmenin yolunu açar insana. Alışmak, onların varlığını kabullenerek yola devam etmek daha az takılmanızı sağlar, daha az tökezlemenizi. Daha temkinli olur, üstünden atlamayı öğrenirsiniz bir süre sonra.

Sizin sorununuz ne biliyor musunuz? Güvenlik takıntınız var. Bir de pratik eksikliği... Ne kadar çok dahil olursanız birşeye o kadar başarılı olursunuz. Oysa siz ne yapıyorsunuz, ben yapamam, beceremem, olmaz. Hayat beni sevmez, benim bahtım kara, kadersizim, beni mi bulacak, aman ben burada iyiyim... Hey, durun yahu, kendinize gelin! Evren bir bütünlüktür. Hiç bir şey, hiç kimse birbirinden ayrı ya da farklı değil. Herkes eşit yaratıldı; zannettiğiniz gibi zengin fakirden daha torpilli doğmadı. Ruhumuzu zenginleştirme dersindeyiz, sizin anlamadığınız bu. Buraya para kazanmaya gelmedik, yemek yemeye gelmedik biz. Siz hiç hayatının amacının sadece duş almak, tuvalete gitmek olduğunu söyleyen birine rastladınız mı? Ne kadar saçma görünüyor, değil mi?

İster kızın, ister darılın ama işte sizin yaptığınız bu. Bu örnekleri özellikle verdim çünkü, herkesin ortak düşüncesi, bunların yaşamın devamını sağlayan küçük ayrıntılar olduğu. Onun için de saçma görünüyor. Ama bir bakın kendinize, etrafınıza. Önceliklerinize bakın. İyi bir iş, hayatınızı idare ettirecek kadar para... Bunlar da tıpkı tuvalet gibi bir ihtiyaç, hepsi bu. Evet, paranız olunca iyi hissedeceksiniz kendinizi. Peki ya sonrası? Bembeyaz bir ruloya sarıldığınız zamanı düşünün. Hangisini götürebilirsiniz yanınızda?

Bunlar, ruhu beslemez arkadaşlar, bunlar sadece yaşadığınız sürece sizin karnınızı doyurur. Ruhu besleyen şey yürektir, beyindir. Beyne ne kadar neyi kodlarsanız aynısı ruhunuza geçer. Onun için güvenlikte kalmakmış, korkmakmış, aman para kazanıyorum, riske etmeyeyim demelermiş... Bırakın bunları. Sizin gelişiminizin en büyük iki düşmanıdır atalet ve güvenlik kaygısı. Yürüyeceksiniz, hedefiniz yükselmek olacak, maneviyatınızı yükseltmek.

Bir eve kapanıp sabahlara kadar namaz kılmak, Kur' an okumak değil maneviyat, unutmayacaksınız. Hayata katılacaksınız, herşeyi doyasıya yaşayacaksınız. O dediklerim sadece ders saatlerinde okutulan müfredatın bir parçası. Gerisini okulun dışında tatbik etmelisiniz ki birşeyler değişsin, fark yaratabilesiniz. Okula da gideceksiniz eğlenmeye de. Dersleri asmayın yeter. Sonra, orada öğrendiklerinizi hayata geçireceksiniz. En büyük ders konusu, diğer tarafta bize lazım olanların listesidir. Önce bunu anlayacaksınız. Onun için, her bireyin ayrı ayrı fark yaratmak için buraya gönderildiğini idrak edeceksiniz.

Herkes fark yaratırsa o zaman farkın anlamı mı ne? İşte, olay burada bitiyor zaten. Sınıf birincisi bir fark yaratır, okul birincisi bir başkasını. İl birincisi, ülke birincisi... Ya da 12 yılda liseyi bitiremeyen biri olarak kalmak... İşte, siz diplomanın peşine düşmek yerine lisede ömrünü geçirmeye çalışanlarsınız bana göre. Önce o okul bitecek, diploma alınacak. Sonra da farklar başlayacak. Kiminiz tıbbiye seçeceksiniz kiminiz bakkal çıraklığı. O da sizin sorununuz. Bakkal çıraklığı en kolayıdır, yıllarınızı verip eziyet çekmezsiniz. Sınıfta kalma korkunuz olmaz, zorlu sınavlar yoktur. Alırsınız üç beş kuruş haftalık, yeter işte, daha ne? E ne anladım okumaktan ben? İlkokuldan sonra yapsanıza bunu. Nedir bunca yıla yükledikleriniz?

Bilemiyorum ne kadar anlatabildiğimi kendimi size ama, ben bu hayatı bir yol, yaşadıklarımızı da yaşanması şart olanlar bütünü olarak görüyorum. Ve yaşamaktan kaçtıklarımızı. İdealler gerçekleştirilmeli, aşklar yaşanmalı, bunlar bize mutluluk getirirler. Mutluluk huzur verir, huzur da ruhun en büyük besin kaynağıdır. Şimdi lütfen düşünün, bırakın bu saçma sapan örümcek ağlarıyla örülmüş fikirlerinizi, bahar temizliği vaktidir şimdi. Kapınıza gelenleri geri çevirmeyin, kapısını açmak istediğiniz şeylerden vazgeçmeyin. Fark yaratın, farklı olun. Herşeyi doyasıya yaşayın. Elinizdekini kaybetmemek uğruna ideallerinizden vazgeçmeyin. Düşün, yere kapaklanın, dizlerinizi parçalayın, ama asla vazgeçmeyin. Çünkü dedim ya, bir süre sonra engellerin üstünden atlamayı öğrenecek ve kendi yolunuzu siz otobana çevireceksiniz. Bu arada, siz kim misiniz? Bu yazdıklarıma sinirlenenler ve üstüne alınanlar... İşte onlar sizsiniz.

 
Toplam blog
: 132
: 2482
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Dünyayı, yaşamayı ama adam gibi yaşamayı, arkadaşlığı, dostluğu ve en önemlisi çocuğumu, müziğimi..