Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '10

 
Kategori
Blog
 

Bugün bir yaşındayım!

Bugün bir yaşındayım!
 

Blog fotoğraflarımın önemli bir bölümü "göz nurumdur".-Kütahya Fuarı,Gece-


Merhaba,

Bugün bir yaşına bastım!

Şu anda, her uzun soluklu MB Yazarı'nca e-güncemizde gelenek olduğu üzere, bir yılımı doldurmanın sevincini sizinle paylaşmak için bloğumun başındayım…

98.894 kere tıklanmışım. Kategorilere göre okunma yüzdesi dilimlerime baktığımda, Edebiyat, şiir ve kültür- sanat / deneme ön sıralarda; psikoloji, öykü ve anılar atağa geçmiş.Yayından çektiğim bir bloğumu da değerlendirirsem (Edebiyat, Ben ve Hayat; Çekeceğimi bildikleri için Editörden Öneriler’e girmeyi başarmış bu bloğum:), 256 adet yorum almışım. 126 blog yazmışım.En yoğunlaştığım bloglar şiir, deneme, öykü ve anılar. Yazdığım 36 şiirin ilk üçü MB’den daha önceki bir tarihte yazılmış; bir bloğum şiir kategorisinde bulunmasına rağmen, benim şiirim değil; fakat, "hayatımda hep uyanık kalmamamı" sağladığı için benime işleyen Nebi Hazrî'nin şiiri. Bu dört şiiri çıkardığımda, geriye kalan otuz iki şiirimi bir yıl içinde Başkent’te yazıp, hemen MB’ye yansıtmışım. Ben “deneme” yazmaktan keyif alıyorum. Ama şiirlerime, anılarıma ve öykülerime daha çok ve daha güzel tepkiler alıyorum:)

Özellikle, o günün büyük coşkusu ile yazdığım ve benim de “dünyaya geldi” diye sevinerek titrediğim şiirlerime, anılarıma, öykülerime güzel, içten ve beni motive eden yapıcı yorumlar almışım. Her yazdığım bloğa, daha doğrusu (ister deftere, ister bloknota isterse internet sayfasına yazayım) her yazdığım sayfaya; dolayısıyla “yazı”ya, elim kalem tuttuğu sürece, duyarlılık, içtenliğin yanında, içerik, yazım, üslup bakımlarından da her türlü özeni göstermeye gayret ettim ve edeceğim de…

Zaman zaman, yirmi dört saate kırk sekiz saati sığdırma telaşının yanında, ”bugün bu yazım MB sayfamda olmalı” heyecanını yaşadığım anlarda; sözcük yazımlarında, söz dizimlerinde, noktalama ve imlâda kusurum olduğunda ya gördüğümde düzelttim ya da “dost gözüyle”, eksik yönümü bana gösteren MB yazarı arkadaşlarıma kulak verdim. Onların bana yaptığı ilmî destek yanında moral desteğine açıkça teşekkür ederim. Arkadaşlarım, bir “yazı türü” ile ve “yazıcı” olma iddiasıyla yazan “Edebiyat Öğretmenini” yazı dilinde kusursuz görmek istediler. Haklıydılar.

Anne, öğretmen olmanın yanında yazma ve okuma sevdalısı olduğum için; aslında MB dışında günlüklerime, proje defterlerime, akıl defterime, word sayfama, A4 kağıdını sekize bölerek oluşturduğum “not fişlerime” bir gün içinde yüzlerce satır yazmama rağmen, yazılarımın hepsini MB’ye taşıyamadım. Belki, taşımak da istemedim.

Aynı şekilde, her gün düzenli takip edebildiğim/ettiğim değerli Yazar arkadaşlarımın bloglarının yanında, MB ailesine katılmış çok değerli eğitimci, yazar, akademiysen, bilim insanı ya da gönül ehli; hatta, “ Türkiye’nin herhangi bir okulunda tesadüf etse idik; birer ateş parçası” Edebiyat dersi öğrencim olacağı kesin olan kuvvetli ve yürekli genç kalemleri gördüm. Her biri beni konuları ve yazma kudretleri ile heyecanlandırdı, her an uyanık olmamı sağladı. Fakat, onlara yeterli zamanı ayıramadım. Ya en can alıcı yazıyı gördüğüm anda okudum ve yazana “içimden teşekkür ettim” ya da “keşke MB’ye daha çok vakit ayırabilsem neler neler kazanacağımı biliyorum” demekle yetindim.Yine de, bu gözler ancak “yüreği parlayan yazıları” seçebildi.

“Tam okumaya” ve “tam anlamaya” vakıf olduğum bloglara, “tamamen içimden gelen ve özenli yorumlarımı” açıkça yazmaktan geri duramadım. A evet, bilgisayar klavyemin azizliğiyle “yine özellikle dar zamanlarımda” yorum ya da cevap yazmaya yürekten ve severek kendimi "o an için" mecbur hissettiğimde; yazma işim bittikten sonra, yazdığım yorum ve cevaplarda eksik harfler gördüm. Bloglarına yazdığım yorumlarım ve cevaplarımda bir harfi bile eksik olan tüm yazar, yorumcu ve okuyucuların affına sığınıyorum. Elimde olmadan oluştu, o bir tek noktanın eksikliği bile…

Beni daima destekleyen MB Yazarı arkadaşlarım ve dost okuyucularım var. Bunu yürekten bilmek bile o kadar büyük keyif ki. Onlar yorumlarıyla hep yanımda oldular. Yazdığım sürece olacaklar da; biliyorum, Onlara da çok teşekkür ederim. MB ve MB’deki Yazar arkadaşlarım ve candan okuyucularım olmasaydı; bu kadar programlı, disiplinli ve seri bir şekilde üretemezdim belki de.

Birkaç kez, -çeşitli sebeplerden- üzüldüm; sayfamdan çekilmek, yerimde oturmak istedim. Yazarken, “ben”ini bilerek ve ısrarla yazmaya özen gösteren insanlar içinde yer aldığımı, biliyorum. Bilirsiniz ki; ”ben”i yazmak zordur. Çünkü, beni yazarken, -her ne kadar kendinize ve insanlara olabildiğince şeffaf ve adil kalma ilkesinden ayrılmamanız ana prensibiniz ise de- beninizi doğru yansıtamama olasılığı taşırsınız. Bunu bildiğiniz halde, insansınız; zaman zaman “neden anlaşılamadım” kırılganlığında olursunuz. Böyle anlarımda; beni yeniden ve yeniden yazmaya teşvik eden, bana yazma cesareti veren MB yazarı arkadaşlarıma, bu nokta için de, ayrıca teşekkür ederim.

19 Temmuz günü MB yazarı arkadaşım Kadri Kanpak’ın “MB’de Pazarlama” isimli yazısını okudum. Arkadaşım, MB için ilk olan MB yazarlarının ortak çalışması ”Anadolu’dan Seçme Öyküler” kitabının çıkmasının ardından Yurdagül Alkan Hanım'la birlikte bir hayli üzüldü. Ondan olacak, uzunca bir süredir MB Yazarlığı konusunu -kendini de üzercesine ve biraz da fazla- irdeliyor. Sözünü ettiğim blogta da MB sayfalarındaki rahatsızlığını dile getirmişti. Ona bir yorum yazdım; bu yorumu- her ne kadar “blog yorumlarım” butonuna basınca görebilirseniz de- sizlerle paylaşayım. Bu paylaşımla “MB Yazarlığı”na bakış açımı anlatabilmiş olurum:

“İnsanın olduğu her yerde, her türlü yol vardır. Ama her seçilen yol, yalnızca seçenini bağlar. İnsan çeşitlerine takılmaktansa, ”seçilen ve parlayan insanlarla”, “insanca diyalog” seçeceğimiz yol olmalı."

Tam bir sene evvel, doğum günümde, MB sayfalarına, yıllardır büyük çoğunluğunu kendime sakladığım “beni yazmaya başladığımda” bu kadar rahat ve huzurlu hissetmiyordum kendimi. Sonra, zaman ilerledikçe, her sosyal etkileşimde olduğu gibi; ”müşterek güzelliklerde” ya da “müşterek hayata bakışlarda” toplananlar birbirini arar, bilir ve bulur oldu. Bu güzelliği fark edince huzuru yakaladım. Onun için, aslında, bir yılda ne kadar tıklandığım, kaç yorum aldığım, haftada kaç tane blog yazdığımdan ziyade, “hayata can veren aşk” düsturumdan ve “edep”ten ayrılmadan yazabilmekten, “ben”i anlayıp da, ”ben”le yol alan, ”ben”i büyüten bütün “insanlardan” kaliteli yorum, destek almaktan ve paylaşılacak güzellikleri beraberce devşirebilmekten oldukça mutluyum. İyi ki varsınız sevgili dostlar:

1.Ata Kemal Şahin 2.Mehmet Sağlam 3.Kadri Kanpak 4.Olgun Ekinci 5.blue_prince 6.Yurdagül Alkan 7.Uçurtmalar 8.Necip Köni 9:Gülden Işık 10.Ayten Dirier 11.Serap Tardü 12.Mesut Selek 13.Aşk derin yalnızlıklarda gizlidir 14.Gök Tengri 15.Özlem Akaydın 16.Özcan Çeltik 17.Nedim Üstün 18.Mehmet Nesim 19.Portakal Çiçeği 20.Mertcan Akkoyun (Beklentisiz, rüzgarın kalemi, mea culpa, ufuk çelik, hülyayla, emine zaimoğlu yapıcıer, BİRGÜL, Yağmur Zamanı, dr_bekir, quatre, ayrıntıda gezinmek, Tülin Aksoy, suyadusenates, ilo, pür ateş ve Pınar Öner ve beni okuyan bütün okuyucular…)

Son zamanlarda, gizli hayranlarımın da farkındayım. Her biri başka şehirlerde oturan on beş yirmi yıllık hanım arkadaşlarım ve iki kız kardeşim bloglarımı hiç kaçırmıyorlar. Onların yorumlarını telefon ya da e-mektupla sıcağı sıcağına alıyorum. Gittikçe birer kitap kurdu olan çocuklarım, daha bloglarım taslak halindeyken “yine ne yazdın anne?” şeklindeki tatlı dokundurmalarıyla ilk yorumlarını beyan ediyorlar. Öğrencilerim, kendi resimlerini gördükleri günden bu tarafa yazılarımı okuyor. Ertesi gün “Hocam, hani geçen gün derste de okumuştunuz ya, internette o yazınızı okudum” diyerek gözleri ışıldayarak, yanıma geliyorlar. Her bir öğrencimin bloğumu kendisinin keşfedeceği günü bekliyorum, zevkle. Ayrıca MB içinden ve dışından sürekli beni okuyan okuyucularımın varlığını bilmek de ayrı bir keyif. Onlara da çok çok teşekkür ederim. Beni, araştırmaya, yeni buluşlara ve özenli yazmaya teşvik ediyorlar.

En gıpta ile baktığım ve özlediğim şey, yazılarıyla “müşterek güzelliklerde” buluşabilmiş MB yazarlarının sanal ortamdan çıkıp da; bir yerde toplanarak dostluklarını gerçek hayata taşıyabilmeleri. Fakat beni tanıyanlar bilir. Bütün bir günümü çocuklarıma ve okullarıma vakfeden bir hayatı yaşıyorum.”Bu hayat için seçildim mi; yoksa ben mi bu hayatı seçtim?” diye aklıma geldi şu anda! İşte gördünüz mü? Bana bir deneme konusu daha çıktı:).

Sanal dostluğu gerçek arkadaşlığa çevirme özlemimi gideren değerli arkadaşım, Ata Kemal Şahin’e hem ziyareti hem de yorumlarıyla beni hiç yalnız bırakmayışı için birinci yaş günümde yeniden ve yeniden teşekkür etmeden geçemeyeceğim. (Yeri gelmişken; dilde, kültürde, sanatta, tarihte ve araştırmacılıkta gösterdiği bilim insanı hassasiyeti ile bizlere örnek olan Mehmet Sağlam Hocam’a, analitik düşünme ile insana yeni ufuklar açan Kadri Kanpak Bey’e, beni şiir ve öykü yazmamda yüreklendiren Olgun Ekinci ve blue_prince Beylere de teşekkürler…) İşte bu noktada, arkadaşımın hediyesi Özbek Yazar Adil Yakubov’un “Köhne Dünya” adlı romanından bugünkü ruh halimi ya da tamamıyla beni anlatabilecek birkaç pasajı sizinle paylaşacağım. Böylelikle hem sizinle beraber var olabilmekten ve hem de bugün dünyaya gözümü açmaktan, hep uyanık kalmaya uğraşmaktan ne kadar mutlu olduğumu anlatabilirim, sanıyorum:

    “Şairin gerçek adının Kutlu Kadem olduğunu kimse bilmezdi.Saray çevresinde Melik aş-Şarap, halk arasında ise Melikül Şarap adıyla bilinirdi. Başka bir deyişle akşamcılar Padişahı olarak şöhret yapmıştı. Fakirhanesi her ne kadar Gazneli Sultan Mahmud’un sarayıyla yarışacak durumda değilse de, bütün başkentte nam salmıştı.” (İlk sayfa)

<ı>“Hay ehl-i mü’min yahşiler

<ı>İşitmedik dimengler!

<ı>Lokman Hekim duaguy

<ı>Pirlerinden baabruy

<ı>İbni Sina namı bar

<ı>Etti iklim dangı bar!

<ı>Dert yoktur ol bilmeğen

<ı>Çaresini kılmagen

<ı>Belanı def itedi

<ı>Kazanı def kıladı

<ı>Ehl-i iman yahşiler

<ı>İşitmedik dimengler!

<ı>(Hey temiz Müslümanlar! İşitmedik demeyin. Lokman Hekim’den dualı, pirlerinden icazetli, şöhreti yedi iklime ulaşmış İbni Sina var. Onun bilmediği dert, kılmadığı çare yoktur. Derdini iyileştirir, belanı defeder o! Ehl-i iman temiz insanlar, işitmedik demeyin!) “(Sayfa 96)

    -Peki, ya Ebû Şılkım İbni Şehvanî?, dedim.

Şeyh onun ismini duyunca, tebessüm ederek güldü:

"İbni Şehvanî, takdiri İlâhî’nin garip bir muamması. Bu muammayı çözmekten âlimler bile âcizdirler" dedi ve devam etti Şeyh:

"Üstad Birûnî haklıymış. Bu dünyaya hükmedenlerden uzak durmak gerekir. Aslında, bu dünyada inceleme ve araştırma zevkinden daha büyük bir zevk yokmuş. Eline kağıt kalem al, çalışmaya başlayalım, azizim! "

Şeyh, bunları söyledikten sonra kütüphaneye doğru yürüdü.(Ebû Ubeyd el-Cüzcanî’nin Hatıralarından.)" (SON)

    “Ben sana Gazneli Mahmud’un yaptığı zulümlerden bahsettim. Fakat, henüz o dönemin başka büyük bir kişisinden bahsetmedim. Bu, el-Birûnî’dir. Sınırsız zulüm ve işkence derdinden hayatın kahrına maruz kalmasına rağmen, hakikat peşinde koşan büyük bir bilgin olarak yerini koruyacaktır.(Cevahir Lal Nehru-Dünya Tarihine Bir Bakış, 1/330)” (Sayfa 25 Girizgah)

*******

Ey Elif!

Nebî Hazrî gibi “yuhuda iken” uyanık olmak; Birûnî gibi zulüm içindeyken bile Hakikat peşinde koşmak zordur. Ama değer! Şu, “Köhne Dünya”da Lokman Hekim’e eremesek de, İbni Sina’yı anlamak gerek...

Ya, Yunus ne demiş? “Her dem yeni doğarız / Bizden kim usanası”…

Birinci yaş günün kutlu olsun…

Bütün “dost ehline” sevgi ve saygılarımla…

Yegah Elif Mirzâde

 
Toplam blog
: 191
: 769
Kayıt tarihi
: 21.07.09
 
 

“Yazı yazmak” bir Yürek Yolculuğudur. Okumak ve yazmak bana Edebiyat alanının kapılarını açtı… Ed..