- Kategori
- Blog
Büyükada'da bir Yassıda mahkumu!
Bostancı iskelesine geldiğimde ne kadar mutluydum bilemezsiniz! (bilenler de olmuştur, günahlarını almayayım!)
“ Ada vapuru ne zaman kalkar bilader?”
Burma bıyıklı, her sabah yüz elli kiloluk halteri oyuncak etmiş kılıklı bir vatandaşımız borazani bir sesle cevap verdi!
“ Ahmet Bey siz misiniz?”
Boş bulunuyor insan!
“Benim!”
“Abi, bu motorla gideceğiz!”
Motor dediğim, kayığın lombardinlisi! Aslında dinsizi demem daha doğru olacak çünkü pat küt sesleri arasında meçhule
giden bir geminin güvertesinde, tıpkı İzmir sevdalılarının Konak- Karşıyaka vapurunda, bir yandan ince belli bardakla
tavşankanı çayı yudumlarken bir yandan da çıtır simidin bir parçasını kendi ağızlarına bir kıymığını da havada süzüle gelen
beyaz kuşlarla paylaşımının verdiği hazzın ötesinde bir duyguyu yaşıyordum! (ilk defa lafı uzattım! Cümle düşük de olsa
canım sağ olsun!)
Büyükada ile Heybeli arasındaki açıklıktan geçerken yolculuğumun nihayetinde beni bekleyen acı sürprizin bittabi farkına
varamamıştım!
Ada kıyısında bekleyenlerin”Yaşasın kralımız! Yaşasın kralımız” tezahüratları arasında toprağa ayak bastığımda secdeye
varıp öpesim geldiğini söylemeden geçemeyeceğim! İçimden “Ulan Ahmet toprağı öpeceğine tebandan eli yüzü düzgün bir
hatunu öpersen en azından manşet olursun” türü biraz da şeytana meyilli bir düşüncenin geçtiğini itiraf etmeliyim! Fakat
tercihte zorlandığımı da ayrıca belirtmek isterim!
Yaverime takılayım istedim!
“Yahu yanlışlıkla Amazonya’ya gelmeyelim Lala!”
Hâlâ abi diyor!
“Abi Yörük Ali’ye geldik!”
İlk emrimi verdim güya!
“Tez elden buranın ismi Yörük Ahmet olarak değiştirile!”
Hep bir ağızdan yükselen sesi duymanızı isterdim!
“Yaşasın Yörük Ahmet! Yaşasın gözleme ayran!”
Gözlerimden iki damla yaş geldiğini hissettim! Duygulanıyor insan! Hele de balık burcu olursan!
Birinci bölümün sonu!