Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ağustos '12

 
Kategori
Doğal Hayat
 

Çam sefası

Çam sefası
 

Tek bir ağaç var, şehrin her yerinden görülebilen, dağın zirvesinin kuzey yamacında. Makiliklerin sardığı dağda aykırı duran, koyu yeşil bir çıkıntı. İnsanı hayrete düşüren bir yalnızlık içinde yaşayan ama tepeden bakan bir vakurluğu olan bir çam ağacı. Boyu çok uzun değil, dallarını rahatça serememiş, hafif kambur, eğik bir görüntüsü var. Ama belki bu hali nedeniyle kuzey yamacının sert poyrazlarına göğüs gerebilmiş, dallarını sağlam tutabilmiş.

Yaşamını sürdürebilmesinin güçlüğü bir yana tohumunun oraya gelebilmesi ve tutunabilmesi mucizevi geliyor insana. Bir direnç, bir ayakta durabilme sembolü gibi seyrediyor bütün körfezi. Dağ mı onun, o mu dağın; ayırt edilemeyen bir bütünleşme içinde.

Bir gün yanına gitmek istedim. O kadar çok istedim ki, yakıcı güneş ve bunaltıcı hava bile engel olamadı bana. Bilemedim önce nasıl ulaşacağımı. Koca dağ tüm heybetiyle karşımda duruyor ama eteklerini işgal etmiş sitelerin güvenlik duvarları, bekçi köpekleri yol vermiyor üzerine çıkmaya. Sıkıla, yorula zar zor bir aralık buldum ve adımlamaya başladım dağın eteklerini. Sıcaktan kavrulmuş kayalar, susuzluktan kaskatı kesilmiş toprak üzerinde yürürken vücudunu eğmek zorundasın öne doğru. Yükün çoğu dizlere biniyor bu yürüyüşle. Giderek, her adımda elini adım attığın dizin üstünden destek alarak çekiyorsun diğer bacağını yukarıya. Yürümeye mecali kalmamış yetmişlik ihtiyar gibi hissediyor insan kendini bu yürüyüşle. Sıcağın etkisiyle nefes almak zorlaşıyor ve ter fışkırıyor bedenin her noktasından. Bacak kaslarında, fazla zorlamadan oluşan yanma hissi on metrede bir oturma isteği yaratıyor insanda. Uzaktan küçücük görünen çalılıklar, yanına ulaşınca yol vermez duvara dönüşüyor. Geçecek yol bulamayınca kapana kısılmış hissiyle panikliyor insan ve vahşi hayvan gibi gövdesiyle yararak geçiyor o dikensi dallı, sık, acı veren dağ duvarlarını.

Bir hedef belirleyip ona doğru bilmediğin zorlu bir yolda ilerlemek hatta ilk defa gidilen bir yol açmak kararlılığını sınıyor insanın, ileride daha kötüsüyle karşılaşabilme ihtimali direnci sarsıyor, hedefe ulaşma kararlılığını sönümlendiriyor. Yol yakınken, yeni başlamışken geri dönmenin cazibesini arttırıyor zorluklar.

Vazgeçmedim, neden bilmiyorum ulaşmak istedim o çam ağacına. Ağır bir yorgunluk hissiyle, nefes nefese, ter içinde ulaştım dibine. Hasretliğini çektiğim bir arkadaş gibi kucakladım kabukları kocaman yarılmış gövdesini. Küçük bir ağaç daha vardı yanı başında, yalnız değilmiş. Uzaklardan tek bir ağaç gibi görünüyorlardı. Dalları iç içe geçmiş, rüzgar salladıkça dokunuyorlar sanki birbirlerine. Bu dağ başında, bu genişlikte birbirine sokulmuş iki ağaç, keskinliğini kaybetmiş ufuk çizgisine bakıyorlar sabırla.

Nefesim sakinleşti bir süre sonra, hafif hafif esen rüzgarda terim kurudu. Sırtımı dayadım çam’a, o inanılmaz sessizlik içinde izledim körfezi. Akşam güneşinin kızıllaştırdığı denizin görüntüsü, hafif rüzgarda hışırdayan çam yapraklarının sesi eşliğinde varlığımın olağanüstü hazzını yaşattı bana. Oraya çıkmak için gösterdiğim çabanın ödülü, yaşadığım şehrin, bulunduğum coğrafya içinde çok da büyük olmadığıydı. Yaşadığım evi, çalıştığım işyerini ayırt edemedim bile. Benim aşağıdan izlediğim ağacın gözüyle baktım, yaşadığım yere. “Yalnızlık tek başınalık mıdır?” sorusunu öğrendim zirvede. “Yalnızlık kaçılması gereken bir şey midir?”

Bu yaşadığım şehirde ne zaman sıkılsam, kafamı kaldırır o dağın üzerindeki bir çift ağaca bakarım. Onların gözünden görürüm, aşağıda akıp giden hayatı.

Günlük hayatın heyulası, iş güç derdi, kaygılar, korkular flulaşır uçar gider üzerimden, yeter ki; kafamı kaldırıp oraya bakmayı hatırlayayım.

 
Toplam blog
: 58
: 536
Kayıt tarihi
: 14.09.11
 
 

"Uzun ince bir yoldayım" diye tarif etmiş hayatını Ozan Aşık Veysel. Yazdığı bu sözlerinde beni e..