Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '09

 
Kategori
Siyaset
 

Can Dündar ve Oral Çalışlar gibi beni de ikna edemediniz Sayın Ertosun!

Can Dündar ve Oral Çalışlar gibi beni de ikna edemediniz Sayın Ertosun!
 

Hürriyet İnternet Gazetesi'nden


Oysa ikna olabilmeyi ne kadar da çok isterdim...

Yanlış anlamayın, sizin şahsınız için değil, Türk yargısının tarafsızlığı ve bağımsızlığı konusundaki kuşkularımın giderilmesi için... Yani Türk yargısı için...

Vakit Gazetesi'nden hiç haz almam, okumam da... Ama Vakit muhabiri ne kadar anlamlı bir soru sordu size... Uzun basın toplantınızda, iyi hazırlanmış bir konuşmayla kendinizi haklı çıkarma ve aklama çabanızı sadece bir soru cümlesiyle nasıl da etkisizleştirip boşa çıkarıverdi;

- Genç hakimlere Ergenekon sanıklarıyla birlikte yemek yemeyi tavsiye eder misiniz?

Böyle bir soru karşısında korumalarınız Vakit muhabirini karga tulumba salon dışına atmaya kalkıştılar!

Ve yine başka bir muhabir arkadaş başka bir can alıcı soruyla taşı gediğine oturttu;

- Ergenekon savcılarıyla ilgili girişimlerinizi hukuk hassasiyetiniz sebebiyle yaptığınızı söylüyorsunuz. Ergenekon davasına bakan mahkeme, bir kanunla Devlet Güvenlik Mahkemeleri yerine kurulan özel bir mahkeme... O halde bu mahkemelerin geçmişte yaptıkları açık hukuksuzluklar karşısında neden bir şey yapmadınız?

"Onlara da karşıydım" şeklinde sübjektif bir cevap veriyor! Oysa Ertosun, Ergenekon savcılarına yaptığım gibi o savcılarla ilgili de girişimlerde bulundum, diyebilmeliydi! En azından Ergenekon dışında bir örnek daha verebilmeliydi, Ertosun...

Sözle, hukukun daha iyi uygulanmasından, hukukun üstünlüğünden dem vuruyor, her şeyi hukuk için yaptığını söylüyor ama nedense bu sözler sadece Ergenekon davasıyla sınırlı kalıyor! Galiba Ertosun'un sadece Ergenekon'a gücü yetiyor!

Ergenekon sanığıyla yemek yiyeceksiniz, toplantı amaçlarının Ergenekon davasıyla bağlantılı olduğu ve katılımcılarının bazılarının zanlı ya da sanık olduğu Kent toplantılarına katılacaksınız ondan sonra da HSYK üyesi olarak Ergenekon davasının savcılarının görev yerlerini değiştirme girişiminde bulunacaksınız!

Buna neresinden bakarsanız bakın, hayatın olağan akışına göre bu olayın bir tek anlamı olabilir: Ergenekon davasını akamete uğratmak!

Tıpkı Şemdinli davası gibi...

Bir de diyebilirsiniz ki, Ergenekon savcıları Cumhuriyet savcıları da, yerine gelecekler başka bir şey mi?

Çok doğru... Ama ne yazık ki, bugüne kadar ki tecrübelerimizden bu tip operasyonel değişikliklerde nedense hep, ağır suç isnatlı sanıklar bile bir gecede tahliye ve beraat ettirildiler!

Yürütülmekte olan bir davanın, davaya vakıf savcılarını, hakimlerini somut haklı gerekçeler göstermeden davadan uzaklaştırma çabalarından kuşkulanmamız haksız sayılabilir mi?

Kaldı ki böyle bir uygulama sonrasında, yeni gelen savcı ve hakimler, kendilerinin de aynı akibete uğramamaları adına, ne kadar bağımsız hareket edebilirler?

Bu örnekler bütün hakim ve savcıları olumsuz etkilemez mi?

Üstelik olayımızda kişisel ilişkiler de söz konusu...

Bir fotoğraf... Ergenekon sanığıyla başbaşa yemek yeniyor...

"Eski arkadaşımdır... Vefa duygusu, Türk örf ve adetlerine göre görüşürüm" diyorsunuz! Ve bu fotoğrafı gizlice çekip basına servis edenleri suçluyorsunuz!

Evet, onlar suçlu... Peki, o fotoğraf olmasaydı biz sizin HSYK üyesi olarak bir sanıkla yemek yediğinizi nasıl öğrenecektik? Hani demokrasiden yanaydınız!

"Davayla ilgili konuşmadık" diyorsunuz... Bu sizin sübjektif iddianız, herhalde herkesin de buna inanmasını bekleyemezsiniz...

Gerçekte, sizin de atıf yaptığınız Türk örf ve adetlerinde, toplumda iltimas ve torpilin çok yaygın olması sebebiyle, makam ve yetki sahibi biriyle konuşulduğunda makam ve yetki sahibinden mutlaka bir şey rica edildiği düşünülür...

Kent toplantılarına katıldım, diyorsunuz... Ve bunu, aydının memleket meselelerine yabancı kalamayacağından bahisle, aydın olmanın zorunlu bir gereği olarak ileri sürüyorsunuz...

Doğrudur; Kent toplantılarında memleket meseleleri görüşülmüş! Hem de meşru bir hükümeti görevden uzaklaştırmanın meselesi! Bu toplantılar Ergenekon davasının bir bölümünü oluşturuyor ve de bu toplantıya katılanların bazıları da bu davanın zanlıları ya da sanıkları... Yani sizin toplantı arkadaşlarınız!

Siz kendinize çok güveniyor olabilirsiniz ama kamuoyunun da size aynı şekilde güvenmesini nasıl bekleyebilirsiniz? Üstelik HSYK üyesi olarak Ergenekon davasının zanlı veya sanığı olan yemek ve toplantı arkadaşlarınızın lehine sayılabilecek ya da öyle algılanabilecek somut girişimlerde bulunmuşken!

Yani somut olaylara bakmayın, siz benim soyut sözlerime güvenin, diyorsunuz!

Bizim güvenmemizi bir kenara bırakın, böyle bir duruma hukuk da güvenmiyor ki... Bu nedenledir ki, "Reddi Hakim" ve "Davadan Çekilme" kurumlarını getirmiş...

İdari görev yapmanız sonucu hiç değiştirmez. Çünkü sizin verdiğiniz kararların yargı denetimi yok.

Soyut sözlerle kendinizi savunacak yerde, keşke, hukuki durumu sıradan insanlardan daha iyi bilen biri olarak HSYK'nda Ergenekon savcılarını değiştirmek için çabalamayan hatta sanık tanıdıklarınızı ileri sürerek toplantılardan vareste tutulmayı talep eden biri olarak kamuoyunun karşısına çıkmış olsaydınız...

Maalesef böyle olmadığı için kamuoyunda HSYK'nun bir üyesi olarak, yürümekte olan bir davanın savcılarını nedensiz olarak değiştirmeye çalıştığınız ve esas maksatın da davayı akamete uğratmak olduğu kuşkusu hep var olacak! Ve Şemdinli davası gibi bu olay da yargının tarafsızlığına ve bağımsızlığına olan güveni törpiliyecek, örnek olarak gösterilecek!

Sonuç olarak Ertosun, uzun basın toplantısında beni ikna edemedi. Tıpkı Can Dündar ve Oral Çalışlar'ı ikna edemediği gibi...

Ertosun'un basın toplantısından sonra NTV canlı yayınında Oğuz Haksever'in programına canlı telefon bağlantısıyla bağlanan Can Dündar ve Oral Çalışlar da ikna olamadıklarını açık açık beyan ettiler...

Can Dündar, yazdıklarını Ertosun'un doğruladığını, onun Sabancı süikastçısı Duyar'ın para karşılığı röportaj talebiyle ilgili, Duyar'la görüşmesi halinde para talebinden vazgeçirebileceğini söylediğini, Ertosun'un, tutukluların gazeteciler yerine savcılara konuşmalarının daha doğru olduğu iddiasiyla ilgili de, aynı dönemde başka tutuklular için başka gazetecilere izin verdiğini açıkladı. Yani çifte standart uygulamış!

Oral Çalışlar da, hayata dönüş projesindeki ölümlerle ilgili, bakanlık personelini suçladı. Ertosun'un iddia ettiği gibi, bu olay sebebiyle Ertosun'un aklandığını ama geçmiş olaylarda devlet birimlerinin birbirlerini nasıl kayırdıklarını, ırmakların çölde kaybolması gibi bazı suçların nasıl örtbas edildiğini yaşayarak gördüğümüzü, söyledi.

Ve son bir not:

Ergenekon davasında takviye savcılar görevlendirildiği halde davanın aynı şekilde yürümeye devam etmesi üzerine Baykal bir grup toplantısında "Artık umudumuz yüksek yargıya kaldı!" demişti...

Yorumu size bırakıyorum!



 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..