Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Can sokakta iftar

Can sokakta iftar
 

Tarihi Pirinç Han'ın ana kapısı Pirinç sokağa açılırken, ilk kattaki dükkanların bazılarının kapıları Can sokağa da açılır. Bu, Pirinç Han esnafının elektriği bağlanırken ciddi sorunlar yaşamalarına yol açsa da ayrı bir nefes alma imkanıdır aynı zamanda.

Ramazan ayının bitip, bayramının da yapıldığı bu günlerde ne kadar anlamlı bilmiyorum ama bu da bir anı ve paylaşılması gerekli diye düşünüyorum.

Ulus'ta yaşam, iyi ki bizim yaşadıklarımızdan hala farklıdır. Ramazan bile hala eski tadındadır orada. Oruç tutan tutmayan, atadan esnaf olanla sonradan esnaf olan, kadınla erkek, Türk ile yabancı birlikte iftar yapabilir, gromofonda Zeki Müren eski sesiyle eski şarkılarını söylerken onlar, pek çok dilde lezzeti paylaşmayı başarabilirler.

Halil, ramazan boyunca her cumartesi bir gruba iftar verir mutlaka. Hafta içi, diğer esnafın sırayla iftarı izler bunu. Can sokağa masalar dizilir. Herkes dükkanını kapatıp bir masaya oturur. Ali gromofonunu çıkarır sokağa, taş plaklarını özenle dizer gromofonun yanına. Pideler sıcacıktır. Ayran bardaklara doldurulmaya başlanmıştır bile. Kazanlarla pilav, güveç, salata, üzerine tatlı...Herkes bu masalarda yemek yiyebilir. Yoldan geçen yaşlılar, yoksullar, o masaları bir lokantanın masaları sanan ve yemek isteyen turistler...Yemekten sonra ödeme yapmaya çalışacak olan üç turist şaşıracak ve mutlaka ama mutlaka yedikleri yemeğin bedelini birine, "hiç değilse az önce oradan geçen yoksul ve yaşlı adamlara para vererek" ödemek isteyeceklerdir. Esnaf bunu da reddecektir kibarca.

Yemek duası okunur. Yemek başlar. Birbirini tanımayanlar tanışır, yeniler, eskilerin anılarını dinler. Çok mutlu değillerdir. Kahkahalar yoktur. Hepsinin ekonomik sıkıntıları vardır ve bu onlarda, ne yazık ki şen kahkahalar atacak hal bırakmamıştır. Saygılıdırlar. Sınırlıdırlar. Herkes elbirliğiyle yemekleri dağıtır, tabakları toplar, çayları doldurur. Kalan yemekler dağıtılır. sokaktaki kedi ve köpek nüfusu da iftardan payına düşeni alır. Yemek hep artar. Her zaman artar. Yendikçe çoğalır sanki.

Bir gece Pirinç Han esnafı, avluda, her biri bir yiyecek hazırlayarak ortaklaşa bir iftar yemeği hazırlarlar. Top patlar. Keyifle yemek başlar ve o sırada içeriye bir hanımefendi ve beyefendi girer. Onlar da "lokantaya" yemek yemeye gelmişlerdir. Buyur edilirler. Rodney ile Joanne, Avusturalya'dan gelmişlerdir. Uzun bir muhabbetten sonra bu yaklaşıma hiç yabancı olmadıklarını söyleyeceklerdir. Sydney'deki en yakın dostlarından biri de Türktür. Uzak ailenin bir esnafla ilişkisi devam ediyor. Bir dahaki gelişlerine Türkçe öğrenme sözü vererek ayrıldılar Türkiye'den.

İşi, evinde bekleyeni olanlar yavaştan kalkmaya başlar. Bazıları nargile içmeye başlamışlardır. Masalar küçülmeye, muhabbet yoğunlaşmaya başlar. Şarkılar yerini türkülere bırakmıştır. Ay gökyüzünden onların masasını aydınlatmakta, Adnan'ın köpeği Dino havlamalarıyla türküye eşlik etmektedir.

Keyif budur, Ramazan budur, paylaşım budur. Ramazan Ulus'a, Atpazarı'na, Can sokağa, Pirinç Han'a bir başka gelir.

Gelecek Ramazan'a yolunuz düşerse, en azından abartmadığımı görmek için ziyaret edebilirsiniz.


Not: Ne yazık ki bu yazıyı bir fotoğrafla süsleyemiyorum. Bu o ortamlara asla uymayan bir faaliyet olacaktı çünkü. Onun yerine Ulus çocukları fotoğrafı koyabiliyorum yazıma.
 
Toplam blog
: 13
: 1247
Kayıt tarihi
: 04.10.07
 
 

Neredeyse 50 yaşıma kadar şehrin hep "yukarısında" yaşadım. Alışveriş merkezleri, kafeler, "şık" mek..