Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '07

 
Kategori
Blog
 

Çekici misiniz?

Çekici misiniz?
 

“İstediğiniz Kişiye 8 Dakikada Nasıl Evet Dedirtirsiniz?” adlı kitabın yazarı Kevin Hogan, aynı adlı eserinde şöyle bir istatistiki bilgiyi paylaşıyor*: Erkeklerin % 96’sı ile kadınların da % 94’ü kendilerini, çekicilik konusunda ortalama ya da ortalamanın üzerinde görmekteler. Oysa ki burada müthiş bir mantık ve matematik hatası, muazzam bir megalomanik durum söz konusu.

Gerçek şu ki ancak % 51’lik bir bölüm ortalama ve ortalamanın üzerinde olabilir değil mi? % 49, ortalamanın altında olmak durumundadır.

Hogan’ın bir diğer örneği de yine çok çarpıcı: İş ortamındaki lider ve yöneticilerin % 91’i, çok iyi ve doğru kararlar aldıklarına inanıyor ve bu şekilde düşünüyorlar. Oysa ki, buna karşılık işyerlerinin % 80’i ilk dört yılda batıyor. Yeni ürünlerin ise % 90’ı kar getirmiyor aksine zarara neden oluyor. İşte tipik bir lider megolamanlığı tespiti.

Amerikan borsalarındaki, portföy yöneten uzmanların sadece % 20’si, pazarın üzerinde kar elde edilmesini sağlayabiliyor. Oysa ki çok büyük bir bölümü, kendilerini, olduklarından çok daha fazla yetenekli ve başarılı addediyorlar.

Bunlar Kevin Hogan’ın örnekleri. Biraz düşündüğümüzde, kafa yorduğumuzda aslında, yakın ve uzak çevremizde, kendi içimizde benzer örnekleri ne kadar da çok çoğaltabiliyoruz değil mi? Megalomani, kendini beğenmişlik, kendini üstün ve başarılı görme ve hissetme dürtüsü, akıldanelik, laf cambazlığı, elimizin, gözümüzün ve dilimizin ulaşabildiği her yere, her şeye, her konuya, her tartışmaya müdahil olmaktaki aşırı isteklilik, her şeyin en iyisini ben bilirim, ben yaparım duygusu iflah olmaz gerçek yaralarımız.

Yaklaşık bir sene kadar önceydi. Yılbaşına ve Ocak ayında yapılan Milliyet Blog Yazarları Buluşması’na az bir süre kalmıştı. O günlerde, Milliyet Blog yazarlarının en eskilerinden Sevgili Sema Çürük Hanımefendi günde altı-yedi blog yazısı yayınlıyor, okunma sayıları da -şimdiki gibi yazar sayısı çok olmadığı ve tabi ki Hanımefendi’nin yazı kalitesi de iyi olduğu, okurlarına ulaşabildiği için- anormal artış gösteriyordu.

Sema Hanım’ın okunma sayılarının bana yaklaştığı günlerde, o gün için değildi ama bugün için bana böyle geliyor, lüzumsuz ve gereksiz bir yazı yayınladım: “Eyvah Sema Hanım Geliyor”**. Kendimce, Değerli Hanımefendi’yi eleştiriyor ve günde altı-yedi yazı yazmasını, biraz da hiciv kattığım üslubumla yeriyordum. Hatta yazı fotoğrafım da bir yarış otosuydu.

Bu arada belirtmeliyim ki ne benim o yazımda, ne de Sema Hanım’ın cevabi yazı ve yorumlarında birbirimizi kıracak, üzecek, nezaket ve terbiye sınırlarının dışına taşan, itham ve hakaret içeren en ufak bir kelime-harf dahi yazılmadı. Birkaç hafta sonraki blog yazarları toplantısında da kendisi ile tanıştık, yazılarımızdaki seviye ve üslup, oraya da taşındı. Maalesef daha sonraki günlerde, Milliyet Blog sayfaları bu tarz, itham edici, nezaket sınırlarının dışına taşabilen yazı ve yaklaşımlara sahne olabildi.

Demem o ki ben de o günlerde “Mahallenin Muhtarlığı”na soyunmuştum. Hata. Hata ki ne hata. Bu hatamdan ders aldım.

Sonraki günlerde ve bugün bile yine bana ters gelen birtakım şeyler pek tabi ki olmakta blog sayfalarında. Bunlara misal vermek gibi bir niyetim kesinlikle yok. Bırakınız isim vermeyi, örnek dahi vermeyeceğim. Üzerime vazife değil.

Ancak inancım ve dileğim odur ki; kimse kimsenin ne yazdığına, nasıl yazdığına, kullandığı fotoğraflara, aldığı ve verdiği yorum ve cevaplara, “en”ler listesinde olmak için ne yaptığına, ne yapmadığına, hele hele ki garip ve bu sayfalara yaklaşmayan piyasa tabir ve yaklaşımlarını kullanarak, karışmamalıdır. Kendi doğrularını herkesin doğrusu gibi görme hatasına hiç birimiz düşmemeliyiz.

Bırakalım bu işi editoryal ekip yapsın. Varsa diyeceğimiz bir şey, itirazımız, paylaşacak kozumuz onlarla yapalım bu işi. “Mahallenin Muhtarları” olmaktan çok yazmaya ve paylaşmaya, hissetmeye çalışmak, “Mahallenin Sakin Sakinleri” olmak sanırım çok daha olumlu sonuçlar verecek ve bizleri okuyanlar da daha çok mutlu ve tatmin olacaklardır.

Ölçülebilen değil, ölçülemeyen “en”lerde dereceye girmeye çalışmak herhalde çok daha önemli olsa gerek.

Fikirlerin ve görüşlerin tartışılması, hatta çatışması son derece normaldir ve olmalıdır da. Yeter ki tartışmayı bilebilelim. Bir de, derdimiz üzüm yemek olsun, bağcıyı dövmek değil.

* Etkileme Sanatı, İstediğiniz Kişiye 8 Dakikada Nasıl Evet Dedirtirsiniz?, Kevin Hogan, Yakamoz Yayınları, 1.Basım, Sayfa 125.

** http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=18940

** http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=19062

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..