Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '18

 
Kategori
Güncel
 

Cem Evlerinin Hukuki Statüsü

Cem Evlerinin Hukuki Statüsü
 

Türkiye bir mozaikler ülkesidir. Renklerimiz zenginliğimizdir ve aynı zamanda birliğimizin ve kardeşliğimizin de çimentosudur, harcıdır.

Türk ulusu, Cumhuriyetin kurucu unsurlarını oluşturan bazı inanç ve etnik topluluklardan müteşekkil bir bütündür.

Bu öğelerden biri, bu bütünün parçaları olmaktan gurur duyan bireylerin oluşturduğu “Alevi” topluluğudur.

Vatanımızın kurtuluşu ve Cumhuriyetimizin kuruluşu aşamalarında bütün benlikleriyle Atatürk’ün emrinde ve yanında yer alan bu insanlar bu ülkeye ve cumhuriyete öylesine yürekten bağlılardır ki, birliğimize, dirliğimize, kardeşliğimize halel gelebileceği endişesiyle, uğradıkları haksızlıkları sineye çekmekten dahi en küçük bir yüksünme duymazlar.

Bilinen bu gerçeğin göz göre göre istismar edilmesini hoşgörüyle ve tebessümle karşılarlar. “Canınız sağolsun” derler.

Uğradıklarını düşündükleri haksızlıkların başında ibadethanelerine dönük yok sayma tutumu gelir.

İbadethaneler, yeryüzünde her inanç grubunun kutsalıdır. İnançlar, ibadethaneler sayesinde varlığını ve devamlılığını sürdürebilir.

Bu gerçek aleviler için de geçerlidir.

Tarihte Alevilerin ibadethaneleri tekkelerdir, dergahlardır…

Türkmen İslam anlayışı inancı olan Alevilik ve Aleviler, Selçuklular döneminde devletçe ötekileştirilmeye başlanmış olmakla birlikte, bu büyük inanç grubu, Bektaşi  öğretisi etkisi ve örgütlülüğü (Yeniçeri Ocağı) vasıtasıyla, Osmanlı Devletinin kuruluşunda görev almışlardır.

Anadolu Türkmenleri, Osmanlı – Safevi ayrışması-çatışması döneminde, ağırlıkla yanında saf tuttukları Şah İsmail’in yenilmesinden sonra, inancın Bektaşi kolu, Yeniçeri Ocağı odaklı, ve Mevlevi kolu da seçkinler odaklı olarak varlıklarını Osmanlı Devletiyle uzlaşı içinde sürdürebilmişlerdir.

Bu iki akım dışında kalan Alevi Kızılbaş kesim ise Şah İsmail’in yenilgisinden sonra Anadolu’da pek çok baskıya ve kıyıma maruz kalmışlar, kuytularda, gizlilik içinde varlıklarını ve inançlarını, ozanları, dedeleri, babaları… aracılığıyla, deyişleriyle, nefesleriyle, türküleriyle devam ettirmeye çalışmışlardır.

Bu meşakkatli dönemde ibadethaneler cem ibadeti yapılan hanelerden ibarettir.

Yeniçeri ocağı mensuplarının tamamının kılıçtan geçirildiği 1826 yılında Bektaşilik de  yasaklanmıştır.

Atatürk’ün Cumhuriyeti laikleştirme çabalarının, üzerlerindeki dinsel baskıyı sona erdireceğine inanan Aleviler, 30 Kasım 1925’te kendilerinin kıyıda köşede kalmış ibadethane kalıntılarını da yok edecek olan Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanununa, Atatürk’lerine olan inançları ve bağlılıklarıyla, itiraz etmedikleri gibi her türlü desteği vermişlerdir. Ancak, dinin özellikle siyasette kullanılmaya başlanmasıyla birlikte laiklik ilkesinin hızla aşınması süreci sonucunda yok sayılmaya başlanmalarına ve asimilasyon yoluyla yok edilmeleri yönündeki güçlü yönelimlere karşı koyabilmek için, kısa sürede ve büyük bir hızla bugün “cem evi” adıyla anılan ibadethanelerini oluşturmaya ve bu ibadethaneleri etrafında yeniden bir araya gelmeye başlamışlardır.

Günümüzde yurdun dört bir yanında sayıları binlerle ifade edilen cem evleri kurulmuştur.

Bu süreç içinde “cem evlerinin hukuki statüsü” sorunu kamuoyunun gündemini meşgul etmeye başlamıştır.

Bu tartışma Aleviler arasında da farklı görüşler şeklinde dile getirilmiştir. Buna göre bir kesim laiklik ilkesi gereği diyanet teşkilatının kapatılarak cem evlerinin de camilerin de devletin etkisinden ve müdahalesinden bağışık kılınmasının doğru olduğunu, diğer bir kesim ise diyanet bünyesinde ve merkezi bütçede cem evlerine de camilerle eşit statü sağlanmasının uygun olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Her iki yaklaşım da siyasi erk tarafından itibar görmemiştir.

Alevi-Bektaşi kesim bir yandan cem evlerini kurarken diğer yandan inançlarına ve  cem evlerine yasal koruma sağlayabilme mücadelesine girmişlerdir.

Yenibosna Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı, cami, kilise ve sinagogların yararlandığı elektrik faturasından muaf olma uygulamasının kendileri için de geçerli olması talebine iç hukuk yoluyla çözüm bulamamaları üzerine başvurdukları AİHM’nce; “cem evlerine ayrımcılık yapıldığına” hükmedilmiştir.[1]

Çankaya Cem Evi Yaptırma Derneği hakkındaki kapatma kararını reddeden yerel mahkeme kararını onayan Yargıtay Genel Kurulu cem evlerinin ibadethane olup olmadığının yargı kararıyla belirlenemeyeceğine karar vererek[2] cem evi yaptırmak üzere dernek kurulabileceğine de hükmetmiştir.

Bundan kısa bir süre sonra bu kez Yargıtay 3. Hukuk Dairesi AİHM kararına dayanarak “cem evi ibadehanedir, aydınlatma gideri ödenmelidir” kararı[3] vermiştir.

Mevcut kararlarda, cem evlerine yasal statü sağlanmasının esasen yargının değil, yürütmenin görev alanına girdiğine vurgu yapılmaya çalışıldığı, bu çabaların sonuçsuz kalması üzerine oluşan boşluğun bir nebze olsun giderilmesine dönük çaba harcandığı görülmektedir.

Yürütme organının bir türlü kullanmaya yanaşmadığı bu görev ve yetki seçimlerde geleneksel bir oy isteme bahanesi olarak yıllardır istismar edile gelmektedir.

Önümüzdeki 24 Haziran seçimlerinde de “cem evlerine yasal statü sağlanması” yine ve on yıllardır olduğu gibi bir seçim vaadi olarak dillendirilmeye başlanmıştır.

Bu vaadlerin aleviler nezdinde herhangi bir inandırıcılığı ve kıymeti yoktur.

Cem evlerinin Alevilerin ibadethaneleri olduğu gerçeği aleviler için her türlü tartışmanın üstündedir. Alevilerin inancında ve kalplerinde, cem evlerinin kendilerinin ibadethaneleri olup, şu ya da bu kişinin veya kurumun merhametine veya rızasına kalmış bir keyfiyet değildir. Bu sadece ve sadece insan olmaktan kaynaklı bir haktır ve bu hakkın gecikilmeden tesisi, tanımazdan geleni bu büyük ayıptan kurtarabilecek bir zaruret ve çağdaş hukukun, eşitliğin ve adaletin olmazsa olmazlarındandır.

 

Kenan IŞIK

 

 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..