Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '12

 
Kategori
Öykü
 

Cemreleri bekleyebilir misin?

Cemreleri bekleyebilir misin?
 

Dört mevsim.


İstanbul, en parlak kıyafeti ile baharı karşılamaya hazırlanıyordu. Ya bahar? Bahar hazır mıydı kış’a yeniden merhaba demeye? Fırtınalı, soğuk sert geçmişti bu yıl… Yıkmış, dökmüş, felâketi olmuştu tutunmaya çalışanların.Kış’a göz kırptı ansızın. Olmadı… Yapamadı devamında. Zamansız uyanışlarla dengeleri bozmak istemedi. Cemrelere bıraktı…

Bahar, çok uzun zaman sonra, yüzüne vuran güneş ışığıyla açtı gözlerini. İsteksiz bir şekilde kalktı yatağından pencereye yöneldi. Uzun uzun seyretti dışarıyı. Bakışlarını yatağına çevirdi. Hep sol tarafta yatardı. Sağ tarafta da Emre. Bir yılı aşkın süredir sağ yanı hep boştu… On yıl önceyi hatırladı. Evliliklerinin ilk haftasında ilk kez tartışmışlardı.

-Seni çok seviyorum Emre.

- Ben daha çok.

-İspat et o zaman.

-Tamam. Bundan sonra yatağın sol tarafında sen yatacaksın. Sağ tarafında ben.

-O neden?

-Çünkü sevgili karımı her gece sol yanımda, aşkı ile çarpan yüreğimin sesi ile uyutacağım. Her sabah güne aynı sesle uyanacaksın.

-Ya bir gün beni sevmekten vazgeçersen Emre?

-O gün hiç gelmeyecek Bahar.

Buruk bir şekilde gülümsedi. Salona geçti. Emre, elinde kahve fincanı ile dışarıyı seyrediyordu. Arkasından usulca sarıldı Bahar. Fincan elinden düştü Emre’nin. Öfkeyle itti Bahar’ı.

-Yüzsüzlüğün bu kadarına pes artık! Rahat bırak beni anlıyor musun? Rahat bırak!

-Bağırma lütfen çocuklar uyanacak.

Kapıyı çarparak çıktı Emre.

Bahar, son bir yıldır mutasyona uğradığını düşünüyordu. Emre’nin bir başka kadına aşık olduğunu bile bile, evliliğini kurtarmak, Emre’yi kaybetmemek adına; her türlü hakarete rağmen halâ sevgi ve anlayışla yaklaşıyordu. Çocuklar değildi onu terk etmeyiş nedeni. Dolu dolu geçen dokuz yıl ve yaşanmışlıklardı…

Emre’nin, koltuğun üzerine katlayarak bıraktığı pijama, battaniye ve yastığını aldı. Gözlerini kapatarak kokusunu içine çekti. Ona yabancı olan bu kokuya rağmen kucakladı ve yatağının sağ tarafına özenle yerleştirdi…

Çocukların odasına geçti. Uyuyorlardı. Sallanan koltuğa oturup bir süre onları seyretti. 8 ve 6 yaşında iki çocuğuyla kendini daha güçlü hissediyordu. Salondan gelen telefon sesi ile irkildi. Emre’nin telefonunun sesiydi bu. İlk aramaya yetişemedi. İkinci çalışta sesin, Emre’nin yattığı koltuğun altından geldiğini fark etti. Düşmüştü.  Israrla çalan telefonu, ani bir refleksle açtı.

-Kahvaltıya bekliyorum. Nerdesin?

-Emre yarım saat önce çıktı evden.

Bu güne kadar eşinin telefonunu asla eline almamıştı. İlk kez bir aramaya cevap vermiş ve kabullenmek istemediği gerçekle yüzleşmişti… Koltuğa zorlukla oturdu. Elleri titriyordu. Son gelen çağrıya baktı.”Aşkım” yazıyordu. Mesaj kutusunda 96 tane mesaj vardı.  Gelen ilk mesajı açtı. “Seni özledim.” Saat 01.30. Gönderilen son mesaja baktı. “Bu akşam onunla konuşacağım.” Saat 06.15.

Emre’yi aradı.

-Telefonunu evde unutmuşsun.

-Fark ettim. Bu akşam erken geleceğim. Bir kenarda dursun.

-……..

-Bahar orda mısın?

-Evet.

-Görüşürüz.

Emre o gün işten erken çıktı. Baharla sıkça gittikleri, Kuzguncukta ki balıkçı lokantasına uğradı. Her zaman oturdukları masaya oturdu. İçki ve meze siparişi verdi. Duygularının karmaşıklığını netleştirmeye ihtiyacı vardı. Akşam Baharla konuşacaktı.

Her bir araya geldiklerinde Esin son derece dostça davranıyordu başlangıçta. Bahar çalıştığı için çocukları okuldan alıp kendilerine götürür, iş çıkışı onlarında kendilerine katılmasını isterdi. Çocukları olduğunda, isim anne-babası olarak Baharla Emre’yi seçmişlerdi. “Hayal” demişti Bahar… Birlikte sıkça tatile çıkarlardı. Ta ki bir yıl öncesine kadar…

Esin, gözyaşları içerisinde Emre’yi aradı. “Boşanma davamı senin almanı istiyorum.” “Sakin ol,” dedi Emre “Görüşelim. Büroma gel.” “Olmaz, gelecek durumda değilim.  “Fenerbahçe sahiline gel. Arabanın içinde konuşuruz.”

Esinle ilk kez yalnız buluşacaklardı. Emre arabasından inip, diğer arabaya geçti. Esin, ağlamaktan şişmiş gözlerini gözlükle kapatmaya çalışmışsa da kızarmış burnu ve titreyen dudakları onu ele veriyordu.

-Boşanmak istiyorum Emre.

-………

-Olmuyor. Yapamıyorum. Başkasına aşığım…

Emre, duydukları karşısında şaşkınlığını gizleyemedi.

- Nasıl yani? Bülent kötü mü davranıyor sana? Y a Hayal? O daha küçücük bir çocuk.

Esin, gözlüklerini çıkartarak kocaman yeşil gözlerini Emre’nin gözlerine dikti.

-Başkasını seviyorum. Aşığım. Anlıyor musun Emre?

-Anlamıyorum Esin! Bu kadar kolay değil onca yılı çöpe atmak. Evli mi sevdiğin adam?

-Evet.

-Aferin sana Esin. Mutlaka karısıyla mutsuz olduğu için seninle birliktedir. Anlaşamıyorlardır, sevmiyordur, karısıyla yatarken seni düşünüyordur, istemeden evlenmiştir. Ha bir de ten uyumu yoktur aralarında. Bunlar değil mi gerekçeleri? İçi boş yalanlar. Seni elde edene, iki kadınla birlikte olma konforundan vazgeçeceği güne kadar. Akıllı ol Esin. Dahası da var. Bu tip erkekler genelde çocuklarını da ya sarhoşken ya istemeden(!) yapmıştır. Eşinin korunduğunu sanıyordur ama eşi onu kandırmıştır. Bunların hepsi yalan inan bana. Unutma ben bir avukatım. Elimden yüzlerce dava geçti. İkinci kadınların anlattığı hikâyelerin büyük bir çoğunluğunda hep bu gerekçeleri duydum.

“O bilmiyor Emre,” dedi kısık bir sesle. Emre’nin eline ürkek bir şekilde dokunarak “Bana yardım et,” diye fısıldadı. İlk kez Esin’in gözlerine, ardında sakladığı gerçeği görebilmek için baktı Emre…

Esin’in bakışları, mimikleri, eline dokunuşu her şeyin itirafıydı. Bunu hissettirmek için; ürkekçe dokunduğu elini cüretkâr bir şekilde avuçlarının arasına almıştı. Emre sert bir şekilde çekti elini.

-Ne zamandan beri aşıksın ona?

-Üç yıldır.

-Hiç mi bir şey hissetmedi?

- Şu ana kadar hayır. Sanırım artık biliyor… Sana aşığım Emre.

-Bahar’ı çok seviyorum Esin. Bunun en yakın tanığı sensin. Biz dostuz. Bu hiçbir şekilde kabul dilecek bir durum değil. Bu günü ikimizde unutalım. Biz bu konuşmayı hiç yapmadık.

İlk kez, Bahar’ın dışında bir kadının gözlerine, derinlemesine baktığını fark ederek indi arabadan. Yol boyu nasıl olur diye düşündü.

Bu konuşmanın üzerinden bir ay geçmişti ki bir sabah Bahar: “Bu hafta sonu Esinlerle pikniğe gidiyoruz programını boş bırak aşkım,” diyiverdi. Yorgunum bahanesiyle şiddetle karşı çıksa da çocukların ve Bahar’ın ısrarlarına yenik düştü.

Esin, her zamanki doğallığı ile davransa da ısrarcı bakışlarının ve sürekli onu takip ettiğinin farkındaydı Emre. Bir ara kahve getirme bahanesiyle Emre’nin yanına gelip “Senin aklın karışmış. Çok belli ediyorsun,” diyerek uyardı. Emre, hamakta sallanan Baharla çocukların yanına giderek, kahveyi eşine ikram etti. O kadından kaçmak, ailesine sığınmak istemişti adeta. 

Emre, hamağın bağlı olduğu ağacın dibine oturdu. Bülent tam karşısında kitap okuyordu. Bir süre sonra Esin geldi yürüyüşten. Emre’ye bir bakış fırlattıktan sonra eşinin dizlerine uzandı. Emre’ye doğru yan döndü ve şeytani bir tebessümle onu izlemeye başladı. Emre ise tam tersine öfke ve nefretle yerde ki çimenleri kopartıp yoluyordu adeta. Bu kadın ne istiyordu ondan? Üstelik kocasının dizlerinde yatarken… “Canın oyun oynamak istiyor Esin,” diye geçirdi aklından. Oturduğu yerden kalkıp onlara doğru yürüdü.  “Kalk bakalım. Bana yardım et de Bahar’ın yaptığı kekleri, börekleri taşıyalım arabadan. Uyudu kaldı çocuklarla.” Esin o sinsi gülüşüyle kalktı yerinden. Bülent’in dudaklarına bir öpücük kondurup, “Seni seviyorum aşkım. Arabadan istediğin bir şey var mı?” diyerek Emreyle beraber otoparka doğru yürümeye başladı.  Park yerine geldiklerinde Emre zıvanadan çıkmıştı adeta.

-Bu oyuna bir son vermelisin Esin! Sıkıldım bu ucuz davranışlarından. Böyle devam edersen Baharla konuşacağım ve bu dostluk bitecek.

Esin, kısacık şortu ve uzun bacaklarıyla, upuzun sarı saçlarını geriye atarak, bedenini Emre’ye iyice yaklaştırdı.  Emre’nin elini tutarak göğsünün üzerine koydu. Sütyen yoktu içinde. Emre hışımla çekti elini.

-Ne oldu? Sende benden etkileniyorsun. Bülent’i kıskanıyorsun. Bu yüzden öfkelisin. Aniden öptü Emre’yi.  Karşı koysa da Esin’in bedeninde dolaşan elleri ve narin parmaklarının dokunuşlarına yenik düştü…

O günden sonra Bahar, Emrede ki değişikliğe farklı bir anlam yüklemek istemese de sohbet ettikleri sürelerin her geçen gün biraz daha azalmasından tedirginlik duymaya başlamıştı.  Yemekte hiç konuşmuyor, az yiyiyor ve sonrasında çalışma odasına kapanıyordu. Kısa bir süre öncesine kadar sehpanın üzerine bıraktığı hatta eve girince kapattığı cep telefonunu yanından hiç ayırmıyordu. Sürekli bilgisayar başındaydı.  Sosyal içici olan Emre, her gece içmeye başlamıştı. Duygusal şarkılar dinliyor, loş ışıkta gözlerini davana dikip, yalnız kalmayı tercih ediyordu.

Bir gece, Bahar uyandığında Emre’nin yanında olmadığını fark etti. Saate baktı 03.30’du. Merakla kalktı yerinden. Salona doğru yürüdü. Hiç ışık yoktu yanan. Balkondan fısıltı halinde Emre’nin sesini duydu. Balkon kapısına geldiğinde “Emre,” diye seslendi. Öyle bir panik yaşamıştı ki elinde ki telefonu bahçeye fırlattı!

-Seni merak ettim Emre. Korkuttum, özür dilerim. Biriyle mi konuşuyordun?

-Evet. Kendi kendimle konuşuyordum Bahar. Git yat sen. Ben iyiyim.

-Konuşmak ister misin? Uzun zamandan beri iyi gözükmüyorsun Emre.

-İyiyim dedim ya. Merak edilecek bir şey yok. İşle ilgili bazı sorunlar var onların içinden çıkmaya çalışıyorum.

Bahara ilk kez yalan söylüyordu.

Bahar, kafasında oluşan şüphelerle yatağında sızarken; Emre, sessizce aşağıya inmiş telefonunu arıyordu.

Bu hadisenin üzerinden tam iki ay geçmişti. O günden beri Emre koltukta uyumaya başlamış, Bahardan uzaklaşmıştı. Artık emindi Bahar. İşi değildi içine kapanmasının, kendisinden uzaklaşmasının nedeni.  Anlatacağı günü bekliyordu.

“Ah Bahar!” diyerek bardakta ki içkiyi bir dikişte bitirdi Emre. Sevgimizi o denli bildik, seni o denli tanıdık bir hale getirmeseydin de bu gün farklı şeyler keşfettiğimi zannetmeseydim. Sevginin, aşkın; ikimizin yaşadığından farklı bir şey olduğunu hissediyorum bu gün. Fazla dingin ruh hali, ilişkimizi tek düzeleştirdi, sen adını huzur koydun. Ben saçlarını okşarken, aynı şeyi benimde isteyebileceğim hiç gelmedi aklına. Beni üzmemek, yormamak adına, hayatımı bu denli kolaylaştırmasaydın; Esinin sorunlarıyla boğuşurken, kendimi işe yarar hissetmezdim belki de… Güçlü oldukça beni güçsüzleştirdin Bahar. Yatakta sevişmekten sıkıldığımı, Esinle koltukta, mutfakta, banyoda seviştikten sonra anladım biliyor musun? Bazı şeyleri hissettiğin halde beklediğim soruyu hala sormuyorsun. Anlamazdan gelmen beni çileden çıkartıyor! Bunu bilerek yaptığını anlayacak kadar tanıyorum seni. Ezerek pişmanlık duymamı sağlayacaksın. Neden Bahar? Neden beynimi, duygularımı, davranışlarımı şartlı reflekse dönüştürdün? Esin ezberlettiğin ne varsa bozdu. Ben özgür kalınca, yüreğim seni terk etti Bahar.

Hesabı istediğinde saate baktı. 19.30’du. Erken geleceğim dediğini hatırlayarak evin yolunu tuttu. Kesin kararını vermişti. Baharı terk edecekti.

-Hoş geldin, diyerek açtı kapıyı Bahar. Her zamanki gibi işten yeni gelmiş, gün boyu koşuşturmuş bir kadının stresinden uzak, bütün gün evde hiçbir iş yapmadan onu beklemiş, dinlenmiş bir tavırla.

-Merhaba. Çocuklar nerde?

-Annendeler.

-……

-Sormayacak mısın neden gönderdin diye?

-Hayır sormayacağım. Konuşmamız gereken şeyler var.

-Bende öyle düşünüyorum.

İkisi de susuyordu. Sessizliği ilk bozan Bahar oldu.

-Bana her şeyi anlatabilirsin Emre. Hayatında ters giden bir şeyler var. “Hayatımızda,” diye düzeltti Emre.

-Senin hayatın da  Emre. Kafası karışık olan ben değilim.

-Ayrı ayrı yatışımız bile çok mu sıradan? Bu senin hayatını da etkilemiyor mu Bahar?

-Kim o Emre? Nerede tanıştınız?

-En nihayet sorabildin. Bir yıl gecikmeli olarak. Sormadın. Çünkü ben küçük bir çocuktum. İyi eğitmiştin beni. Zaman zaman inkârcılık dönemi yaşayabilirdim. Ama sonuçta yine özüme dönecektim değil mi Bahar?

-………..

-Sana soruyorum cevap ver Bahar!

-Lanet olsun! Seninle kavga bile edemiyoruz.

-Bitti mi?

-Evet bitti.

-Soruma cevap verir misin lütfen, kim o kadın?

-Esin.

Bir çırpıda çıkmıştı ağzından. Rahatlayacağını düşünürken daha çok gerildiğini, Bahar’ın canını yakmak isterken; kendi canının daha çok yandığını fark etti. Kaçamak bir bakış attı Bahara. Saatlerdir önünde duran dolu şarap kadehini bir dikişte bitirdiğini gördü.

-Esin… Onun hakkında ne biliyorsun?

-Her şeyi .

-Üvey kardeşim olduğunu söyledi mi sana?

Emre şaşkın hatta şoktaydı.

-Nasıl olur? Bu gerçeği bu güne kadar nasıl saklarsın benden? Neden söylemedin?

-Babamın evlilik dışı ilişkisinden dünyaya gelmişti Esin.  Annesi vefat edince, onu eve getirdi babam. Annem asla kabul etmedi Esin’i. O beş yaşındaydı ben dokuz. Babam, tanıdığı çocuksuz bir aileye evlatlık verdi. Bizde kaldığı bir aylık süre içinde çok iyi anlaşmıştık. Çocukların ortak dili olan oyuncaklarla evcilik oynuyor, annemin babamla kavgalarında ikimizde korkup aynı yatakta saklanıyorduk. Esin için çok zor günlerdi. Sonrasında daha da zor olacaktı… Babam, annemden gizli ikimizi lunaparka götürür, oyuncaklar alırdı. “Siz kardeşsiniz. Bir birinizi hiç terk etmeyin,” derdi her seferinde. Birlikte iyi zaman geçirmemize rağmen her seferinde bir bahane bulur canımı acıtırdı. Esin’in verildiği ailenin ekonomik durumu bozulmuştu. Tüm masrafları babam karşılıyordu. Ortaokulu bitirdiğinde onu yatılı öğretmen okulu sınavlarına soktu babam. İstanbul dışını kazandı. Esin gitmek istemiyor, çok ağlıyordu. Konu eğitim olduğu için aile de gitmesinden yanaydı. Hep beni örnek gösteriyordu. “Bahar neden yatılı okula gönderilmedi?” “Benim annem yok diye değil mi baba? Annem olsa beni bırakmazdı.” Ben de çok üzülüyordum gitmesine. Fakat babam kesin kararlıydı.

Esini uğurlamaya gittiğimizde çok soğuktu bana karşı. Sarıldığımda geri çekilip;

-Sen hep mutluydun Bahar. Ben de hep mutsuz. Sen annenle, babanlayken, ben ait olmadığım insanlara anne, baba demek zorunda kaldım. Suçsuz olduğum halde annen beni istemedi, babamdan ayırdı. Ama ant olsun ki bir daha ki karşılaşmamızda; sahip olduğun her şeyi alacağım elinden. Unutma Bahar!

Aradan tam 17 yıl geçti Emre. Ben her şeyi unuttum. Çocukluk hezeyanıydı diye düşündüm. Ama görüyorum ki Esin hiç vazgeçmemiş. Onu hayata bağlayan, benden intikam alacağı günler olmuş. Yıllar sonra İstanbul’a döndüğünde evliydi. Babamı görmeye geldiğinde vefat ettiğini öğrendi. Yatılı okula onu zorla gönderdiği için hiç affetmemişti. Okulu bitirdikten sonra izini kaybettirdi. Öğretmenlik de yapmamış. Eşinin tayini İstanbul’a çıkınca da 3 ay sonra babamı görmek istemiş. Eşi yoktu yanında. O gün birbirimize söz verdik. Bu olay ikimizin sırrı olacaktı. Yaşananları bilen üç insan da şu an hayatta değildi. Annem, annesi, babamız… Sana bu nedenle atlatmadım. Esin geçmişin intikamını alıyor anlayacağın. Şimdi karar senin. Seçim demiyorum. Biliyorum ki anlattıklarımdan sonra duyguların, düşüncelerin çok karıştı. İlişkinizi ve ailemizi düşünerek bir karar vermelisin Emre.

Bahar odadan çıktığında Emre kendini çok kötü hissediyordu. Midesi ağrıyor, boncuk boncuk terliyordu. Ellerini midesine bastırarak, cenin pozisyonunda sızdı kaldı koltukta.

Bahar başını yastığa gömmüş, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Emre’nin itirafı karşısında güçlü duruşunun tek nedeni Esin’e bir kez daha yenilmemek içindi. Esin onun annesini, babasını çalmıştı ondan. Gayri meşru bir çocuğun varlığını kabullenemeyen annesi, babası ile tartışırken kalp krizi geçirip ölmüştü. Babası yaşadığı suçluluk duygusuna daha fazla dayanamayıp intihar etmişti. Tek başına direnmişti hayata. Her şeye rağmen, Esin yıllar sonra çıkıp geldiğinde, yeniden kardeş olabilme ihtimali yeşermişti içinde. Babasının sözlerini hatırlamıştı. “Siz kardeşsiniz. Birbirinizi terk etmeyin.” Ama yanılmışım diye düşünüyordu şimdi. Meğer en sevdiğim varlığı almaya niyetlenmiş en son.

Sabahın ilk ışıklarıyla her ikisi de yorgun bir şekilde uyandı. Mutfakta sessizce kahve içip ayrıldılar evden.

Tam yirmi gündür Emreden haber alamamıştı. İşe de uğramıyordu. Çok yorgun ve kırılmıştı Bahar. Onu en çok yoran ve üzen de ; çocukların her akşam “Babam ne zaman iş seyahatinden dönecek anne? Biz onu çok özledik,” sorularına verdiği kaçamak “Yakında” cevabıydı…

Günler hatta aylar su gibi akıp geçti. Bahar terfi etmiş, bir üst pozisyonda maaşı da artmıştı. Eve bir yardımcı tuttu. Emre’nin annesi de sürekli uğruyordu. Oğlunun yaptıkları ve ondan haber alamamak kahretse de hatasını anlayıp döneceğini söylüyordu anne kalbi.

Emre’nin gidişinin üzerinden dolu dolu üç mevsim geçmişti. Kışın son günleriydi artık. Güneş yüzünü göstermeye başlamıştı ara ara.  Bu günlerden birine dek gelen bir hafta sonu, her zaman uğrayıp kahve içtiği kafeye gitti. Güneş vuran yerler sıcak, gölge yerler halâ soğuktu. Kahvesi gelene kadar yapay gölette yüzen ördekleri izledi. Birbirlerine sokuldukları  bir anda fotoğraflarını çekmek için deklanşöre basacaktı ki kadrajda onu gördü. Yüreği, heyecan,korku,panik gibi karmaşık duygularla yerinden çıkakmış gibi çarpmaya başladı. Makineyi indirip çıplak gözle emin olmak istedi. Evet oydu! Emre kendine doğru geliyordu. Dizlerinin bağı çözüldü bir anda. Koltuğa zor attı kendini.

-Merhaba .

Başını sallamakla yetindi Bahar.

-Şaşırmakta haklısın. Çok uzun zaman oldu. Anlatmamı ister misin?

Başını evet anlamında salladı tekrar. Suyundan içti. Emre’ye baktı. Zayıflamıştı. Saçlarındaki beyazlar çoğalmıştı. Kirli sakalı vardı. Her zaman ki kendinden emin haliyle karşısında oturuyor olsa da bakışlarını kaçırıyordu Bahardan.

-Yunanistan’daydım. Küçücük bir yerde, doğayla baş başa hayatımı temize çektim. Karar vermem değildi süreyi uzatan, kurulan tuzağı fark etmeyişim ve bir anlık zaafıma yenilişimdi. Senden önce benim kendimi affetmem gerekiyordu. Bunu sana nasıl yaptım demeyeceğim. Kendime bu saygısızlığı nasıl yapabildim Bahar? Şu an her şeyi geride bırakıp yeniden başlamaya var mısın Bahar? Seni ve çocuklarımı , eski günlerimizi çok özledim.

Bahar’ın gözyaşları Nisan sağanakları gibi boşalmıştı. Durduramıyordu bir türlü. Emre, çekingen ama sevgi dolu bir şekilde sarıldı. Bahar kaskatı olduğunu hissetti bir anda. Yavaşça uzaklaştı. Gözyaşlarını sildi, gülümsedi.

-Bir hafta sonra bahar’ın ilk günü Emre . Kış bahara özlemle kavuşmayı beklerken, bahar; kışın fırtınalarının dindiğinden emin olmak için ona adım adım yaklaşacak…Cemreler…

Sustu Bahar. Emre, ne demek istediğini anlamıştı, haklıydı. Hemen affetmesini beklemiyordu. Affedeceği de tartışılırdı. Aralarında ki güven duvarı yıkılmıştı bir kere. Ama her şeye rağmen mücadele etmeye, onu yeniden kazanmaya çalışacaktı. Uzunca bir sessizlikten sonra göz göze geldiler.

-Bekleyebilecek misin Emre?

-Evet, bekleyeceğim.

-Bir şartım daha var.

-?

-Sen artık sol tarafta yatacaksın.

-?

- Ben sağda yatacağım. Başını sol yanıma koyduğunda, yüreğime hapsettiğim senin, çaresiz çırpınışlarını duyacaksın. Seni yüreğimde terk ettiğimi anlayacaksın…

Nurcan Çelik Yalun.

20.Şubat.2012

 
Toplam blog
: 347
: 1365
Kayıt tarihi
: 31.10.07
 
 

İstanbul 25 Temmuz : /… İşletme tahsil ettim. Özel ilgi alanım olduğu için 2 yıl Psikoloji okudum..