Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '12

 
Kategori
Öykü
 

Anne

Geldik dedi annesine.

İstemedikleri ama beklendikleri yere gelmişlerdi.

Ayrılmak zor ama mecburuz dedi, annesinin “Neden geldik buraya” demesini bekler gibi. O soru hiç gelmedi, gelmeyecekti. Annesi sonu kabullenmiş gibi arka koltuğa kıvrılmıştı.

Bilemedi, kulaklarını aşındıran sesin yağmurun aceleci damlalarından mı yoksa kuvveli çarpan yüreğinden mi geldiğini.

Üstlerinde arabanın homurtusunu bastırmaya çalışan yağmur, camları kaplayıvermiş ana ile oğulu yine dış dünyadan koparmıştı.

Silecekler çalıştı. O zaman gördü onları bekleyenleri. Yine yağmur sonu geciktirmek istercesine kapladı camları.

Arabanın anahtarını çevirip motoru durdurduğunda, etraf sessizleşecek anası “oğlum gitmeyelim” diyecek sandı. Ama olmadı dışarıdaki yağmurun sesi sona yaklaştıkça daha bir gürleşti, haşinleşti, çıkın artık der gibi arabayı deldi, içindeki koru soğutacakmış gibi yüreğine aktı.

Sileceklerin yine camla savaşı, yine belirginleşen görüntüler, yine bekleyenler.

 

Anahtarı yavaş hareketlerle aldı, ucunda sallanan anahtarlığa takıldı bir an gözleri. Babasının geride bıraktığı tek varlık toros arabası ve anahtarlığı. Küçükken hatırlıyordu, anahtarlıktaki yelkenli kabartmasını babası büyük dedesinin Bodrum’a geldiği yelkenli olduğunu, hatta lakaplarınında bu yüzden “kürekçiler” olduğunu anlatırdı. Küçükken olduğu gibi yine inanmak istiyordu bu hikâyeye.

 

Arkasına dönmeye cesaret edemedi. Beyazlar içindeki Annesine baktı, hayatları gibi puslu aynadan. Düğününe ait bir tek fotoğrafı bile yoktu annesinin. O nu gelinlikler içinde hayal etmeye çalışır bir türlü canlandıramazdı melek gibi süzülüşünü. Ama şimdi beyazlar içindeki annesini, gelinlikle görüyordu.

Annesine kendisini ne kadar sevdiğini söylemek isterdi hep. Şimdi söylese tüm yılların pişmanlığı bitecekmiş gibi geldi. Sevdiğini haykırsa duyarmıydı annesi?

 

Bouguereau nun “Annenin Hayranlığı” tablosunu hatırladı. Oradaki annenin beyazlar içindeki masum bebeğine hayranlıkla bakışını annesinden görmek isterdi hep. Ama o annesine hayranlıkla bakarken, anneside aynı hayranlıkla bakardı kardeşi Sonay’a.

 

Annesinin elinden tutsa bu narin vücut sarsılmadan yürüyebilirmiydi? Sıra kendisindeydi. Annesini kucakladı. Hala tek kelime etmemiş olmasına rağmen kendisini sevdiğini ama kardeşini daha çok sevdiğini biliyordu.

 

Ne kadar hafifti. Dünyanın tüm yükleri annesinin omuzundan kalkmış,  martı gibi beyazlar içinde kanatlanıyordu.

Gökyüzüne, acısını paylaştığı, beraber ağladığı ve gözyaşlarını gizlediği için minnet duydu.

Yerdeki çamurlar bir adım daha atmasını engellemek istercesine ayaklarını tutyordu.

Esen rüzgâr omuzlarını tutup geri çekiyordu.

 

Biliyordu bu annesi için yapabileceği son görevdi.

Onları sabırsılıkla bekleyenerin yanına geldi. Annesi, kollarından ayrılmamak için ağırlaşmış, gücünü tüketir hale gelmişti.

Annesinin tek suçu vardı o da çok sevmek, varamadığı, ulaşamadığını çok sevmek.

Usulca onu beyazlar içinde yatağında yatırdı. Siyah örtüsünü annesinin kendi üzerini örttüğü gibi, onu uyandırmaya kıyamaz şekilde usulca örttü.

Yorganını üşümesin diye başına kadar çekti.

Bekleyenlere baktı. Onlarda çoktan derin uykularına dalmışlardı. Onları artık kimse uyandıramaz kimse rahatsız edemezdi.

Adımını geriye attığında yeni kazılmış mezarı fark etti. O da bu gün gelmişti. Mezar taşı yerine dikilen tahta parçasını, onun üzerindeki titrek yazıyı okudu. Gülümsedi. Nedenini bilmeden içi huzurla doldu. Hayat tesadüflerle doluydu annesinin çok sevdiği, kardeşiyle aynı isim annesiyle yan yana yatıyordu.

Sonay.

 Bilemezdi, annesini unutmamak, hayatı boyunca acı çekmek pahasında olsa ilk oğluna sevdiğinin ama kavuşamadığının ismini verdiği yârinin yanına gömdüğünü.

Bu tarafta bir bakıştan daha yakın olamayan sevdalılar artık sonsuza kadar yan yana yatacaklardı.

 

Mezarlıktan çıkarken son defa arkasına baktı. Annesi, kollarını açmış kucaklamak için bekliyordur diye. Ama annesi de onu bekleyenler gibi huzurla yatıyordu.

Toprakla bir olmuştu. Sonsuzlukta huzurla uyuyordu.

 
Toplam blog
: 21
: 681
Kayıt tarihi
: 01.02.12
 
 

Yazalım bakalım. Ne istersek yazalım, nasıl istersek yazalım, nerede istersek yazalım. Buralarda ..