- Kategori
- Gündelik Yaşam
Çevrimdışı hayatlarımız
“Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.” demişti ya hani Köroğlu…
Her yenilik, her icat yaşama bir şekilde etki eder. Değiştirir, dönüştürür, zorlaştırır, kolaylaştırır, sevindirir, üzdürür, tepki çeker, uyum sorunu olur, vs…Kısacası iyi ve kötü yanlarıyla bizi alıştırır kendine. Hayatımızın bir parçası olur.
Hayatımıza giren her şey, bir şeyler getirirken, bir şeyler de götürüyor. Bazen getirdiği götürdüğünden, bazen de götürdüğü getirdiğinden çok oluyor.
Televizyon karşımızda, bilgisayar önümüzde, cep telefonu elimizde…Günümüz insanının zamanının büyük çoğunluğu bunların başında geçiyor. Çok cihaz, çok ekran, sosyal medya, yağan paylaşımlar, mesajlar, e-mailler, yorumlar, beğeniler, videolar, aforizmalar, birbiriyle alakalı olan-olmayan, gerekli olan-olmayan, doğru olan-olmayan, sıradan veya abartılı yığınla bilgi…Ve kafalar çöplük gibi, bitpazarı gibi ne ararsan var ; ama karmakarışık, düzensiz…
Ve iletişimimizin tek yolu internet olması yolundayız. Yaşamımızın bir parçası ve vazgeçilmezi olduğunu da kabul etmek durumundayız. Yaşamımızda neden olduğu değişiklikler çok belirgin ve herkes bunun farkında. Elbette ki olumlu ve olumsuz yanlarıyla.
Telefonlar elde bir kontrol mekanizması gibi, iki parmakla idare edilen ve ekranına kilitlenmiş gözler; bulunduğu gerçek mekandan kopmuş, uzaklara, sanaldaki dünyalara yoğunlaşmış akıl, ilgi…
Olup biten her şeyden haberdar olalım, ulaşılabilir ve ulaşabilir olalım arzusundayız.
Ve hepimiz, Köroğlu gibi bir şeylerin bozulduğundan bahsedip duruyoruz. Ama sadece bahsediyoruz.
* * *
Eskiden arkadaşla, dostla, akrabayla, sevgiliyle, ahbapla kolay görüşülemezken, kolay ulaşılamazken, mesafeler uzakken, kolay haber alınamazken bu durumun özlemi vardı, (ki özlemek güzeldir,sevgiyi, bağlılığı, değeri artırır) merak etmesi vardı, kavuşma isteği vardı; kavuşunca da sevinç ve mutluluk katsayısı yüksek olurdu.
Kavuşmadan sonra da anlat anlat bitmeyen muhabbetler vardı, tadına doyulmayan. Çünkü ayrılık süresince birikmiş anlatılacaklar okadar çoktu ki...
Ulaşmanın zorluğu, birbirimizin varlığının değerini de artırırdı.
Bütün bunlar kıymetliydi ve gerçek yaşananlardı. Şimdi bu yaşamlar “çevrimdışı”.
Artık “çevrimiçi” olan, sanal ortamdaki, sosyal medyadaki yaşamlar.
Bir şeylere yoğunlaşamadığımız gibi, dikkatsiz, doyumsuz, huzursuz, soğuk, yapay, tatsız bir hal alıyor durumlar. Bu sanal ortamda sohbet yok; paylaşımlara sadece “bak-geç” yapılıyor. Biraz uzun bir yazı bile tahammül edilip okunmuyor. Herşey kısa olmalı; yoksa sabredilmiyor. Beğenilerin çoğu acele, tam okunmadan, seyredilmeden, incelenmeden, ya da kişiye göre yapılıyor. Bazen de hatır için. İade-i ziyaret gibi.
Ölüm haberi bile “beğen” le karşılık buluyor. ( örnek “X akrabamızı kaybettik” paylaşımı onlarca “beğen” tıklatıyor.) Yahu yazsana iki sözcük niye üşeniyorsun, ölümü beğenmek de ne ?
Tüm arkadaşlar, akrabalar, dostlar listede. Sayısal olarak gözüken ancak çoğuyla gerçek yaşamda görüşülmeyen isim listesi. Ve herkes her an birbirini takipte, ulaşmak, haberleşmek zahmetsiz.
Evet zahmetsiz ve kolay. Kolay da…kolay elde edilen hep güzel midir?
* * *
İnsanlar görünür olmayı, yapıp ettiklerinin bilinmesini, görülmesini, buna ilgi gösterilmesini çok arzu ediyorlar. Sanal dünya bunu kolaylaştırıyor.
Birebir ilişkiler yerine, takipçi sayısına, beğeni sayısına göre piyasa değeri ya da popülarite ölçülüyor.
Takipçi, beğeni, arkadaş listesi ve gelen mesaj sayısına göre mutlu veya mutsuz oluyoruz.. Paylaşımlarımız kaç beğeni alır beklentisinde kıvranıyoruz.
Yediğimiz yemeğin tadını çıkaracağımıza, gezdiğimiz yerlerin ayırdına varacağımıza, beraber olduklarımızın sıcaklığıyla sohbetin demini aldıracağımıza; bunları hangi pozla çekip nasıl paylaşır da fazla “beğen” tıklattırma derdindeyiz.
Kim nerede, ne yapıyor biliyoruz. Bilmemek mümkün mü? An itibariyle, fotoğraflanarak habire şöyle paylaşımlarla karşı karşıyayız :
Yemekteyiz… balkon sefası… misafirimiz var… hastayım…yeni arabam…bakın uyuyorum…tatil keyfimiz…yuvarladık biraları…fakat iyi eğlendik haa…çaya buyurun…düğüne gidiyoruz…alışverişteyiz…canım sıkılıyor…sırtım kaşınıyor… vs…vs…her anımız gözler önünde.
Artık birbirimizi özlemiyoruz, görüşmek de istemiyoruz. Çünkü birarada yaşar gibi yaşamlarımızın içindeyiz. Hem de gün gün, hafta hafta. Sanalda tabi ki…
Ola ki bir araya gelindiğinde ise, can cana , diz dize, göz göze olmanın insan sıcaklığını yaşamanın yerine, birbirlerine kısa bir an tahammül edip, bir an birbirine bakıp, birkaç kelimelik sohbetten sonra, eldeki telefonlara odaklanıp ekranın derinliklerinde kayboluyoruz. Evde, işte, yolda, arkadaş sohbetlerinde, hatta sevgiliyle beraberken bile…Evet, evet sevgililer bile…Bilincin ve tüm dikkatin yönelmesi, birbirinin gözlerinde kaybolup , gönülden gönüle akması gereken sevgililer, ellerindeki telefon ekranlarının içinde yol arıyorlar, öylece amaçsız dolaşıyorlar. N’oluyoruz yahu !...
O anda beraber paylaşılan ve değerli olan gerçek yaşam, bir anda “çevrimdışı” na düşüyor.
Yapılan sosyolojik araştırma sonuçlarında ;
*İnsan etkileşimlerinin yerini elektronik uyarıcıların aldığına işaret ediliyor.
*İnternetin ve sosyal medyanın yaşam pratiklerini değiştirdiği savunuluyor.
*Ayrıca kişinin telefonunu gereğinden fazla kontrol etmesinin yalnızlık, korku, gerilim ve sıkıntı gibi duygular sonucu olduğu , sürekli mesajlaşmanın bilişsel kapasiteyi gerilettiği, IQ seviyesini düşürdüğü ileri sürülüyor.
*Ek olarak, yaşamınızda aksaklıklar, ilişkilerde olumsuz etkilenmeler de yaşanmaya başlanmışsa bağımlılık boyutu içinde olduğunuzu hatırlatıyorlar uzmanlar. Alkol, uyuşturucu gibi…
Bu bize çok şey sağlayan iletişim araçlarını, amacı dışında, gereğinden fazla kullanmayı devre dışı bırakmanın, sanal dünyalardan biraz daha uzak durmanın, hayatı daha yalınlaştırmanın, yüz yüze, can sıcaklığıyla ilişkinin güzelliğini öldürmesek daha iyi olmaz mı, ne dersiniz ?