Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '11

 
Kategori
Güncel
 

CHP'de liberal söylemler

Türkiye’yi ekonomik ve siyasal olarak 21.yy’ın değerlerine hazırlayan politikalar Turgut Özal dönemindedir. Özal’ın gücü Türkiye’yi uluslar arası sistemle bütünleştiren adımları atmasından gelir. 

Özal, Türkiye’yi uluslar arası değerlerle uyumlu kılacak tasarımın özgürlükçü siyasal liberal ilkelerden geçtiğinin farkındadır. Bu yolda ilk adımı uluslar arası hukuk ilkelerinin ulusal hukuk sistemimizden üstün olduğunu onaylatan yasayı meclisten geçirerek atar. 

Tabi Özal sadece bu kararla Türkiye’de siyasal liberalizmin güç kazanmayacağının da farkındadır. Tarihsel süreci de göz önüne olarak siyasal liberalizmi doğuran en önemli etken olan liberal ekonomik politikalara yönelir. Bu alanda özellikle ekonomik liberalizmi kurumsallaştıracak yasal düzenlemelere özel bir ağırlık verir. 

Bu düzenlemelerin başında devletin toplumsal alandaki en büyük gücü olan KİT’leri özelleştirmeye başlaması, yabancı ortaklılar için yasal düzenlemeleri genişleterek Türkiye girişimcisini dünya piyasalarıyla tanıştıran adımlar gelir.
Nitekim bu çabaların sonucu olarak güçlenen Anadolu sermayesi bugün dünya için üretim yapıyor. Bu sermaye grubu için Özal döneminin ekonomik liberalizmin önündeki engelleri önemli bir sorundu. Özal’ın gücü bu engelleri ortadan kaldırmasından gelir. 

Bugün içinse aynı sermaye grubu için Türkiye’nin uluslar arası alanda problem yaratan iç ve dış politikaları sorun olarak görülüyor. Yani ülkemiz Özal politikalarının hızlandırdığı, tarihsel süreçle de uyumlu olan evrimini yaşıyor. Devletten bağımsız gelişen sermaye devleti dönüşüme zorluyor. 

Tarih bize bu sürecin ip uçlarını veriyor. Hatırlayalım, Ortaçağ’ın en büyük gücü feodal beylerdi. Bu feodal ağalar ellerindeki toprak gücüyle aynı zamanda birer siyasal yapının da temsilcisiydiler. Keyfi uygulamalar ve siyasal bütünlükten uzak yapı feodal sistemin belirgin özelliğiydi. Köylü sınıfının emeği üzerine kurgulanan bu sistem zamanla gelişen yeni güçler için risk oluşturmaya başladı.
Kentlerde ticaretle zenginleşen yeni sınıf(burjuvazi) feodal beylerin hukuk tanımayan sistemine karşı mal-can ve piyasa güvenliği kaygısını yaşadı. Yani mevcut pazar sermaye için güvensizlik kaynağıydı. Bu kaygı feodal beylerin sonunu hazırlayarak mutlak krallıkların güçlenmesine yol açtı. Burjuvazi feodal düzenin hukuk tanımayan yapısına karşı mutlak krallıklardan yana tavır alarak yeni bir düzenin öncüllüğünü yaptı. 

Sonraki süreçte mutlak krallıkların keyfi uygulamaları burjuvaziyi yeni sistem arayışlarına itti. Aydınlanmacı entelektüellerin düşünsel çabaları ve yine burjuvazinin desteğiyle demokratik yapılar hayat bulmaya başladı. Marks’ın tarihin bir döneminde burjuvaziyi ilerici olarak görmesi de sözünü ettiğimiz bu sürecin sonucudur. 

Peki bu süreç bizde niye gelişemedi?Kısaca şunu söyleyebiliriz, Osmanlının ekonomik düzeni üretim ilişkilerinin yenilenmesini ve üretici güçlerin gelişmesinin önünde engeldi. Müsadere sistemi ve devletin yapısı buna izin vermiyordu.
Cumhuriyet döneminde ise devlet olmayan burjuvazisini kendisi yaratmaya girişti. Devlet baba rolüne bürünerek hazine zenginleri oluşturdu. Ucuz kredilerle, uygun teşviklerle Türk burjuvazisi yaratma çabası devlete bağımlı, dünyadaki ekonomik gerçekliklerden uzak ucube bir zenginler sınıfı yarattı. 

En büyük müşterisi devlet olan bu sınıf doğal olarak hep devletin gölgesinde var olabildi. Avrupa’da devleti dönüştürerek var olan burjuvazi bizde devletin değişmezliğinde hayat buldu. Bu yüzden burjuvazimiz devlete bağımlılaştı.
Özal devlet ile burjuvazimiz arasındaki bu bağı ortadan kaldıran girişimlerde bulundu. En büyük müşterisi olarak devleti ve iç piyasayı gören işadamlarını yeni pazarlara yönlendirdi. Bunu yaparken de özellikle Anadolu sermayesine özel bir önem verdi. 

Bu durum devletten bağımsız bir işadamı profilinin doğmasını sağladı. Bugün Türkiye’nin en büyük şirketlerinin devletle hiç iş yapmayan şirketler olması dikkat çekicidir. Dün devletten iş almak için bürokrasiye rüşvet veren, iş yaşamı bir bürokratın hazırlayacağı raporla sona erebilecek olan işadamları gitmiş bugün bürokrasinin hantallığından şikayet eden devletle iş yapmayı bile istemeyen yeni bir işadamı profili gelmiştir. 

İşte bu yeni ekonomik sınıf eski Türkiye’nin de hukuksal ve siyasal yapısını değişime zorluyor. Üretimini dünya standartlarına taşıyan üretici güçler Türkiye’nin yönetim sisteminin de dünya standartlarında olması talebini siyasal kadroları aracılığıyla dillendiriyor. Bunun yolu ise liberal siyasal değerlerin yer aldığı yeni anayasadan geçiyor. 

Yeni Türkiye söylemi buradan kaynaklanıyor. Seçimler bu yeni Türkiye’yi şekillendirecek kadronun seçimi olacak. Bu yüzden seçimler yaklaştıkça devletçi söylem yerine özgürlükçü söyleme sarılan parti hep bir adım önde olacak. Nerden mi çıkarıyorum, CHP’nin bedelli askerlikle ilgili teklifi karşısında Ak Parti’nin yaşadığı sıkıntı yeterli bir örnek değil mi? 

 
Toplam blog
: 36
: 476
Kayıt tarihi
: 26.03.11
 
 

Üniversite mezunuyum. Yerel bir gazetede çalışıyorum...