Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '14

 
Kategori
Siyaset
 

CHP'nin algısını kim yönetiyor?

CHP'nin algısını kim yönetiyor?
 

Bir görünmez el, CHP'nin algısını kötü yönetiyor.


Modern dünyanın önemsediği yöntemlerin başında gelen algı yönetimi, çeşitli araçlar kullanılarak üstünlük elde etmeyi amaçlayan yönetsel bir süreçtir.  

Başarılı bir algı yönetimi, “ben yaptım oldu” kanunlarının yerini ikna yöntemlerinin almasını gerektirir. Başarılı bir algı yönetiminin oluşabilmesi, yaratılacak algının muhatabı konumunda bulunan kişi ve toplulukların bilgilenmesiyle ve o bilgiler doğrultusunda harekete geçmesiyle mümkün olabilir.

Başarılı bir algı yönetiminin amacı, bilinç dönüşümü yapabilmektir. Bilinç dönüşümü, işi yapabilmek kadar yaptığınız işi muhatabınıza anlatmanızla mümkün olabilecek bir şeydir. Başarılı bir algı yönetimini amaçlıyorsanız, gerçeği anlatmakla yetinmemeli; muhataplarınızı anlattığınız şeyin gerçeğin kendisi olduğuna inandırabilmelisiniz.

Bir örnek verelim.

ANKARA’YI GÖKÇEK’E KİM VERDİ?

Malum, Ankara’nın bir Gökçek sorunu var.

Gökçek’in Ankara’nın başına “musallat” olmasına kim yol açtı?

Yaratılan algıya göre Doğan Taşdelen!

Ne diyor bir Meksika atasözü?

“Biri size güneşi gösterdiğinde parmağın ucuna bakarsanız yanılırsınız. Parmağın ucunda gerçeği göremezsiniz. Eğer güneşe bakarsanız, yine yanılırsınız. Gözleriniz kamaşır, gerçeği göremezsiniz. Gerçek, parmağın ucuyla güneş arasında uçan güvercindir.”

“Parmağın ucuyla güneş arasında” Gökçek’in, seçimi 1994’de kazandığı gerçeği durmaktadır.

O seçimde Genel Başkanlığını Karayalçın’ın yaptığı SHP’nin adayı Korel Göymen, Genel Başkanlığını Baykal’ın yaptığı CHP’nin adayı rahmetli Ali Dinçer’di.

O seçimde Göymen, 387.152 oy, Dinçer, 30.082 oy almıştı. DSP’ye giden 111.740 oyu katmadan Göymen ve Dinçer’in aldığı oy toplamı 417.234’tü.

Gökçek ise 393.623 oy almıştı.

Demek ki Ankara’yı Gökçek’e veren öncelikle Ali Dinçer’i aday olarak çıkartan Baykal’dır.

1999’da ise Ankara’yı Gökçek’ten alma şansı çok yüksekti.

Bu kez Baykal’ın Taşdelen’e olan öfkesine rahmetli Ecevit’in ısrarı eklenmiş; Başkanlığı bırakıp giden Karayalçın, Taşdelen’in DSP’ye taşıdığı oylar nedeniyle seçimi ucu ucuna kaybetmişti.

Algısını başarıyla yöneten Baykal, “günah keçisi” olarak Taşdelen’i göstermişti.

Taşdelen’in hiç mi günahı yok!

Elbette var ve O’nun da, Çankaya Belediye Başkan Adayı olan oğlunun sırtında bir kambur gibi asılı duran bu yükü kaldırmak için harekete geçmesi gerekir.

Ama kabahati tümüyle Taşdelen’e yüklemek, bir algı yönetimidir.

MAHRUKİ’Yİ YATAĞINDAN KALDIRMAK!

Algıyı yönetmeye dair problem, bu sefer de, Kılıçdaroğlu’nun şahsında CHP semalarında uçmaktadır.

Başta Büyükşehirler olmak üzere kritik yerlere atamalar tamamlandıktan sonra sıra CHP’nin güçlü olduğu il ve ilçelere gelince işlerin karışması, CHP’nin süreci yönetemediğine işaret etmektedir.

AKP Hükümeti tarafından rüşvet algısı yaratılmak için hakkında soruşturma açılıp göz altına alınan ve daha sonra meselenin rüşvetin ötesinde bir sindirme hamlesi olduğu anlaşılan Hamdi Sedefçi’den dört dönemdir Kadıköy’de efsaneleşen Selami Öztürk’e kadar pek çok ismin üstü çizilirken kamuoyunda yaratılabilecek infialler hesaba katılmamış.

Neden?

Birkaç dönem süren Başkanlığın, seçmene bıkkınlık verdiğine dair elde veri mi var?

Hizmet algısı mı düşük?

Akçalı işleri mi var?

Duymadık; bilmiyoruz!

Ancak Öztürk’ün İstanbul, Evcilmen’in Antalya seçimlerini doğrudan etkileyebilecek güçte olduklarını biliyoruz.

Çankaya’da Bülent Tanık, Konak’ta Hakan Tartan, Buca’da Ercan Tatı, Muratpaşa’da Süleyman Evcilmen değiştirilip yerlerine genç ve kadın aday gösterilecekse davet edilip gönülleri alınamaz mıydı?

Denilebilir ki “başvuruda bulunan ve yasanın seçilme kriterine sahip her aday eşittir. Eşitler arasında birinin atanmış olmasının infial yaratması, kişisel ikbal kaygısı”ndan kaynaklanmaktadır.

Kılıçdaroğlu’nun, “sorun güçlü olduğumuz yerlerde çıkmaktadır” sözü de, ikbal kaygısına işaret etmektedir.

Hiç kuşkusuz, kimi örneklerde ikbal kaygısı, ülkenin ve şehrin çıkarlarının önüne geçmiş olabilir.

Kimi adayların ve hatta yıllardır başkanlık yapanların “benden sonra tufan” zihniyetine sahip oldukları söylenebilir.

Dün nasıl “kırmızı-beyaz”ın albenisinden dem vurup CHP’ye gelmişlerse bugün de aynı ikbal kaygılarıyla “güvercin mavisi”ne gönül verdikleri dillendirilebilir.

Ama bu CHP’nin izlediği başarısız kaos yöntemini haklı çıkarmaz.

Muhtemel riskleri ortadan kaldırmak, parti yönetiminin işidir.

Alınabilecek risklerin neler olduğunu bilebilmek, karar verme süreçlerini kolaylaştırır. Riskleri hesaba katmadan, muhataplarınıza ulaştıracağınız mesajların geri dönüş sürecinde yaratabileceği olumsuzlukları varsaymadan bir karara varmak, yanılgı payının yükseltir.

Yanılgı payının yükselmesi başarı şansını azaltır. Genellikle “Sallust” olarak bilinen Romalı tarihçinin altını çizdiği gibi, “başlamadan önce iyi düşünün ama bir kere başlayınca hemen bitirmeye bakın.”

Peki CHP, öyle mi yapmış?

Tam tersine her şey kendi lehineyken berbat bir algı yönetimi gerçekleştirmiş.

Her seçim öncesinde siyasal strateji alanında çalışan ünlü ajanslardan aldığı hizmeti, kendi iç dinamiğini yönetmekte kullanma ihtiyacı duymamış.

Masaya vurulan yumruğun etkisi, yönetilen algının başarısıyla doğru orantılıdır.

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..