Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '06

 
Kategori
Tarih
 

Çin'in geleceği

Çin tuhaf ve ilginç bir ülke. Hem gelecekbilim, hem de geçmişbilim açısından.

Yeryüzü’nde yaşayan en eski uygarlık onlarınkisi. Öyle bir eskilik ki bu, katip kesimi 4.000 yıl boyunca aşağı yukarı aynı üniformayı giymiş.

Barutu, füzeyi, maden kuyusunu, kağıdı, matbaayı onları icat etmiş. Ancak basit bir alfabe icadını becerememişler. Ortalama bir dil 30 civarında morfem içerirken, Çin alfabesi yüzlercesini içermekte.

Çin tarihi boyunca parçalanma-birleşme dönemsellikleri yaşamış. Şu anda tarihinin en geniş ebatında.

Lao Tzu ve Konfiçyus ile, Antik Yunan’la birlikte tarihin en eski felsefelerini icat etmiş.

20. Yüzyıl’da sömürge, cumhuriyet, komünizm ve liberalizm gibi birbirinden çok farklı 4 siyasal aşama yaşamış.

Şu ana bakalım:

Henüz kabul edilmese de, reel olarak ABD’yi geçip, dünyanın bir numaralı ekonomisi olmuş durumda. Ancak bu durum, 60 milyon aç barındırmasını engellemiyor, ABD de öyle zaten.

ABD ve eski SSCB’den sonra uzaya insan yollayan 3. ülke oldu. Bunu da, kuşkusuz bilgileri ABD’den alarak yaptı. ABD, tüm sanayi sırları çalındığında, Çin’i suçlayınca, Çin şöyle bir yanıt verdi: Hırsızlar hırsızlıktan yakınıyor. Geçtiğimiz ay da, ABD’ye çenesini kapamasını söyleyen bir bildiri yayınladı.

Çin çok hızla sanayileşiyor. Bu da korkunç bir çevre kirliliği ve dünya kaynaklarının tahmin edilenden çok önce bitmesi demek.

Çinliler araba ve sigorta konusunda özel takıntı geliştirmiş.

Bunlar buzdağının yalnızca görünen yüzü. Çin’in başına kapitalistleşme sürecinde neler gelecek?

Öncelikle Japonya örneği var: Apolitik ve amoral gençlik, aile kurumunun çöküşü, siyasal yapının altüst oluşu, vd. Sonra Türkiye ve Tanzimat örneği var: Kaplumbağanın bir türlü tavşanı yakalayamaması. Kendi geçmiş örnekleri var: Korkunç artabilecek uyuşturucu kullanımı. Çin’in şanssızlığı şurada: O batıya geçtiğinde, yanına gidilecek bir batı kalmamıştı.

21. Yüzyıl’da yaşanabilecek tüm makro-global krizler Çin’i fazlasıyla vuracak.

Tüm bunlara karşın Çin, hala Aristo-Lao Tzu sentezinin imlediği yerde. Yapabileceği en uygun şey, ortak veri tabanına sahip, Çin-Japonya ve Çin-Hindistan kültürel sentezlerini denemesi. Ancak bugün için Çin-ABD sentezi bile, bu ikisinden daha çok umulabilir, çünkü her iki ikili de, tez-antitez konumunda. Tez-antitez çatışması ise, sanıldığının tersine, çokça sentezle sonuçlanmıyor, dekadansla sonuçlanıyor. Çin, dünyaya yepyeni dekadanslar sunacak, hatta sanırım sunmaya başladı bile. ‘Kahraman’ filminde kralın Çince’yi dünyanın tek dili yapmayı tasarladığını bir anımsayalım yeter.

Çin-Türkiye sentezi mi dediniz? Evet, bu ilginç bir konu. Çinliler ve Türkler dünyanın en eski, hala da öyle ya, uygar-barbar ikilisi, Orhun Yazıtları’ndan çok önceden beri sürekli savaşan 2 halkı oldular. Sonra, 1.000 küsur yıl önce Türkler, ‘yahu, habire doğu doğu, bir de batıya gidelim’ deyip, Viyana içlerine kadar sokulunca, eski düşmanlar dost oluverdi. O nedenle, Japonya ve Hindistan’dan farklı olarak, Çin ve Türkiye tez-antitez değil. Bu duruma ne denebilir? Tersine-negatif diyalektiğin çok özel bir durumu: Farklılıkların, çatışıp çatışıp, raslantıyla birbirinden epeyce uzaklaşınca, bir harman, bir alaşım olabileceğinin ortaya çıkması, denebilir. Ancak, mesafe hala korunmalı, işte o nedenle Doğu Türkistan’la işimiz yok. Biz kabul etmesek de, onlar bizi Türk değil, yozlaşmış halk sayıyor zaten. Çin’le komşuluğumuzun siyasal bilincinde, onunla rekabet ederek değil, paslaşarak, belki 22. Yüzyıl’a da değil, 23. Yüzyıl’a, 2. Sanayileşme’nin ötesine bir tao sentezleyebiliriz. Bu son paragrafın, bizim iktidar seçkinlerince anlaşılması 50, uygulanması 100 yıl alabilir. Böyle bir yol-olanak mevcuttur, görülmüştür, kaydedilmiştir, gelecekbilimci görevini yerine getirmiştir.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..