Cinsel Davranış Araştırmaları

Cinsel davranış araştırmalarının oldukça kısa bir tarihçesi vardır...


Her ne kadar bu, 19. Yüzyıl'a kadar uzanan bir tarihçeyse de, genelde 20. Yüzyıl'a özgüdür...


Cinsel araştırma alanında öncülüğü en yaygın olarak kabul edilen bilim adamı "Havelock Ellis"tir. Ellis 19. Yüzyıl'ın sonlarında İngiltere'de hakimlik yapmaktaydı. Cinsel araştırmalara katkısı klinik incelemelerden öteye uzanır. Tıbbi ve antropolojik yazılarından başka, olay dökümleri, yaşam öyküleri de yazmıştır. Yazdıkları kamuoyunda olumsuz tepki yaratmış lâkin daha sonraları değerini kanıtlamıştır.


19. Yüzyıl'dan 20. Yüzyıl'a geçişte, bu konuda öncülük yapmış başka isimler, "August Forel", "Iwan Bloe", "A. Moll", "Magnus Hirschfeld" ve "Richard von Krafft-Ebing"dir.


"Sigmund Freud", Ellis'ten 3 sene önce doğmuştu... İkisi de aynı yıl öldüler. Freud, onunla aynı anlamda cinsel araştırmacı değildir. Çünkü o baştan cinsel davranışları araştırmayı hedef almamıştı. Daha ziyade psikanaliz alanında yaptığı klinik çalışmalar neticesinde insan cinselliğine ilişkin kuramını geliştirdi...


Bununla beraber, gerek doğrudan doğruya kendi yarattığı etki, gerekse onu izleyen bilim durulması, gerekli bir konu olduğu düşüncesini yaymada önemli rol oynadılar.


Freud'un birçok cilt halinde yayınlanmış olan toplu yapıtlarında insan cinselliği, insanın gelişimi ve bunun "normal" ile patolojik görünümleri üzerinde sayısız tartışmalar bulmak mümkündür. Psikanaliz okulunun başka temsilcilerinin yapıtları için de aynı durum söz konusudur.


Antropologların da cinsel konularda araştırmalar yaptıkları olmuştur. İlk antropologlar, inceledikleri toplumlar üzerine bilgi toplarken insanların cinsel davranışları konusuna eğilmekten genellikle kaçınmışlardır...


"Bronislaw Malinowski" bu konuda kuraldışı davranan bir bilim adamıdır. Antropologlar içerisinde okurların ilgisini cinsel davranış tarzları arasındaki kültürel farklara yöneltmede en başarılı olan ise "Margaret Mead"dir. Bilhassa farklı kültürlerde evlilik öncesi cinsel davranışlar konusunda yazdıklarıyla insanların değişik kültürlerdeki davranış farklılıklarını saçma tuhaflıklar olarak değil de, ciddiye alınacak seçenekler olarak değerlendirmelerini sağlamıştır.


Bütün bu cinsel araştırmaların hepsi ya klinik ya da akademik tanımlamalara dayanan türdendir. Bu tür çalışmaların değeri her ne kadar yadsınamazsa da, bunlar geniş kitlelerin cinsel davranışları üzerine bütünlüğü olan bir görüş sağlayamamaktadırlar...


Ayrıca bu yolda varılan bulgular, sayılarla ifade edilmediklerinden istatistiki çözümlemeler için elverişli değildirler. Bu da neden-sonuç ilişkilerinin açıklık kazanması açısından bir eksiklik anlamına gelmektedir.