Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '11

 
Kategori
Öykü
 

Çırpınış

Çırpınış
 

ÇIRPINIŞ


Bir gün daha bitti. Güneş, sabahleyin nasıl doğudan doğduysa akşamleyin de öylece batıdan battı.

Saat akşam sekizi gösteriyordu. Babamın işten gelme saatiydi. Yemekleri ısınsın diye gür gür yanan sobanın üzerine getirdim. Annem:

_”Çok ısınmasın kızım, baban sıcak yiyemiyor” dedi. Her zaman yaptığım işlerdi ama annem sürekli söylerdi. Ona:

_”Sana gelecek gelin yandı. Tam kayınvalide olur senden” diyordum gülerek. O da bana tebessüm ediyordu.

Kapı zili çaldı. Kapıyı açtığımda peder bey yine sinirliydi. Burnundan soluyordu adeta.

_”Hoş geldin baba.”

_”Hoş bulduk” dedi sert bir ses tonuyla.

Terliklerini verip, temiz kıyafetlerini getirdim. Duşa girdi. Eşofmanlarını giyip, sofraya oturdu. Yemekte kuru fasulye, yanında da hoşaf ve yoğurt vardı. Birdenbire Gül Sevgi diye bağırdı. İrkildim. Oysa ki masada yemeği, ekmeği, ayranı, sodası her şeyi tamamdı. Tekrar yüksek sesle Gül Sevgi diye bağırdı. Kalbim, korkudan daha hızlı atmaya başladı. Aynı senaryonun tekrar başa sarmasından endişeleniyordum. Mutfaktaki eşyalar yine havada uçacak, Annem yine dayak yiyecekti. Babamın bu soğuk, neşesiz, kızgın duruşunda hep aynı sahne gözlerimin önünden gitmiyordu. Bir kaset gibi başa sarıyordu. Yutkundum. Bunların olmaması için içinden dua ettim. Belli etmiyordum ama elim ayağım tir tir titriyordu. Her an bana tokat atacak, yere yatırıp tekmeleyecekmiş gibi hissediyordum.

Bu duygular içerisindeyken annemin seslenişiyle mutfağa geldim. Annem:

_”Çayın suyunu koy, baban yemek yiyene kadar demlenir” dedi.

Babam duştan çıkıp içeri girdi.

_”Selamın aleyküm”

Annem:

_”Aleykümselâm Muhammet. Hoş geldin.”

Babam:

_”Hoş bulduk, Gül Sevgi. Çok yoruldum. Bu akşam bana hiç değmeyin. Hiç halim yok.”

Annem:

_”Yemeğini ye, soğutma. Zeynep’e üst kattaki kiracının oğlu, özel ders vermek için gelecek biraz sonra.”

Babam “hı, hı” şeklinde kafasını sallayarak yemeğe koyuldu. Beklediğim kapı zili çaldı. Matematik hocam Murat gelmişti. Onu görünce havalara uçuyordum. Ders saati geldi deyip içeri girdi. Herkese selam verdi. Odamdan defterimi bir koşu alıp geldim. Annem sobanın arkasındaki koltukta kazak örüyordu. Babam, başköşesindeki sandalyesinde ekonomi sayfalarını karıştırıyordu. Annemin karşısındaydı. Evin ortasındaki masanın bir ucunda Murat hoca, bir ucunda ben oturuyordum. Konu kesirlerdi. Basit, birleşik kesirlere örnek gösteriyordu. Aklımda kalsın diye tane tane anlatırken, ben konunun dışındaydım. Dudaklarından düşen her sözcük beni alevlere götürüyordu. Yanıyordum. Tıpkı kalbim ve bedenim gibi. O hala kesirlerin toplama ve çıkarma işlemindeydi. Bir bölü iki, sekiz bölü altı diye topluyordum ama hep eşittirden sonra devamı gelmiyordu. Eşittirden sonra rakamların yerine Murat diye yazıyordum. Bir yandan hem yazıyor, hem siliyordum. Silgi nerdeyse yarı oluyordu. Verdiği işlemi yaptım mı diye kontrol ediyordu ama ben de tık yoktu. Anlamıyordum. Şimdi çıkarma işleminden bir soru vermişti. Dikkatimi toplayıp bunu yapmalıydım. Gözünden düşersem hiç hoş olmazdı. İşte bu soruyu beraber çözümledik. Eşittirden sonra bu sefer Murat yazamadım. Onu hayatımdan çıkarmak ancak rüyalarda olurdu. Bu halime sinsice gülüyordum. Konsantre olup, çözmeye başlıyorsun ve bu da yüzünde gülücükler açmasına yardımcı oluyor diyerek gözleriyle gülümsedi. Ah o gözler! Deniz gözler... Yağmurda, karda bile sıcacık gözler... İşte hep bu gözler benim içimi kor gibi yakan gözler. .

Silkelendim. Ne oluyordu bana. Yine kendimi kaptırmıştım derin hayallere. Ona karşı olan duygularım uslu durmuyordu. Hocama biraz daha yaklaşarak konuya adapte olmaya çalıştım. On ikilik test sorusunun hepsini doğru bir şekilde yaptım. Bu konuyu anladın deyip bir test bırakıp eve çıkayım artık dedi. Babama:

_”Zeynep, her zaman ki gibi harika. Biraz başta zorlandı ama testlerini doğru bir şekilde yapıp, tamamladı” dedi. Babam, sinsi sinsi bana bakıyordu. Eyvah! Kötü şeyler olacak gibiydi. Murat hocam iyi akşamlar deyip yukarı çıktı. Yanağımdan makas alarak en büyük hediyesini verdi bana. Eli hala yanağımdaydı sanki. Aromalı çiçek parfümünü üzerime sinmiş hissettim. Deli divane olmuştum. Kendimi bildim bileli hiç böyle olmamıştım. Bu kadar saçmalama yeter deyip odama geçip uyumak istedim. Bizimkilere ben yatıyorum iyi geceler dedikten sonra yatağıma gömüldüm. Cep telefonumun kulaklığını kulağıma taktım. Listeden bu güzel akşam için hareketli bir müzik seçtim. Sesini bir kısıyor, bir açıyordum. En son hızdaki ayarına getirdim. Zararlıydı belki ama bu akşam hiçbir şey keyfimi kaçıramazdı. Seçtiğim şarkı üç dakika sürüyordu. Yatakta ayaklarımı kıpırdatıyor, ağzımla da sanatçıyla düet yapıyordum. Biraz sesini kıstım. Kafamın içi zangır zangırdı. Şarkının içinde alakasızca sesler geliyordu. Galiba telefon bozulmuştu. Şarkıda başka sesler duyuyordum. Daha fazla yükselince kulaklığı kulağımdan çıkarttım. O sesler gerçekti. İçerden geliyordu. Annemin dur, yapma, vurma iniltileri... Koşar adımlarla içeri daldım. Babam, annemi dövüyordu. Anneciğim, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Babam yumruklarla kafasına, yüzüne darbeler indiriyordu ardı ardına. Yapma baba deyip, önüne geçtiysem de engel olamadım. O kadar öfkeliydi ki.... Ağzından etrafa tükürükler saçılıyordu. Küçücük gözleri kocaman olmuştu. Annem bilincini kaybetmiş gibi hiç sesi çıkmıyordu. Alın tarafındaki saçlarının dökülmüş olduğu yer kıpkırmızıydı. Bu katı adam onu öldürecekti. Ayağıyla iterek annemi öteledi. Kocaman iri gözleriyle bana yaklaşıyordu. Bir sürü laf etti. O hocayla bir daha ders çalışmamayı, bir daha konuşmamayı tembihledi. Niye baba deyince, O kılıbık adamın nerdeyse ağzının içine girecektin dedi. Çok utanmıştım. Abarta abarta anlatmaya devam etti. Yüzüm kıpkırmızı oldu. Oysa ki yanlış anlamıştı. Kıskanmış mıydı eve başka erkek gelmesini acaba? Yanlış bir harekette bulunmamıştım da. Yoksa kavga etmek için bir sebep mi arıyordu? Bilemiyordum. Bir mana verememiştim. Ailemiz onun namusu, şerefi, haysiyetiydi. Ben onun kızıydım. Hepsinden öte tek varlığıydım. Zarar gelsin istemiyordu. Pembe hayaller kurmamı istemiyordu. İstediği tek şey okuyup avukat olmamdı. Ama ben öğretmen olmak istiyordum. Murat hocanın eşi olmak istiyordum. Belki de olayı onun gözüyle ciddiye almadığım için kızmıştı.  Ona hayranlığımı anlamış mıydı yoksa? Bu seviyede delice mi bakmıştım? O kadar belli mi etmiştim? Bu soruların hepsine cevabım evetti. Babam bu sebepten öfkelenmişti. Annemin bana yeterince iyi terbiye verememesinden, ilgi göstermemesinden yakınıyordu şimdi de.

Bütün suç bendeydi. Suçum sevmekti. Suçum matematik hocama tutulmuş olmamdı. Suçum beni savunan anneciğimin şiddete uğramasıydı. Babam elini tersiye bir tokatta bana atarak hemen yatağa dedi. Odama gelince peşimden geldi ve bir yumruk darbesini de çeneme indirdi. Ağladığım duyulmasın diye yorganı iyice üzerime çektim. Küt diye bir ses geldi. Babam evden dışarı çıkmıştı. Kafasını toplamak için kahveye gitmiş olmalıydı. Hemen annemin yanına gittim. Burnu kanıyordu. Kendinde değildi. Bilincini kaybetmiş bir haldeydi. Burnu kanıyordu. Hastaneye gidelim dedim. Titrek bir sesle iyiyim dedi. Sana da vurmuş. Çok acıyor olmalı diyerek beni bağrına bastı. Kirpiklerini kırpa kırpa, gözlerini yuma yuma bana bakmaya çalışıyordu. Derinden sarıldım. Bu kucaklaşmada ortak noktamız gözyaşlarımızdı. Bu zalim adama Allah’a havale etmemiz tek kurtarılışımız, tek çırpınışımızdı. Sabır deyip birbirimize daha bir kenetlendik. Gözyaşı, haykırışlar, bağırışlar, beddualar.... Her gece olduğu gibi bu gecede yakamızı bırakmadı. Yine aynı senaryo, yine aynı oyuncular, yine aynı film.... Ne zaman bitecek bu çırpınış ne zaman? Nereye kadar devam edecek bu çırpınış, nereye kadar?

 

 
Toplam blog
: 57
: 287
Kayıt tarihi
: 16.12.10
 
 

Merhabalar. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. Ordu Yeni Haber gazete..