Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '20

 
Kategori
Öykü
 

ÇOCUKLUKTAN YETİŞKİNLİĞE-1

TATLICI MUSTAFA

 

90’ lı yıllarda kendi ilçeme geçici olarak Şube Müdürlüğüne atanmıştım. Adalet Partisi son zamanlarını yaşıyor, Rahmetli Ecevit ise ancak yarım yamalak bir koalisyon hükümeti kurabilmişti.

Eski iktidarların kaymağını yiyen, ihalelerden pay kapan ve özellikle taşımalı eğitimden kat be kat para kazanarak taşıt filosu kuranlar, yeni atanan bizlerden çok rahatsız olmuşlardı.

Ben görevi devir almaya gidince oradaki çalışanlara şunu söyledim: “ Bu devlete ben vergi veriyor muyum ? Evet. Herkes 6 ay bile askerlik yapmazken ben bu devlete 18 ay askerlik yaptım mı? Yaptım . O halde bu makamlarda oturmak benim de hakkım. Biliyordum ki oradakiler duyunca küçük kasaba halkı da bunu duyacak ve hak verecekti. Sağ olsun ilçe halkından kim beni şimdi bile görünce “Müdürüm” diye hitap eder ve saygı gösterir.

Neyse kısa bir süre daire amiri olarak görev yaptığım esnada hakikaten de devletin tek kuruşunu, yetim hakkını kimseye yedirmemeye özen gösterdim.O zaman zarfında ihaleler şeffaf ve hakkıyla yapıldı.

Bir gün oturduğum lojmandan işyerime giderken yatılı okulun önünde, üç tekerlekli camekanlı tatlı arabasıyla  kısa boylu biri yolumu kesti. Bu çocukluğumdan beri çok iyi tanıdığım çocukluk arkadaşım Mustafa’dan başkası değildi.

Gür sesiyle:” Merhaba hocam, duyduğuma göre bizim köye sen atanmışsın (önceden beri kasabamıza öyle deriz)  hayırlı olsun. " dedi

“Evet, Mustafa sağolasın.” Dedim.

“Hele sana bi şey diyeceğim, dedi. Senin bu yatılı okulun müdürü şurda çocuklara iki tatlı satmama bile müsaade etmiyor. Ne olur, bi söylesen de şurda üç beş kuruş ekmek parası kazansak, hocam zor durumdayım.”

Şöyle bir Mustafaya bir de tatlı arabasının başında kelebekler gibi uçuşan çocuklara baktım...

***

Eski çocukluk günleri bir anda zihnimde canlandı. Mustafa, babasız, garip yetişmiş ,anasının ırgatlıkla büyüttüğü dört çocuktan biriydi. Dedim ya çocukluğumuz birlikte geçmişti. Kendinden başka üç kız kardeşi daha vardı. Bizden ufakçaydı ama işin doğrusu çelik çomak oynarken kızdığı zaman bizi hırpalar, yüzümüzü vahşi bir kedi gibi tırmalardı.

 

Dedim ki: “Mustafa, bizi tırmalamazsan olur !” dedim

“Nasıl hocam ? “ dedi şaşırarak.

“ Neyi nasıl lan ? “ dedim,

“Estağfurullah hocam, estağfurullah !” dedi.

 

 Ben de gülerek:

“Mustafa yeme bizi, eskiden oyun oynarken mahallede mızıkçılık eder,yüzümüzü gözümüzü bir kedi gibi tırmalardın. Aha inanmazsan Ali’ye Hasan’a sor! Yine de anan gelir oğlumu döğmüşsünüz diye anamıza söylerdi!

O günlerin hatırına sana müsaade ederim. Müdürle konuşacağım, kaygısız ol.” Dedim ve yanında müdürü aradım ki fakir birkaç kuruş kazansın.

 

Mustafa güldü, “Sağol hocam, Allah razı olsun” dedi. Belli ki o da çocukluğuna gitmişti.

Oradan ayrılırken Mustafa’nın gevrek sesi “Arı balı tatlıııı !” diye ortalığı çınlatıyordu.

Mart-2020

 
Toplam blog
: 123
: 1874
Kayıt tarihi
: 02.07.12
 
 

68 kuşağındakileri iyi bilirim. Çalışmam ziraat üzerine. İnsanların ana dilleri ile konuşmalarını..