Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çok uzaklardan bir yerlerden...

Çok uzaklardan bir yerlerden...
 

Geçmiş
Küçük kız odanın ortasında oturuyor. Oyuncaklarını yerlere saçmış. Hepsiyle oynamasa da gözünün önünde olsunlar istiyor. Bunu büyüdüğünde kitaplarına yapacak. Ama o bunu henüz bilmiyor. Bir bebek var elinde. Sarı saçlı donuk suratlı bir bebek. Onu çok seviyor. Çünkü yılbaşı sabahı, uyandığında onu yatağının başında buldu. Bu onun ilk süpriz armağanı.

Küçük kız oynamaya devam ediyor. Abuk sabuk oyunlar icad ediyor kendine. Bir yandan da içi sevinçle dolu. Çünkü o gün cumartesi. Çünkü o gün annesi evde. Çünkü o sabah annesinin eteklerine yapışmamış "anneciiim gitmeee" diye. İçi coşuyor küçük kızın. Tüm bunlar içinde mutfakta bulaşık yıkayan annesinin sesi sanki annesinin evde olduğunu kesintisiz kanıtlamak ister gibi tatlı tatlı koridordan geçip odaya doluyor. Şarkı söylüyor annesi "Gündüzüm seninle gecem seninle... Beyhude geçti bu ömrüm derdinle... Aşkımı bir sır gibi senelerce sakladım... Geceleri rüyamda hep seni sayıkladım." Annesinin sesini seviyor küçük kız. Bulaşıkların çıkardığı tıngırtılar sanki müzik aleti gibi geliyor kulağına ve bir de annesinin evde olduğunun kanıtı. Küçük kız şarkıyı tam olarak anlamıyor. Bir zaman sonra "gecem seninle gündüzüm seninle" ne demek, öğrenecek. Elbette henüz bunu da bilmiyor.

Daha yakın geçmiş
Küçük kız ve kardeşi televizyon önünde sanki bir mıknatıs tarafından çekiliyormuşcasına oturuyorlar. İçeriye tatlı bir anason kokusu dolmuş. Küçük kız ve kardeşi o yaz akşamı çok mutlular. Nedenini bilmiyorlar. Hangi çocuk mutluluğunun nedenini bilir ki? Mutlular işte, hepsi bu. Anne ve baba balkonda yemek masası etrafında karşılıklı oturuyorlar. Yemek çoktan bitmiş. Baba, masayı toplamak isteyen anneyi kolundan çekmiş oturtmuş yerine. Sohbet istemiş canı aldırmamış kirli tabak çanağa. Kırmamış oturmuş anne. Babanın önünde bir dilim kavun, beyaz peynir ve bir kadeh. Küçük kız televizyondan çabuk sıkılmış dalmış yine oyuncaklarına. Anne ve babanın mırıl mırıl sesleri ve gülüşlerine kapılmış farkında olmadan. Bir de anason kokusuna. O günden beri anason kokusu mutluluk demek olmuş onun için. Tabii bunu çok sonraları anason kokusu duyduğu yerlerde o akşamı anımsadığı vakit anlayacak.

Babanın içi coşmuş. Anneye de bulaşmış coşkusu. Baba anneye "hadi bir şarkı söyle" demiş. Anne o güne dek hiç kırmamış ki babayı şimdi kırsın. Hafif gıcırtılı ama içe dolan sesiyle başlamış söylemeye "Ömrümce hep adım adım her yerde seni aradım... Ben kalbimden başka yerde inan seni bulamadım... Kenarlarda köşelerde kadehlerde şişelerde... Ben kalbimden başka yerde inan seni bulamadım..." Baba kadehini anneye kaldırmış. Gülüşmüşler. Küçük kız bu geceyi en güzel anılar kutusuna kaldırıp saklamış. Uzun zaman sonra çıkarıp yeniden anımsayacak. Elbette bunu yapacağını da henüz bilmiyor.

Şimdi...
Küçük kız şimdi büyüdü. Odasında oturuyor. Annesi ve babası sonbahar gününde bahçede oturuyor çaylarını yudumluyorlar. Yazın son günlerinin tadını çıkarmak ister gibi bir halleri var. Onların yanına gidiyor. İkisine de sarılıyor. Anne baba bu sarılmanın kaynağını bulmak istercesine yüzüne bakıyorlar. "Bir şarkı söylesene anne..." diyor sadece. Anne gülümsüyor "Eski sesim mi kaldı ki yavrum?" diyor. "Olsun yine de söyle hadi..." Anne biraz duruyor ve gülümsüyor. Kızına sevgiyle bakıyor ve onu büyütürken söylediği şarkıyı başlıyor söylemeye "Köprüler yaptırdım gelip geçmeye, çeşmeler yaptırdım suyun içmeye karam... Kavli karar ettim alıp kaçmaya boşa kostaklanma kostak değilsin karam..." Anne şarkıyı bitirip gülümsüyor "Oldu mu karam?"

Birden burnuna uzaktan bir yerden anason kokusu geliyor ve tabak çanak şıkırtısı...


Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/984366/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..