Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Cumhuriyet Bayramı'ndan Geriye Kalanlar

Cumhuriyet Bayramı'ndan Geriye Kalanlar
 

Gazete okumak, radyo dinlemek, televizyon seyretmek, toplumun kültürel seviyesini belirlemeye yarayan ölçütlerden biridir. Biz zamanında öyle öğrenmiştik.

Bugün ülkemizde hâlâ aynı kriter geçerli midir, doğrusu bilemiyorum. Tiraj ve reyting telâşı içinde basın yayın organları, insanlara bilmedikleri yeni bir şeyler öğretmekle pek uğraşmıyorlar gibi geliyor bana.

Bırakın bilgi edinmeyi, bizim medyadan, memleketimizi, toplumumuzu, insanlarımızı, geleceğimizi ilgilendiren çok önemli konularda “haber” almak bile zor.

Nerde ipe sapa gelmez magazin olayları, cinayetler, trafik kazaları vs. varsa medyada… Buna bir de siyasetin o vıcık vıcık, basit, yüzeysel “dedi ki demiş” söylemleri eklenince, memlekette ciddi olarak yapılan hiçbir iş yokmuş gibi geliyor insana…

Okuyucunun ilgisini çekecek şekilde allanıp pullanarak, hatta şekli değiştirilerek sunulan haberler, “canım bu kadarı da olmaz ki” deyip insanda sayfalar dolusu yazı yazma isteği uyandırmıyor değil...

Çoğu köşe yazarının yaptığı da maalesef bu…Sıradan her insanın hemen aklına geliveren kelimeleri yan yana dizerek yazılan yazılarla, ciddi bir gazetecilik yapılacağını sanmıyorum.

Gönül ister ki, işi “yazar”lık olan kimseler, daha farklı düşüncelerle ortaya çıkıp yol göstersinler, söyledikleriyle, yazdıklarıyla topluma öncülük etsinler.

*****

Yazının başlığını görünce sanırım çoğu insanın aklına ilk olarak Cumhurbaşkanının resepsiyonuna katılmayan generaller gelmiştir. Ya da Erzincan’da Cumhuriyet resepsiyonuna gelen türbanlıların kapıdan geri çevrilmesi veya içeride türbanlılar var diye, Adana’da arka kapıdan geri dönen komutanlar …

Bunlar o kadar önemsenip üzerinde durulacak şeyler değil. Neden derseniz, ilk defa olmuyor ki… Dolayısıyla “haber” değeri bile yok.

Cumhurbaşkanlığı köşkünde düzenlenen resepsiyona gitmek yerine, Cumhuriyet’i “halk”la birlikte kutladığını zanneden Kılıçdaroğlu’nun tavrını, sakın bu bayramın önemli olaylarından biri olarak sayacağımı zannetmeyin.

Bugüne kadar Cumhuriyet bayramlarında “halk”ı hiç akıllarına getirmeyenlerin, bu sefer soluğu Bağdat Caddesi’nde sadece halkla beraber olmak için aldıklarına inanabilmek mümkün mü?

Bir tenis maçı kadar zevkli geçmesine rağmen, Bursaspor-Fenerbahçe maçı da bana göre bu Cumhuriyet bayramının geride bıraktığı olaylardan biri değil.

Bazı şeyleri tarih elbette yazacak. Zamanı gelince neyin doğru, neyin yanlış olduğu ortaya çıkacak. Ama ne yazık ki bunun bugün bize bir faydası yok…

*****

Çocukken en az dini bayramlar kadar milli bayramları da severdim. 30 Ağustoslarda, 29 Ekimlerde Vatan caddesindeki geçit törenini seyretmekten büyük zevk alırdım.

Özellikle askerlerin bando eşliğinde yaptıkları tekvücut halindeki rap rap yürüyüşü beni heyecanlandırır, ardından geçen toplar, tanklar beni gururlandırırdı.

“Asker millet olmak” bir övünç kaynağıydı benim için. Geçmişteki zaferlerimizi, tarihteki başarılarımızı bu şekilde elde ettiğimizi düşünürdüm herhalde…

Doğrusu, yapılan konuşmalara, okunan şiirlere rağmen, “Cumhuriyet”in ne olduğunu tam olarak anladığımı söyleyemem.

*****

Zaman geçip Cumhuriyet’in ne olduğunu anladıktan sonra, senede bir gün yapılan bu törenler beni tatmin etmemeye başladı. Her bayram Cumhuriyet’e yakışır atılımlar yapmak, toplumu muasır medeniyetler seviyesine çıkaracak yatırımlarda bulunmak gerektiğini düşünmeye başladım.

Son yıllardaki gereksiz çekişmeler, incir çekirdeği doldurmayan tartışmalar, dedikodudan öteye geçmeyen sataşmalar, basit bir ilkokul müsameresi tadındaki oyunlar, sanırım herkesi, Cumhuriyet’in ne olduğunu tekrar düşünmeye, onun demokrasiyle olan ilgisini irdelemeye yöneltti.

Yıllarca Cumhuriyet’i soyut bir kavram olarak sadece bir “yönetim biçimi” olarak algılayanlar, onun “cumhur” kökünden türemiş bir kelime olduğunu, dolayısıyla anlam yüklü somut bir kavram olduğunu fark ettiler.

Hoş fark etmeyenler, fark etmek istemeyenler, ya da fark edilmesinden hoşlanmayanlar da oldu.

Ama ne zamanı durdurmak, ne yayından çıkan oku geri çevirmek mümkün.

Artık bazı şeyler eskisi gibi olmayacak.

Son 3 günlük gazeteleri tararsanız, bir Cumhuriyet Bayramı’nda olmasını istemediğiniz pek çok olayla karşılaşırsınız. Geçin hepsini bir kalemde…

Benim bu Cumhuriyet Bayramı’ndan aklımda 2 şey kalacak.

Biri, İzmit Körfez geçişi ve Gebze-Orhangazi-İzmir otoyol sözleşmesinin imzalanıp temelinin atılması… Öteki de, -hızını alamayıp biraz ileri gittiğini sonradan kendisi de itiraf eden- Oktay Ekşi’nin Hürriyet’in başyazarlığından ayrılmak zorunda kalması

Eğer ortada istifayı gerektirecek bir durum varsa, bu Hürriyet gazetesinin değil, maalesef sayın Ekşi’nin bir hatasıdır. Bana kalırsa, yılların Basın Konseyi Başkanı, yazdığı bir yazıdan dolayı istifa etmek mecburiyetinde kalıyorsa, bu görevini de bırakmalıdır.

*****

Yıllardır tekrarlanan Cumhuriyet resepsiyonları daha nice yıllar devam edecek. Ama 2010 Cumhuriyet Bayramı’nda yaşanan bu iki olay hep hatırlanacak…

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..