Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '09

 
Kategori
Siyaset
 

Cumhuriyet mitinglerinden Ergenekon'a ve yarınlarımıza dair

21 Şubat günü yazdığım 'Seçimlere 35 gün kala' adlı yazımda seçimlere 1 hafta kala yeni bir ergenekon dalgasını beklediğimi belirtmiştim. Malesef 2 haftalık bir yanılma payım oldu. Ve Türkiyem dünün ilk ışıkları ile birlikte ülkemin dört bir köşesinden gözaltılar ve aramalar haberleriyle uyandı güne. Askerler ile başlayıp gazeteciler ile devam eden Ergenekon gözaltıları bu kez bilim adamlarına ve kadınlarına kadar uzandı. Bugüne kadar ne kadar üst düzey ATATÜRKCÜ, YURTSEVER, AYDIN varsa tutuklandılar veya gözaltına alındılar şimdi sırada kimler olacak herkes merak içinde ve tabi ne zaman. Zaten üst düzey hemen hemen kimse kalmadı şimdi sıra bana göre CUMHURİYET MİTİNGLERİNE katılan ve ön sıralarda yeralan sıradan ama yürekleri aydınlık, ATATÜRKCÜ insanlara geldi.

Düne dönersek ilk haber Başkent Üniversitesi kurucusu ve Rektörü Prof.Dr. Mehmet HABERAL'ın gözaltı ve arama haberleri geldi. Eş zamanlı olarak Başkent Üniversitesi, Kanal B, Başkent Hastahanesi ile Sayın Haberal'ın evinde aramalar başladığını duyurdu haber kanalları. Ardından Rektörlükleri döneminde Türkiye gündeminde olan Malatya İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof.Dr.Fatih HİLMİOĞLU, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi eski Rektörü Prof.Dr.Ferit BERNAY, Bursa Uludağ Üniversitesi eski Rektörü Prof.Dr. Mustafa YURTKURAN ve halen Giresun Üniversitesi Rektörlüğünü yürüten Prof.Dr. Osman Metin ÖZTÜRK ile Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından ve Öğretim Üyesi Sayın Erol MANİSALI hem gözaltı hemde aramalara muhatap olan aydınlarımızdı. Bu isimlerin dışında gözaltı olmadan sadece aramaya tabi tutulan ülkemizin aydın yüzlerinden Sayın Prof.Dr.Türkan SAYLAN'da sonunda ve kendisininde belirttiği gibi şaşırmadan Ergenokan'a muhatap oldu. Asıl en önemlisi bana göre Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ile Çağdaş Eğitim Vakfının (ÇEV) aynı kapsam içinde aramalara tabi tutulması ve bazı şube Başkanlarınında gözaltına alınmaları idi.

Gözaltına alınan veya aramalara tabi tutulan kişilerin geçmişlerine baktığımızda ise TÜRKİYE'nin aydınlık yüzlerini görmemiz gerektiğidir. Öncelikle Türkan SAYLAN ve Mehmet HABERAL kendi dallarında değil ülkemin dünyanın sayılı bilim adamları ve kadınlarıdır. Türkan Saylan'ın Cüzzam hastalağı üzerine çok değerli bilimsel araştırmaları dünya litaratürüne girmiş bu dalda dünyada ender hocalardan birisi ve bu konuda 2 kitap ile yüzlerce makalesi olan aydın bir bilim insanımız. Burada seceresini yazmaya kalksam bir aylık köşe yazımı sadece onun bilimsel araştırmalarına ve üniversitelerde kurduğu bilim dallarına ayırmam gerekir. Daha ÇYDD kuruculuğuna ve bugünlere geldiğinde ÇYDD'nin neler yaptığını anlatmadan. Yoktan varedilen bir eğitim vakfı ve derneği ile günümüzde tam 60 bin evet yanlış okumadınız tam 60 bin erkekli kızlı (çoğunluğu doğu ve güneydoğudaki okutulmayan kızlarımızı okullu yapması bir mücize) öğrenciye burs olanakları sağlaması başlı başına bir olay.

Başkent Üniversitesi kurucusu ve Rektörü Prof.Dr Mehmet Haberal'a gelince kendisi dünyada ilkleri başaran bir bilim adamımızdır. Gerek böbrek gerekse Karaciğer nakillerinde dünyada ilklere imza atan bir bilimadamı. Dünyada ilk kez bir kadavradan böbrek ve karaciğer alarak canlıya nakletmiştir. Sayın Haberal'ında yayınlanmış kitapları ve dünyada yayınlanmış yüzlerce makalesi mevcuttur.

Diğer gözaltına alınan bilim adamlarımızda aynı şekilde dünyada saygın konumda olan kitapları ve yayınlanmış makaleleri olan yurtsever aydınlarımızdır.

Şimdi bu saygın insanlar ne yapmışlarda gözaltına alınmışlar ona bakalım isterseniz. Onların suçu bilim adamlıklarının yanı sıra bu ülkeyi, ATATÜRK'ü ve bu ülke insanlarını sevmeleri dışında ne yapmışlar. 2002 3 Kasım seçimleri ile ve tek başına iktidar gelen AKP hükümetinin belli bir süre sonra ATATÜRKCÜ, yurtsever ve ülkesini seven insanları kaygılandıran icraatlere imza atmaya başlamaları ile birlikte daha önce hiçbir şekilde biraraya gelmeyen ve getirilmeleride mümkün olmayan kişilerin biraraya gelmelerini sağlamasıdır. Bu insanlar 2003-2007 yılları arasında AKP hükümetinin ATATÜRK ilkelerine aykırı söylem ve eylemlerine karşı sadece belli zamanlarda biraraya gelerek fikir alışverişinde bulunmuşlar ve herhangi bir etkinlik ve eylem yapmamışlardır. Sadece kamuoyunada yansıyan düşüncelerini tartışmışlardır. O dönem Cumhurbaşkanlığında bulunan Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet SEZER, AKP hükümetinin ülkemize zarar vereceğine inandığı kanun ve kararnameler ile bir çok uygunsuz atamalarına dur demesi bu insanları bir nebze rahatlatmıştı. Ne zamanki Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet SEZER'in görev süresi dolmaya başlaması ve bundan cesaret alan AKP hükümeti Sayın Sezer'in reddettiklerini tekrar gündeme getirmesi hem bu aydınlarımızı hemde halkımızı kaygılandırmıştır. 2007 yılına gelirken ülkemizin bazı bölgelerinde küçük çaplı mitingler başlamış ancak AKP hükümeti bu mitingleri küçük çaplı ve kuru kalabalık olarak nitelendirmiştir. Özellikle Tuncay ÖZKAN ve BİZ KAÇ KİŞİYİZ platformunun öncülüğündeki bu mitinglere Antalya, Isparta, Çanakkale örnek verilebilir. Bu mitinglere katılan yurtsever insanlar haklı olarak daha kalabalık ve coşkulu miting ve eylemleri bekler olmuştur. Gözaltına alınan veya daha önce tutuklanan yurtseverlerinde önayak olması ile nihayet 14 Nisan 2007 günü TANDOĞAN'da 1, 5 milyon insanın katılımı ile TÜRKİYE'de ilk kez adı konulamayacak büyüklükte bir miting yapılmış ve AKP hükümetinin ATATÜRK karşıtı icraatlerine dur denmiştir. 14 Nisan 2007 günü sabah saatlerinde başlayan mitingi o dönem hemen hemen tamamı hükümete biat eden medya görmemezliğe gelmiş ilk baştan itibaren sadece o dönemki Kanaltürk, Cem Tv, SkyTürk, Kanal B gibi televizyonlar canlı yayınla vermişler. Ancak günün ilerleyen saatlerinde alana milyonlar yığılmaya başlayınca da tüm haber kanalları yayınlarını keserek alandan canlı yayın yapmak zorunda kalmışlardır. O gün meydanda olan Birbuçuk milyon yurtsever alana kargaşa olmadan girmiş miting boyunca tek kişinin burnu kanamadan, hırsızlık olmadan çevreye zarar vermeden başarılı bir şekilde meydandan ayrılmışlardır. Ve en önemlisi o gün meydanlardan sadece 'NE ŞERİAT NE DARBE' sloganları ile hükümeti uyaran slogan dışında yasadışı tek bir olay dahi olmamıştır.

14 NİSAN TANDOĞAN mitinginede AKP hükümetinin Başbakanı R.Tayyip Erdoğan alaylı bir şekilde yine kuru kalabalık demiş ve kendileri istese o alana daha fazla kişiyi toplayabileceklerini öne sürmüştür. Aynı şekilde hemen hemen AKP'li tüm Bakan ve milletvekilleri TANDOĞAN mitingine alaylı bir şekilde yaklaşmışlardır.

Miting tertip komitesi o gün alnının akı ile çıkmış ve AKP hükümetinin bu mitingten ders almasını beklemiş ancak aradan neredeyse iki haftaya yakın süre geçmesine rağmen ilk günkü tavrından dönmemiştir. Bunun üzerine İstanbul, Manisa ve İzmir'de de miting düzenleme kararı almış ve 29 Nisan İstanbul ÇAĞLAYAN, 5 Mayıs MANİSA, 13 Mayıs İzmir GÜNDOĞAN alanlarında miting kararı almıştır. Bu üç ilde yapılan mitingler tarihinin en kalabalık mitingleri olmuş özellikle İzmir ve İstanbul neredeyse 2'şer milyona yakın yurtseveri alanlara yığmıştır. TANDOĞAN mitinginde olduğu gibi haber kanalları mitinge kayıtsız kalsalarda yine mitinglere milyonlar geldiğini anlayınca mecburiyetten yayına girmişlerdir. Bu mitinglerde TANDOĞAN'da olduğu gibi kimsenin burnu kanamadan, kavga olmadan, kırmadan dökmeden ve yine 'NE ŞERİAT NE DARBE sloganları ile noktalanmış ve AKP hükümetine dur mesajı vermiştir.

Ve geldiğimiz noktada değişen hiçbir şey olmamış ve mitinglerin hemen sonrasında yapılan 22 Temmuz seçimleri mitinglere katılanların istediği şekilde sonuçlanmamış aksine AKP hükümeti bu seçimlerden güçlenerek çıkmıştır. Bu seçim sonuçlarını daha önce irdelediğimiz için şimdi tekrar o konulara dönmeyeceğim. İşte ne olduysa bu seçimlerden sonra başladı ve önce eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden ÖRNEK'in günlükleri orta yere saçıldı ve hemen bir ad kondu: DARBE GÜNLÜKLERİ, ardından kim olduğu ve kime hizmet ettiği (kesin bir hüküm olmadığı için yazmıyorum ama kime hizmet ettiği malum) belli olmayan Tuncay GÜNEY'in evinde ele geçirildiği öne sürülen çuvallar dolusu belgeler ortalığa döküldü. İşte ERGENEKON dediğimiz ve nerede duracağı belli olmayan davaya bu günlükler ve çuvallardan elde edilen belgeler ile başlandı.

Davanın asıl başlangıcı Tuncay Güney belgeleri ve onun emniyette verdiği (daha önce dolandırıcılıktan içeri alındığında tesadüfen bir isim söylemesi ile olayları kendi kafasına göre dizayn ederek anlatması ile başlandı) sorgu sırasında emniyetce çekilen görüntülerin deşifre edilmesi Ergenekon savcısı Zekeriya Öz'ün davasına esas teşkil ettiği günler geçtikten sonra anlaşıldı. Ve fakat MİT'te olan bu cd'lerin savcılığa eksik gönderildiği tutuklu sanık Akfırat'ın ifadesi sonrasında ortaya çıktı ve Mahkeme Başkanı bu cd'lerin tamamını MİT'ten isteyip aldıktan sonra ortaya çıktı ki Tuncay GÜNEY bu ifadeleri işkence yapılırken vermiş. Bu işkence görüntü ve sesleri açık olarak cd'lerde görülünce şimdi ne olacak denmeye başlandı. Çünkü yasalarımızda işkence altında alınan ifadeler geçerli olmamaktır. Eğer başka bir kılıf bulunmazsa bugüne kadar yapılan tüm ERGENEKON duruşmaları silbaştan olacak ve davanın seyri tamamen sanıkların lehine dönecektir. Bana göre de olması gereken o. Yani Susurluk olayı dışında kalan tüm sanıkların (henüz danıştay davası Ergenekon ile birleştirilmedi birleştirilirse bunun sanıklarıda ergenekon davasının dışında kalmalıdır) tahliye edilmeleri gerekmektedir.

2 yıla yakın süredir tutukluluk halleri süren ve iddianameleri daha bir kaç ay önce kabul edilen ve duruşmaları hala devam eden sanıklar ile diğer dalgalar ile gözaltına alınıp iddianameleri seçimlerden 4 gün önce kabul edilen tutuklu sanıkların biran önce ÖZGÜRLÜKLERİNE kavuşmaları ATATÜRKCÜLERİN VE YURTSEVERLERİN en büyük dileğidir diye düşünüyorum.

http://www.kemalistizbiz.net/

 
Toplam blog
: 16
: 360
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1958 Kars doğumluyum. İlk ve Orta okulu Ankara İncirli'de tamamladım. 1973 yılında Çankırı Astsub..