Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ocak '07

 
Kategori
Blog
 

Daha iyi bir Milliyet Blog için...

Daha iyi bir Milliyet Blog için...
 

Sanırım çoğumuz aynı fikirdeyiz. Milliyet Blog bir ihtiyacımızı karşıladığı için buradayız. Herkesin beklentisi farklı olabilir ama temelde içimizi boşaltmak, fikirlerimizi açıklamak, yazıya dökebildiklerimizi başkalarının beğenisine sunmak, onların tepkilerini görmek, paylaşmak ve bunların dolaylı bir sonucu olarak yeni yeni insanlarla tanışmak ve hatta dostluklar geliştirmek için buradayız. Bunlara tanınma, takdir görme, yazma alışkanlığını geliştirmek için burayı bir antrenman sahası olarak kullanma gibi amaçlar da eklenebilir tabii ki...

Bunlar biz blog yazarlarının hedefleri... Bu işten bir kurum olarak Milliyet gazetesinin de bir maliyet/fayda beklentisi olacaktır haliyle. Kimse sırf biz içimizi dökelim diye böyle bir işe girişmez. Sanırım onun hesabı da bir yandan okurlarına interaktif bir iletişim platformu sunarken öte yandan buranın daha fazla internet kullanıcısı tarafından ziyaret edilmesini sağlamak, böylece de reklamverenlere nitelikli ve işlevsel bir reklam mecrası olduğunu göstermektir. Yani burada blog yazarları ve Milliyet olarak son zamanların moda deyimiyle bir “kazan/kazan” formülü oluşturabiliriz. Umuyorum ve sanıyorum ki, ilerde burası kendini kendini finanse edebilen, hatta kuruma ve blog yazarlarına da para kazandırabilen bir yer haline gelecektir. Her ne kadar biz yazarların şimdilik böyle bir maddi beklentisi olmasa da... -Bir çay paramız çıksa da fena olmaz hani!-

Peki, Milliyet Blog’un şimdiki hali buna uygun değil mi? Değilse ne yapmalı? Bence eksikler var ama bu Milliyet Blog’dan çok “blog” kavramının kendisinin henüz yeterince tanınmamış, yerleşmemiş ve olgunlaşmamış olmasından kaynaklanıyor. Çoğu düzenli gazete okuru bile hâlâ “blog” deyince “blok” gibi bir şey anlıyor. Yani apartman bloku ya da voleyboldaki blok!.. Bu kavramla tanışan bizler de nasıl ve ne amaçla kullanılması gerektiğini tam olarak bilmiyoruz henüz. Günlük mü, fıkra, makale ya da haber türünden gazete yazısı mı, sohbet mi, elektronik roman ya da öykülerin yayımlanabileceği yeni bir yayıncılık türü mü, kişisel tanıtım mecrası mı, forum mu?... Bunların hangisi?

Bence tek başına hiçbiri ya da hepsi birden!.. Bu belirsizlik, yenilik ya da zenginliğin bütün belirtilerini görebiliyoruz bugün Milliyet Blog’da. Bir yandan çeşitlilik, öte yandan kategorilendirmedeki muğlaklık, blogların reddedilme gerekçeleri, benzer bloglardan birinin reddedilip bir başkasının yayımlanabilmesi vs... Ama blogun belki de asıl özelliği böyle olmasında; zaten bu özelliğinden dolayı gün geçtikçe insanların ilgisini çekmesinde... Sorun, bu kavramla tanışık olmayanlara bunu anlatabilmek ve gösterebilmekte... Blogun bu niteliği belki ilk anda klasik okur için yabancı ve yadırgatıcı gelebilir ama eminim zamanla daha çok ilgi çeken bir tür haline gelecektir. Nasıl ki bundan on - onbeş yıl önce internet, az sayıda ve sadece belli kişilerin aşina olduğu bir kavram idiyse blog da şimdilik o aşamada; ama bir - iki yıl gibi kısa bir sürede daha çok kişi tanışacaktır bu kavramla. Yani sorumuza dönersek eksikliğin bir bölümü zamanla kendiliğinden giderilecek, blog kavramı daha kolay tanımlanabilir hale gelecektir. “Göç yolda düzelir” hesabı!

Ama blogun yukarıda saydığım ayaklarından birinin çok öne çıkmamasına dikkat etmeliyiz. O da kişisel tanıtım ve reklam ayağıdır... Ben birçok blog arkadaşım gibi ta ilk andan beri en çok durumdan şikâyetçi oldum, hâlâ da öyleyim. Bazı arkadaşlarımız anasayfayı blog bombardımanına tutmaktan kendilerini alamıyorlar bir türlü! Çok görüntülenme/okunma/yorumlanma isteği ve adının öne çıkma hırsı o kadar açıkça belli oluyor ki... Elbette az çok herkes ister bunu. Ama “eşit koşullarda oynamak” diye de bir şey yok mu? Bu konuya Kerem Oğuz arkadaşımız değindi yeni bir yazısında. Bu durumdan şikayetçi olanlar şimdiye kadar hep yazar arkadaşlara seslenip kendiliklerinden bir özdenetim mekanizması geliştirmelerini beklediler ama fazla bir şey değişmedi.

Bu hırs herşeyi belirleyen unsur olarak kaldıkça burasının da gerçek amacından uzaklaşması kaçınılmaz gibi geliyor bana. Buna bir çekidüzen verilmezse bugün çok yazan arkadaşları bile solda sıfır bırakacak ne cevherler katılacaktır daha aramıza. O zaman da bugün eleştirilenler onlardan yakınmaya başlayabilir!

Özdenetim bekledik olmadı; ne yapalım? Ben bir okur olarak Milliyet’in internet sitesine girdiğim zaman aynı isimleri milliyet.com.tr’nin anasayfasındaki blog bannerlarında; blog anasayfada hem de bazen aynı anda iki - üç tane üst üste; üstteki bannerlarda; sayfamı açtığım zaman sağdaki bannerlarda; altta “diğer blog yazarlarımızdan” bölümünde ve ayrıca Milliyet haber yorumlarının bannerlerında görebiliyorum. Eğer buraya ilk kez giren biri olsam derim ki, “ha, burada blog diye bir şey var ama galiba sadece birkaç kişi yazıyor!”... Bu aşırılığın öteki olumsuzluklarına daha önce ben de değindim başka arkadaşlar da; şimdi tekrar girmeyeyim onlara. Aralıklı yazanların hiç görünmemesi, bazı arkadaşların bu duruma tepki gösterip yazmayı bırakması, blog girişi arttıkça kalitenin ister istemez düşmesi vs gibi...

Hal böyleyse bence yapılacak şudur: Bir; her yazarın günde sadece bir blogu anasayfaya girebilmeli. İki; yukarıda saydığım bannerlara girişte blog değil kişiler baz alınmalı. Yani bloglar arasında otomatik bir seçme olursa elbette haftada iki blog girenin bannerlara çıkma şansı on beş blog girenden daha az olacaktır. Ama yazar temel alınırsa her yerde aynı isimleri görmeyiz. Kişilerin çok yazması değil, onun nasıl değerlendirileceği önemli olmalı bence. Ha, isteyen günde dört değil otuz dört blog girsin isterse. Ama bunlar kendi sayfasında kalsın. Ya kendisi içlerinden birini seçip anasayfaya göndersin ya da o gün ilk girdiği blog otomatik olarak anasayfaya girsin. Bence en kestirme ve adil çözüm budur. Belki o zaman sık yazmak yerine daha nitelikli, özgün ve vurucu yazma isteği öne çıkar. Buraya giren bir ziyaretçi de daha iyi yazılarla karşılaşır böylece.

Şimdi "haber" kategorisinde yapıldığı gibi bilgi verme amaçlı bloglar için de "dağarcık", "ne nedir?" ya da başka bir isim altında ayrı bir bölüm açılabilir.

Görsellik önemli bir unsur. Blogların resimlerle desteklenmesi güzel bir uygulama. Mümkün olduğunca yazarların kendi ürünü olan resimlerin kullanması teşvik edilmeli ancak bu her zaman kolay olmuyor. O yüzden Milliyet Blog, telif sorunu olmayan, ürünleri kaynak gösterilerek serbestçe kullanılabilecek resim paylaşım siteleri konusunda yazarlara önerilerde bulunabilir.

“milliyet.com.tr” anasayfasına çıkacak bloglarda daha seçici davranılabilir. Orası için otomatik yönlendirme değil de belki bazı giriş ölçütleri belirlenebilir. Biliyorum bu ölçütü belirlemek zordur ama imkânsız değil.

Anasayfadaki “en yeni”, “en çok yorum alan”, “en çok okunan” gibi “en”lerde yer alan kişi sayısı şu anda 5... Bu sayı arttırılıp 10’a ya da daha fazlaya çıkarılabilir. Ya da tersine "yeni katılanlar" hariç bu bölüm tümden kaldırılabilir. Orası da haksız rekabeti kamçılayan unsurlardan biri çünkü.

Son olarak, yazarlara gönderilen yorum ve mesajlar içinde küfür, hakaret ve tehdit olsa bile hemen yazara iletilmeli. Denetim ve engelleme daha sonraki aşamada olmalı. Hatta “size şöyle bir mesaj geldi, görmeniz için yolluyoruz ama bunu yayına almamanızı öneririz” diye bir not düşülebilir. Yazar kendisine gönderilen bir mesaj/yorumda ne olduğunu görmeli ki gerekirse ona göre önlem de alabilsin.

Şimdilik “daha iyi bir Milliyet Blog için” aklıma gelenler bunlar. Gönderdikten sonra “şunları da yazsaydım” diyeceğimi biliyorum ama daha fazla da uzatmayayım. Tüm Milliyet Blog ailesine selamlar, sevgiler...

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..