Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ocak '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Kahkahadan boğulmak

Kahkahadan boğulmak
 

“Eğlenmek yanlış bir şey değildir. Hepimiz kumdan kaleler yaparız. Sorun, bu kalelerin içinde yaşamaya başladığımız zaman ortaya çıkar” diyor, iletişim kuramcısı Neil Postman. Böyle bir şeydir kahkahadan boğulmak...

Herşeyi magazinleştirmek, magazinleştirip sunmak neredeyse tek yöntem haline geldi kitle iletişim araçlarımızda. Artık magazin formatında sunmadığınız mesajların kitlelerce algılanması neredeyse imkânsız. Gözlerimiz ve bilincimiz öyle alıştırılmıştır artık. Magazin kültürü düşünüp yorumlamayı değil, bakıp unutmayı gerektirir; zihne değil, göze hitap eder.

Aslında magazin merakı insanın tabiatında mevcut. Bu merakın geçmişini, biraz da abartıyla Adem’le Havva’nın ilk günah öyküsüne kadar götürebiliriz. Yaradılışla ilgili o kadar derin, anlaşılması zor felsefi, dini bilgi birikiminden aklımızda kala kala yasak meyveyi yeme öyküsü kalmıştır. Yani magazine olan talep bize ve zamanımıza özgün bir eğilim olmayıp evrensel bir taleptir. Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle bu talebe yanıt vermek daha da kolaylaşmıştır.

Magazinin temel mesajı şunlardır: gör ama düşünme, kafa yorma, unut gitsin, kimsenin acısına ortak olmaya çalışma, hep izleyici olarak kal! Magazin temelde herşeyi gülerek unutmaktır. Hiçbir şeyi öğrenememek, üzerinde düşünme zahmetine katlanmamaktır. Bu bellek sıfırlama o kadar etkili olmuştur ki, artık bu yolla insanları basit bir yalanla manipüle etmek işten bile değildir. Bunun ne kadar başarılı olduğunu yaşadığımız olayları anlamlandırma, yorumlama ve tepki gösterme biçimlerimizden çıkarabiliriz. Geçen hafta sonu bazı tribünlerde açılan pankartlardan, seyircilerin rakip takıma yönelttikleri “Ermeni Malatyaspor” gibi tezahüratlardan anlayabiliriz. Bir insanda zerre kadar beyin olsa, onu bir saniyeliğine kullanabilse böyle bir şey yapabilir mi? Ama unutmayalım, 12 Eylül 1980’den beri uygulanan toplum mühendisliği çalışmaları tam da böyle bir kuşak yetiştirmeyi amaçlıyordu zaten. Düşünmeyen ama kendisine empoze edilenleri sorgulamadan uygulayan; kolayca yönlendirilebilen bir gençlik... Proje başarıya ulaştı ama o projenin getirisi kariyer yapmak için adam öldürmekten başka bir yol bilmeyen bir kuşağın yetişmesi oldu şimdilik. Acaba bundan da memnunlar mıdır toplum mühendisleri?

Magazin hayatımızda hep oldu, ama bütün hayatın magazinleşmesi televizyonla hız kazandı. Çünkü televizyon, magazin için şu ana kadar icat edilmiş en uygun araç. Evlere yerleştiği andan itibaren kendinden önceki bütün kitle iletişim araçlarını bu alanda geride bırakmıştır. Gazetenin, radyonun onunla rekabet etmesine imkân yoktur, onlar ancak televizyonu taklit etmeye çalışırlar.

Televizyon nesneleri çok değişik açılardan, gerçekte yanına yaklaşamayacağımız kadar yakın planlardan gösterebilme özelliğiyle; izleyenlerin ilgisini çekecek renkleriyle; hareketliliğiyle (bir görüntü ekranda 3, 5 saniyeden fazla sabit kalmaz!) fondaki ritmik sesleri, müzikleriyle dört dörtlük bir magazin medyası... Televizyon sizi fiziksel anlamda yormaz; izlemek için bir çaba gerektirmez; yatarak da izleyebilirsiniz, oturarak da... Onun sizden tek istediği şey zamanınızdır. Bu özellikleri nedeniyle magazinle birbirini çok iyi tamamlar. Magazinin uyuşturucu maddelerini damarlarımıza boşaltan bir enjektör; hayatın her alanında edilgen kalan izleyicilerine aslında o işleyişte önemli bir etken olduğu duygusunu yaşatan bir hayal makinesi...

Hayatın magazinleşmesi herkesin bir biçimde kazançlı çıktığı bir alışveriştir görünüşte. Biz izleyiciler, rahat koltuklarımızda, küçük bir elektrik sarfiyat dışında hiçbir bedel ödemeden eğleniriz. Televizyonlar üç-beş şöhretin özel hayatını takip etme, herkesin katılabileceği yarışmalar düzenleme gibi maliyeti düşük programlarla reyting kazanır. Reklamcılar en çok izlenen programlara reklam yerleştirip ürünleri tanıtır. Yarışmacılar sıradan kişiler olmaktan çıkıp şöhret haline gelir. Telefon şirketleri, izleyicilerin yarışmacılara SMS’le gönderdiği oylar karşılığında ücretinden para kazanır.

Sadece televizyon değil elbette, klasik medyalara ek olarak artık internet var; onun blogu var, Youtube’u var. Buralarda da en çok ilgi gören konular yine magazinle ilgili olanlar.

Bir talep oldukça ona yönelik bir arzın da olması kaçınılmazdır. Burada pek sorun da yoktur. Sorun, bütün hayatı bir magazin programı olarak algılamaya ve yansıtmaya başladığımız noktada ortaya çıkar. Şu anda yaşadığımız anormallik budur. Terslik, magazinin bu şekilde hayatın her alanını kaplamasıdır. Bir konu herşeyin ciddiyetini sıfırlayıp kendine benzetiyorsa; böylesine aşındırıcı, yok edici bir virüs taşıyorsa onu olduğu gibi kabullenmeli; kahkahadan boğulmalı mıyız? Gerçekte hayatın magazinden ibaret olmasını kim istemez ki? Her şeyin magazin medyasından yansıtıldığı biçimde kolay, acısız, ve ebedi bir karnaval olmasına kim itiraz edebilir? Magazin kültürü bunun böyle olduğunu iddia eder. İnanıp inanmamak size kalmış.

Gündelik hayatımızda çektiğimiz sıkıntılardan, çaresizliğimizden bir kaçış yolu olarak yöneliyoruz belki de magazine. Bize ait olmayan, ama içinde kaybolabileceğimiz bir hayal dünyasına geçiyoruz bir süreliğine... Ancak sonuçta bitiyor ve biz kendi çıkmazlarımızla başbaşa kalıyoruz yine.

Foto: http://www. geocities. com/artandnoveltyhut

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..