Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '16

 
Kategori
Güncel
 

Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...

Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...
 

Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...


Kişisel bazı işlerden dolayı bir süredir yazamıyordum. Ne zaman böyle olsa yazacak çok güzel konular gelir aklıma... Sinir bozucu bir durumdur bu. Kıran kırana bir çatışma yaşanır insanın içinde. Nasıl diyor uzmanları? "Yaklaşma-yaklaşma çatışması" mıydı neydi... Benim zihnimde de böyle durumlarda bu çatışma yaşanır her defasında. Fakat bu sefer pek öyle olmadı. Çünkü keyifle yazacak hiçbir şey yoktu.
 
Bu durumu Gülse BİRSEL aylar öncesinden fark etmiş. Ve Ekim 2015'te Hürriyetteki köşesinde şöyle yazmış:
 
"... Artık ülkede üzerinde espri yapacak bir şey bulmak zor. Bulsam, yazmaya utanıyorum. Belki siz de kahkaha atmaya utanacaksınız. Neşemizi, gülümsememizi çaldılar! Bu harikulade ülkenin şu son yıllardaki berbat vaziyetinde tüm emeği geçenler… Siz bizi güldürmediniz, Allah da sizi güldürmesin!"
 
Gülse BİRSEL, Türkiye'nin en iyi komedi yazarıdır bence. Buna katılmayan vardır belki. Ancak ona ait yukarıdaki satırlara katılmayan var mıdır, merak ediyorum.
 
Memlekette mütemadiyen kötü bir şeyler oluyordu. Neredeyse yazmaya fırsatım olmadığı için sevinecektim. Yine de içimde bir yerlerde azıcık da olsa iyimserlik olduğundan yazma fırsatı bulacağım Nisan ayına kadar ortalığın sakinleşeceğini ümit ediyordum. Hatta yazı konumu bile belirlemiştim. İçten içe ilk ikisini kaçırdığım üçüncüsüne katıldığım ve bu yıl 09-10 Nisan tarihlerinde Adana'da dördüncüsü düzenlenecek olan Adana Portakal Çiçeği Karnavalı'nı yazmayı planlıyordum. Fakat ne mümkün!
 
Her gün ya bir yerlerden şehit haberleri geliyor ya da beyni yıkanmış İŞİDçi, PKKlı canlı bombalar masumların canını alıyor... Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde canlı bombalar bu sefer Belçika'da ortaya çıkmıştı. Birkaç gün arayla patlayan bu bombalar âdeta terörün bütün dünyanın düşmanı olduğun ispatı aslında. Bütün bu saldırılar terörü, senin-benim diye sınıflandırmanın mümkün olmadığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Umarım Batı da bunu idrak eder, Doğu da!
 
İstiklal Caddesi'ndeki patlamanın ardından bombacının baba evinin balkonuna Türk bayrağı asılmış. Saldırganın ailesi olası baskılar için önlem almış belli ki. Küçük bir bayrakta bulmuş umudu... Gerçekten o bayrağın gölgesinde hepimize yer var. Yeter ki kıymetini bilelim...
 
Balkonda duran o küçük bayrak öyle büyüdü ki gözümde.... Nasıl anlatsam diye düşünürken bayrak şairi diye bilinen Arif Nihat ASYA'nın okuyan, dinleyen herkesin tüylerini diken diken eden Bayrak şiiri geldi aklıma. Özellikle şu bölümünü çok manidar buldum:
 
"Dalgalandığın yerde ne korku ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver!
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar!
Yurda, ay-yıldızının ışığı yeter."
 
Son olarak iki konuya daha değinmek istiyorum. Birincisi bireyler üzerinde ailenin etkisi... Gerçekten ailelerin çocuklarının hayatı üzerindeki etkisi çok büyük. Özellikle küçük yaşlarda yapacağımız yanlışlar onların bir canavar olmasına sebep oluyor. Tam da bu noktada suçun ve cezanın şahsiliği kavramı benim için tartışmaya açık oluyor. Biliyorum, pek modern bir bakış açısı değil ama bizim yetiştirdiğimiz bir çocuk dünyayı yerle bir ederken bizim de evlat acısı çekmemiz kimin yüreğini soğutur ki? Kim bilir belki de artık en azından belirli suçlarda, suçun ve cezanın şahsiliğini gözardı etmeliyiz...
 
İkinci konu ise teröristlerin elindeki silahlar, bombalar... Sahi nereden geliyor bu silahlar? Kim temin ediyor bunları? Devletler pis işlere girmese, sırf para için silah baronlarına göz yummasa ve devlet dışındaki hiçbir kişi ya da örgütte silah olmasına izin vermese.... Teröristler nasıl, ne kadar terörize edebilir ki dünyayı?
 
Toplam blog
: 103
: 409
Kayıt tarihi
: 10.09.10
 
 

Kısaca kendimi tanıtacak olursam "Evlat, eş, baba, öğretmen, yönetici, yazar ve tabii ki okur." y..