Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '11

 
Kategori
Sosyoloji
 

Davranışları kavramlara göre açıklamak ne demektir?

Davranışları kavramlara göre açıklamak ne demektir?
 

Toplumsal bir yaptırım örneği olarak; tartışmalı bir kavgadan sonra karakola götürülen bir öğrenci (Sanal ortamdan alıntıdır)


Kavram nedir?

İçinde nice anlamlar saklayan pek çok kavramla düşünürüz. Somut durumlar ya da düşüncelerin anlamlandırılması için öne sürülen soyut değerlendirmelerdir kavramlar.

Her kavram yapılan bir iş yanında, bir davranış durumu, bir düşüncenin açıklanması ya da amaçlanan bir eylemden başka gizli ya da açıktan açığa yapılan durumları anlatır. Bu kavramlar birbirlerinden türetilmiş olabileceği gibi birbirinden ayrı olarak daha güçlü anlamlar da taşıyor olabilirler. Bu tür kavramların içerdikleri söyleniş biçimleri bile ayrı bir yaptırım gücü sağlamak ister karşıdaki kişi üzerinde. Bu yüzden her bir kavramın olumlu içeriği ile olumsuz içeriği bir arada değer yargılarımızı örerler tek tek.

Kavramlar ancak kendi kültür ortamımız içinde anlam kazanır

Çoğu basma kalıp yargılarımız ile kimi davranışları ve düşünceleri anlatan kavramlar olmadan sağlıklı düşünemeyiz. Bir topluluğun maddi ve manevi bütün ilişkilerinin ve üretim biçimlerinin bileşkesi olan kültür böyle ister. Davranış, düşünüş, tavır alış, tutum, eylem, sevgi, savaş, barış, mutluluk, acı, tasa, ölüm, kutlama, doğum, iş gibi süreçler için her kültür ortamı, ortak görünseler bile ayrı ayrı içerikli kavramlar ile iç içe yaşar. Bir bütün olarak her davranış belirli anlamlar içinde karşılığını bulur.

Bir toplumun özü adını verebileceğimiz kültür bileşkeleri (örüntüleri) konuşulan dile yansıyan on binlerce kavramlar doğrultusunda kendi içinde bir bütünlük sağlamaya çalışır. Bu yüzden her bir iş ya da davranış ve düşünüş biçimi için değişik içerikli kavramlar kullanılır.

Kavramlara yüklenen anlamlar değer yargılarımızın içinde yer alır

Her bir kavram kendine özgü anlamlar içerir. Düşünmek dahil Her bir davranış da o dilde var olan ya da başka dillerden alınmış olan kavramlar yolu ile yargılanır. Böylece her bir davranış ya da düşünüş için; iyi kötü, güzel çirkin, olumlu olumsuz, gerekli gereksiz, şerefli şerefsiz, kahraman hain, yiğit alçak, yetenekli yeteneksiz, terbiyeli terbiyesiz, ahlaklı ahlaksız, soysuz, kansız, korkak gözü pek, tembel eli çabuk, haklı haksız, cesur korkak, uyuşuk tez canlı, onurlu onursuz, atılgan tembel, dilsiz çaçaron, yalan hakikat, gerçek uyduruk, mesnetsiz temelsiz gibi pek çok kavram sıralayabiliriz bir çırpıda.

Her birey çevrenin de etkisi ile öğrendikleri kavramlar içinde davranışlarına yön vermeye çalışır. Biliyoruz ki bu davranışlar kimi zaman beklenildiği gibi gelişmez. İşte bu gibi durumlarda her bir davranış biçimi için basma kalıp da olsa yukarıdaki karanlardan birisi ile duruma bir anlam katmaya çalışırız. Her bir davranış biçimini, yanı başımızdaki bir yakınımızdan bile daha değişik bir kavram ile anlamlandırdığımız durumlar da ortaya çıkabilir. Birimizin ak dediğine bir diğerimiz neden kara diyemez, değil mi?

Dilimizdeki ortak kelimelerin çeşitliliğinin nedenleri

Türk boylarının Horasan’da başlayan İslamlaşma süreci içerisinde gelişen ilişkiler çerçevesinde Türkçemiz yetmediği için atalarımız, yakın komşu hakllarından Farsça ile Hintçe’den sonra da Arapça'dan pek çok kelime ve kavram almak zorunda kalmışlardır. Ayrıca biliyoruz ki Türkler Orta Asya’da binlerce yıl boyunca Mogol, Çin ve halkları ile gelişen etkileşimlerden de pek çok kelime ve kavram almıştır. Özellikle Moğolca'dan dilimize geçen; armağan, ulus, kent, er, erdem, bayram, buz, batu, töre, gümüş, kir, üre, su, kelimeleri bunlardan yalnızca bir kaçıdır. Karşılaştırmalı olarak Türkçe ve Moğolca dilleri ile Doğu Anadolu Osmanlıcası konusunda Prof. Dr. Tuncer Gülensoy'un araştırmalarında Türkçe'de dünden bugüne kadar gelen kelime alış verişlerini görebiliyoruz.

Ayrıca Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun'un pek çok saha araştırması ile Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü de bugün yaşayan kelimelerimizin kaynaklarını belirlemek bakımından önemlidir. Prof. Dr. Ahmet Buran ile Prof. Dr. Ali Berat Alptekin'in saha araştırmaları da Türkiye'de yaşayan ağızların karşılıklı etkileşimleri konusunda ilk örnek eserlerdir.

Komşu toplumlar olmak bakımından savaş ve barış süreçleri boyunca karşılıklı olarak pek çok kelime, kavram ve atasözlerinin alınmaması mümkün değildir. Bu kapsamda Macarca Rusça, Sırpça, Bulgarca, Romence, Makedonca ve Yunanca'ya  da Hunlar, Kabarlar, Hazarlar, Altınordu ve Osmanlılar yolu ile pek çok kelime geçtiği biliniyor. Bu konuda özellikle Türk dili ve tarihi araştırmacısı Laslo Rasonyi'nin Tuna Köprüleri adlı eseri ile Dr. Musluhittin Karakurt'un yakında yayınlanacak olan Macar dil araştırmacısı  Peter Sara çevirileri ile özgün araştırmaları ilgilenenler için başlıca kaynaklardır.

Diyar-ı Rum’a hoş geldiniz

26 Ağustos 1071 Cuma günü kazanılan Malazgirt Zaferi'nden sonra Latince ile Yunanca'dan da pek çok kelime ve kavram alarak gelişen düşünce dünyamız davranış biçimlerimizin daha değişik kavramlar işe değerlendirilmesine yol açmaya başlar. 1071’den önceki Türkçe ve on dört lehçesi için kısa da olsa elimizde Kaşgarlı Mahmut’un yazmış olduğu Divan-i Lügat-it Türk vardır bildiğimiz gibi. O çağlarda bir süre Doğu Roma egemenliğinden dolayı Diyar-ı Rum olarak adlandırılan, 17 Eylül 1176 Salı günü Denizli Çivril yakınlarında bulunan Düzbel Geçidi’nde kazanılan Miryokefalon Savaşı sonundaki adlandırması ile ‘Turkia’ adlı topraklarında yaşayan  en az yetmiş iki adet yerli halk (bu konuda M.Ö. 64 ile M.S.24 arasında yaşayan Amassia’lı gezgin tarihçi ve coğrafyacı Strabon’un Coğrafya – Geographumena ya da Geographika- adlı on yedi ciltlik eserinin Anadolu bölümlerinde oldukça ayrıntılı bilgi vardır) ile kaynaşmaların başlamasıyla her davranış ve düşünüş biçimi için daha geniş açılı bir kavramlaştırma, daha sevecen, daha hoş görülü bir kültür ortamı doğar.

Bugüne kadar o çağların toplum, kültür, mimari, kentleşme, din ve dil yönlerinden araştırılması ne yazık ki yeteri kadar yapılamamıştır. Ülkemizdeki dil ya da başka dillerden dilimize geçen kelimeler ve kavramlar konusuna dönecek olursak Rahmetli Prof. Faruk Kadri Timurtaş özellikle Osmanlıca bağlamında ’bir İmparatorluk dilidir’ açıklamasını yapmıştı.

Kentlerimiz en eski çağlardan beri yazılı kaynaklarını korumaktadır

Bir kültür ortamında karşılıklı ilişkileri olduğu gibi anlatan kavramlar yanında kimi davranış için değer yargısı taşıyan kavramlar da vardır. Bir kaç ülkeyi de içine alan bir kültür çevresinde ise karşılılı olarak yüzlerce, on binlerce kavram alış verişi olur. Bu da yazılı pek çok kaynaktan başka kitabelerden mimari eserlere, şarkılardan türkülere kadar yansır. Bu açıdan gezip gördüğüm Adana, Adıyaman, Ağrı, Antakya, Diyarbakır, Elâzığ, Erzurum, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Mersin, Osmaniye ve Şanlıurfa görkemli birer kaynaktır araştırmacılar için.

Davranışların yorumlanması bakımından örnek olarak ‘şerefsiz’ kavramı ve kültür değişimi

Her bir durum için değişik içerikli anlamlar yüklenebilen bu kavramlardan biri de Arapça kökenli ‘şerefsizlik’ adını verdiğimiz kimi davranışları yapan kişi için bir tür suçlamayı da içeren ‘şerefsiz’ kavramıdır. Bilindiği gibi dilimizdeki ‘şerefsiz’ ya da ‘onursuz’ kavramı ilişkilerimizdeki bazı umulmadık ya da çirkin durumlar karşısında söylenir. ‘Şerefsiz’ olarak nitelediğimiz kişinin özünde var olası gerektiğine inandığımız ve doğruluk, dürüstlük, merhametlilik yanında hoşgörü içerikli ‘şerefli olmak’ adını verdiğimiz özelliklerden yoksun olduğunu vurgulamak isteriz.

Karşımızdaki kişiye yapmış olduğu bir davranış ya da söylemiş olduğu bir kaç söz karşısında onun yapmış olduğu davranışın ya da söylediği sözlerin yanlış olduğu, dolayısıyla bir daha böyle davranmaması gerektiği vurgulanmış olur. Bir anlamda kişinin o an için, ortak bir değere yargısı ile suçlanarak yapmış olduğu eylemden dolayı pişman olması sağlanmak istenir. Böylece aşağıda bazı davranış ve düşünüş biçimleri ile sıralamaya çalışacağımız kimi durumlar için ‘şeref’ten ya da ‘onur’dan yoksun olduğuna karar verilen(!) kişiye çoğunlukla ‘şerefsiz’ denildiğini biliyoruz.

Oysa çağımızda giderek hızlanan değişim sürecinde her bir kültür ortamı, bilindiği gibi diğer kültür çevrelerinin maddi ve manevi girdileri ile eski çağlardan gelen kimi değerleri aşındırmakta ya da onların yerine daha genel geçer ve suçlayıcı olmayan kavramlar yerleşmeye başlamaktadır. Kültür değerlerimiz bakımından Batı karşısında gerilemeye başlamış olduğumuz son iki yüz yıllık süreçte hukuk, kurumlaşma, davranış biçimleri ve değerlerin ortak bir tavırla sıkı denetimi de giderek gevşemeye başlamıştır. Bu kapsamda Batı'dan alınan hukuk kuralları yanında Selçuklu ve Osmanlı toplumlarındaki hoşgörü anlayışının genişletildiğini, onun yetmediği yerlerde ya da toplumsal ve hukki bir baskı aracı olarak İnsan Hakları içerikli daha genel geçer kurallar uygulanmaya başlanmıştır.

‘Kavram kargaşası’ değişim sürecinde kavramlar nasıl değerlendiriliyor

Bu kavramı söylerken bile kişinin konuşurken ağız, yüz ve göz hareketleri, kaşısındaki kişiden ne kadar iğrendiğini anlarız. Ortaya konulan söz konusu o davranıştan dolayı, yanı başımızdaki bir kişi, söz konusu davranışı, hiç de bizim gibi iğrenilecek bir durum olarak görmeyebilir. İşte bu durumda ‘değer yargılarımız’ ya da yaşanılan bir olayın değerlendirilmesi için bir anlam verme kavramı olarak kullandığımız ‘şerefsiz’ kavramı yerine başka bir kavram kullanmak ya da bu nitelemenizde direnmeniz gerekecektir.

Bu durumda ‘şerefsiz’ kavramını bir yana bırakarak, olan biten yanlış durum(?) ya da karşıdaki kişiye göre ‘öylesine bir durum’ için hangi kavramı kullanmak gerekecektir? Belki ortaya çıkan durum için kişiyi değil de durumu yorumlamak bakımından; ‘iğrenç’, ‘çirkin’, ‘yanlış’, ‘yapmasa daha iyi olurdu’, ‘cahillik’, ‘görgüsüzlük’, ‘eğitimsizlik’, ‘yoksulluk’, ‘affedilecek, bağışlanılacak bir durum’, ‘bir daha olmaz’, ‘suçlayıcı olmayalım’, ‘görmezden gelelim’, ‘bu sözün altından kalkamayabilirsin arkadaş’ türünden bir ya da bir kaç anlamlandırma ile sorun çözülebilir.

Bu da o süreçte yaşanılan ‘kavram kargaşası’ ya da olan biten davranışa dönük anlam verme çabası, gelişi güzel bir kavram yakıştırması olarak çıkar karşımıza.

Son elli yılda ortaya çıkan kavram bolluğu ile yaşamak

Eğer en az iki kişi bir davranış biçimi ya da ortaya atılan bazı sözler için birbiriden değişik anlamlandırmalar yapıyor ise o kültür ortamında bir dilden siyasete, bilgiden kavramlara, inançlardan geleneğe kadar büyük bir değişim yaşanıyor demektir. Bu durumu son elli yıldan bu yana ne kadar değişik biçimleri ile yaşamakta olduğumuzu az çok biliyoruz. Bu süreçte nice kavramların gelip gittiğini, nicelerinin yeniden tanımlandığını, yeni kimi kavramlar üzerinde ise ateşli tartışmalar yapıldığı günlerdeyiz. Bu arada kimi gazeteciler ile onlara öykünen kimi aydınların uyduruk bir kavramlaştırma ya da Batı dillerinden aparılarak sık sık dayatılan kimi kavramlar düşünce dünyamıza yapışan birer pıtırak gibi geliyor bana.

Özellikle Amerikan İngilizcesinden alınan: Trent, vizyon, sinerji, globalleşme, paradigma, şov, absürt, brokır, brifing, çekap, argüman, logo, kopütür, angaje olmak, angaje etmek, kontrat, almanak, anakronizm, dizayn, bienal, kekrasyon, branç, dipfriz, ankastra, deflasyon, distribütör, dupleks, tripleks, duple, duples gibi binlerce kelime bugün kimi yazılarda ve konuşmalarda olduğu kadar kimi alış veriş ortamlarındaki iş yeri adları ve malzeme adları olarak da alıcı (!) bulabilmektedir ne yazık ki.

Birisine ‘şerfesiz’ demek yargılamada ne kadar ceza getirir

Böylece geçtiğimiz yıllarda özellikle konuşma dilinde ‘şeref yoksunluğu’, ‘onursuzluk’ ya da ‘şerefsizlik’ olarak kesin kes yorumlanan durumlar, eğer işin içinde ‘siyasi bir durum’ yok ise, artık daha bir yumuşak bir niteleme ile geçiştirilebilmektedir. Bu aşamada senin adamın, benim adamım ayrımı işin içine giriyor ki gerçekte bir kişinin ‘şerefsiz’ diye nitelenmesi de bilindiği gibi yürürlükteki yasalara göre ‘kişinin şerefine’ bir saldırı olarak değerlendirildiğinden cezalandırılmaktadır. Konu ne olursa olsun karşısındaki kişiye ‘şerefsiz’ diyen sağlam bir kişi, sanırım en az üç tanığın ifadesi ile ‘üç aydan iki yıla kadar hapis cezası’ ya da yargıcın uygun göreceği ‘adlî para cezası ile’ cezalandırılması öngörülmektedir.

Şerefine düşkün olmak ya da olmamak bir toplumu ne kadar açıklayabilir?

İşte bu süreçte özellikle ‘şerefli olmak’, ‘şerefine sahip olmak’ ‘şerefini korumak’, ‘şerefine düşkün olmak’, ‘şerefli geçinmek’, ‘şerefini beş paralık etmek’, ‘şerefine helâl getirmek’ ya da ‘şerefine helâl getirmemek’ deyimleri ile daha bir anlam kazanan ‘şeref’ kavramı oldukça değişik davranış kalıplarının ‘şerefsizlik’ nitelemesi ile yorumlanmaya başlandığını görüyoruz.

Toplum bilim açısından önemli bulduğum bu kavram için kimi yorumları ‘şerefsiz kimdir’ sorusu bağlamında verilebilecek bazı karşılıkları, her kafadan bir sen gibi de olsa, kimi gözlemlerimi ve duyumlarımı burada paylaşmak istiyorum:

- Bilerek ya da sinsice yaklaşarak adam öldürenler

- Kanlı terör eylemlerinde görev alanlar

- Kanlı terör eylemlerini yönetenler

- Kanlı terör eylemlerine yardım ve yataklık yapanlar

- Kanlı terör eylemleri için ‘terör lânet’ demek istemeyenler

- Kanlı terör eylemlerini kutsal bir amaç(?) için savunanlar

- Bulundukları makamı ya da görevi kötüye kullananlar

- Hiç bir haklı yönü olmayan töre cinayeti işleyenler

- Tecavüzcüler

- Sarkıntılık yapanlar

- Eşlerini dövenler

- Kul hakkı yiyenler

- Zina yapanlar

- Fuhuşu koruyup kollayanlar

- Uyarılara rağmen gerçekleri tek yanlı olarak görenler

- Geçim sıkıntısı içinde olduğu halde sigara ve içki içenler

- Yediği kaba tükürenler

- Kâr edebilmek için her türlü yolu mübah görenler

- Verdiği sözde durmayanlar

- Parası olduğu halde borcunu ödemeyenler

- Birilerine aslı olmayan suçlamalarda bulunanlar

- İhaleye fesat karıştıranlar

- Bile bile trafik kurallarını çiğneyenler

- Kalabalık içinde küfürlü konuşanlar

- Bir kaş kişi bir olup tek kişiyi dövenler

- Çıkarı için yüzlülük yapanlar

- Gündüz külahlı gece silahlı görünerek terör eylemlerine katılanlar

- Hırsızlık yapanlar

- Dolandırıcılık yapanlar

- Evrak üzerinde değişiklik yapanlar

- İnşaatların projelerini gerektiği gibi uygulamayanlar

- İnşaatların denetimini gerektiği gibi yapmayanlar

- Kentleşme yatırımlarını siyasi ikbal için kullananlar

- Kentleşmede rantiye peşinde koşanlar

- Kentleşme alanları için eski yolları genileterek imara açanlar

- Konut teslimini bir araç alım satımı gibi görmeyenler

- İşini gerektiği gibi yapmayanlar

- Yalan söyleyenler

- Kaçak eletrik ve kaçak su kullananlar

- Orman alanlarını yakanlar

- Şişkin fatura ile haksız kazanç temin edenler

- Haraç kesenler

- Yol keserek soygun yapanlar

- Yol keserek bölücülük propagandası yapanlar

- Yol keserek adam kaçıranlar

- Rüşvet alanlar

- Rüşvet verenler

- Rüşvet yiyenler

- Fahiş fiyatla mal satanlar

- Faiz yiyenler

- Mirasçılardan mal kaçıranlar

- Kişiler arasına nifak sokanlar

- Komisyon alanlar

- Komisyon verenler

- Komisyon yiyenler

- Sınavda kopya çekenler

- Sınavda kopya çekenlere göz yumanlar

- Sınav öncesi soru satanlar

- Sınav öncesi soru satın alanlar

- Sınav sorusu alış verişlerini yargılamayanlar

- Köylerin temiz içme suyunu kesenler

- Karşısındaki kişilere tepeden bakanlar

- Düşmanla ya da BTÖ ile işbirliği yapanlar

- İşçilerinin büyük bir çoğunluğunu sigortasız çalıştıranlar

- Ayrımcılık ve bölücülük yapanlar

- Yalan yere şahitlik yapanlar

- Taksiciyi gasp edenler

- Uyuşturucu imal edenler ve satanlar

- Arana suçlulara ayrdım ve yataklık yapanlar

- Kalitesiz konut yapan müteahhitler

- Acele işi olduğunu söyleyen kişiyi uygun yerde indirmeyen sürücü

için gerektiğinde herkesin içinde (ulu orta) ve bir canlı yayında ‘şerefsiz’ diyebilir miyiz?

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..