Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Kasım '09

 
Kategori
Mizah
 

Dediğini mi, yoksa yaptığını mı yapayım?

Dediğini mi, yoksa yaptığını mı yapayım?
 

Arkadaşlarımdan gelen e-postalara bayılıyorum. Benim “Açılmadan iade” diye adlandırdığım; “.....5 kişiye gönderirsen az, 10 kişiye gönderirsen çok mutlu olacaksın, yok eğer göndermezsen 3 vakte kadar başına felaketler gelecek!” türü şeyleri artık arkadaşlarım bana yönlendirmiyor. Ya da genel bir bıkkınlık sözkonusu ki dolanımdan hemen hemen kalktı. Bilmiyorum.
Geçenlerde birkaç arkadaşımdan birden, çok hoş bir mail geldi. Anlatınca aynı tadı verebileceğimden endişeliyim. Zira aralarda yazıyı okumadan da anlayacağımız komik resimler kullanılmış. Çaresiz aynen kopyalayıp- yapıştıracağım.
“ Hanımlar !!!
Unutmayın bir toz tabakası, altındaki ahşabı korur.
Bir ev mobilyaların üzerine ‘seni seviyorum’ yazılabildiğinde gerçek bir ev olur.

Yıllardır her haftasonu, ‘aman biri çıkıp geliverirse’ diye en az 8 saatimi her şeyin mükemmel görünmesine harcıyordum. En sonunda anladım ki, hiç kimsenin çıkıp geldiği filan yok; hepsi dışarıda hayatlarını yaşayıp eğleniyorlar!
Şimdi, insanlar ziyarete geldiğinde, kendimi evimin durumunu izah etmek zorunda hissetmiyorum.
İnsanlar, benim daha çok dışarıda hayatımı yaşarken ve eğlenirken ne yaptığımla ilgililer.
Bunu hâlâ keşfedemediyseniz, lütfen tavsiyelerime kulak verin.

Hayat kısa, tadını çıkarın!

Mecbur hissediyorsanız, temizlik yapın! Ama onun yerine; bir resim yapmak, bir mektup yazmak daha iyi değil mi? Kurabiye ya da bir kek pişirmek, toprağa bir tohum ekmek…

İstemek ve gereksinim duymak arasındaki farkı keşfetmek?

Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın, ama bilin ki çok zamanınız yok. İçilecek bir kahve, yüzülecek bir nehir, tırmanılacak bir dağ, dinlenecek bir müzik, okunacak bir kitap, dedikodu yapılacak arkadaşlar, sürdürülecek bir hayat var…

Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın, ama bilin ki, dünya gözlerinizi kamaştıracak güneş var. Dışarıda; saçlarınızın arasında gezecek rüzğarlar, karlar, sizi ısıtacak yağmurlar var ve bu gün bir daha yaşanmayacak.

Mecbur hissediyorsanız temizlik yapın, ama hep aklınızda bulunsun, yaşlılık bir gün gelecek ve bu çok da hoşunuza gitmeyecek. Bir gün bu dünyadan gittiğinizde -ki hepimiz mecbur gideceğiz- geride daha çok toz bırakacağız! “

Bu bilgiyi hayatınızdaki kadınlarla paylaşım. Topladıklarınız değil, nasıl bir yaşam yaşadığınıza dair dağıtabildiklerinizdir hayat. “

Evet, işte böyle kendince bir hayat dersi veriyor. Bu e-postayı okumadan biraz önce, yerleri silmek için kovaya doldurduğum, bahar kokulu deterjanlı sıcak suya ters ters bir baktıktan sonra, benim “uzaktaki yakın arkadaşım’ dediğim – ki, aynı mail ondan da gelmişti- Zuhal Voigt’e şöyle bir cevap yazdım;

‘İşte budurrrr!

Özellikle; “ Hanımlar !!!
Unutmayın bir toz tabakası, altındaki ahşabı korur.
Bir ev mobilyaların üzerine ‘seni seviyorum’ yazılabildiğinde gerçek bir ev olur.” Bu kısmı beni çok ilgilendirdi.
Buna bayıldım.

Ancak, bizler birbirimizin her şeyine karışıyoruz. Evi bırak, sokaktaki kirlenmiş arabamızın üzerine bile, hiç tanımadıklarımız “BENİ YIKA” yazarak; arabamla empati kurup, onu dile mi getiriyor, yoksa benim ne yapmam gerektiği konusunda muzipçe uyarıyor mu? Niyetini pek de anlamıyor, bu eylemi için sadece safça bir tahmin yürütüyorum.

Unuttun mu bizim bu kaynana hâllerimizi?

Evdeki tozlu mobilyalara ‘seni seviyorum’ yazılmasını beklersek; sokaklarımız; mor gözlerle! dolanan kadınlarla dolup, taşar. Sen neden bahsediyorsun, bizim atalarımız 'Cok gezen tavuk ayağında b..la döner!" der. Burası Türkiye...
Yoksa sen bizi gözden mi çıkardın? Sevgili -uzaktaki arkadaşım- Zuhal Voigt!..

Dediğini yapsam bir türlü, yaptığını yapsam başka türlü. En iyisi, ben bildiğimi yapayım; yalapşap ortalığı şöyle bir silip, kendimi sokağa atayım. Kitap Fuarına gideceğim, dönüşte yorulmuş olacağımdan, bir tencere yemek yapmadan evden çıkmasam -can güvenliğim için- iyi olur. Yine yorulacağım ama giderken otobüste dinlenirim artık.

Herşey yarım yalamak benim hayatımda, alıştım da üstelik ben böyle yaşamaya.
Bana bu maili göndererek, yaralarımıza tuz bastığını görerek, pişman olduğunu hissediyorum.
Aldırma, alıştık biz it gibi koşturmaya.
Sevgilerimle.
Saime Eren

 
Toplam blog
: 61
: 771
Kayıt tarihi
: 18.09.08
 
 

Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul' da yaşıyorum. Emekliyim. Güncel olayları yorumlamanın yanı..