Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '06

 
Kategori
Sinema
 

Demirkubuzun 'Kader'i

Demirkubuzun 'Kader'i
 

Geçmişte kalan tozlu tarih sayfalarında dönüp baktığımızda kaç film ve kaç kitap aklınızda kalmış diye düşündünüz mü? Kaç yönetmen, kaç senaryo, kaç replik? Ve bunların kaç tanesi yerli yapım kaç tanesi yabancı. Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda gerçekten de sayıları iki elin parmağını geçmeyecek kadar az yerli film zihnimizde yer etmiş. Sinema’nın büyüsüne kapılıp işi gücü bir tarafa bırakıp yaşayanları ayrı tutarak yapıyorum tespitlerimi haliyle.

İşin doğası gereği sinema oldukça teferruatlı, bilgi birikim, eğitim, mali imkanlar ve belli bir geçmişe- deneyime sahip insan guruhunun işi gibi göründü hep gözüme. Hatta İstanbul dışına adımını atamamış olmasının yanı sıra, diğer illerin yeteneklerini de birer birer kendi himayesine alan bir sektör oldu sinema. Türk sineması kendi inişli çıkışlı tarihinde çok iyi yönetmenlere, oyunculara ve senaristlere yol açtı ise de en az bu kadroların iki üç katı kadar insanında bu sektöre çeşitli sebeplerle adapte olamadıklarını tahmin etmek o kadar zor olmasa gerek.

Ellili yılların başından itibaren her mahallede bir yazlık sinemanın olduğunu, televizyon makinasının öyle her eve girmediğini düşündüğümüzde elbette sinema adına büyük fırsatların yakalandığını düşünebiliriz. Daha sonraki yıllarda ise içine düştüğü mali darboğaz sonucu patlayan seks filmleri furyası ve akabinde türkücü filmleri furyasının iyice istila ettiği sinemamız 90’lı yılların sonundan itibaren ciddi bir hareketlilik yaşıyor. Her ne kadar medya çöplüğünün kralları tarafından görülmek istemese de kalite her zaman kendini parlatan bir elmas gibi gözümüze batıyor.

Kalitenin görece ikliminde gezinmekten çok ben yeni (pek yeni sayılamayacak ama bağışlasınlar) sinemacıların içinden en dikkat çekici olanı elbette Zeki Demirkubuz.

Ülkemizde 1980’li yıllardan sonra oluşan puslu ve şiddet sonrası toz dumanın neden olduğu sersemletici etkinin dinmeye başladığı yıllarda tüm sanat kolları kendi öz eleştirisini vermeye başladı. Siyaset, sanat, müzik, vb. bir çok aktif alan darbenin etkilerinden kurtulmaya çalışırken, kimi çevreler geçmişle hesaplaşmaya, kimi çevrelerse geçmişi bir yana bırakıp geleceğe yatırım yapmaya başladılar.

Ve işte tam da bu noktada tüm bu çevrelerin ve çerçevenin dışına itilmiş, kendini ne geçmişte suçlu- suçsuz gören nede gelecekte arayan- gören- görebilen bir kuşak yetişti. Bu kuşağın temsilcileri olan insanlar kendine en yakın gördükleri yazar, çizer ve yönetmenlerin peşinden koştular. Koşmaya devam ediyorlar. Onlardan biri hatta en önemlisi Zeki Demirkubuz.

Zeki Demirkubuz tüm filmlerinin senaryosunu ve çekimini kendisi yapıyor. Yani yönetmen sineması dediğimiz türden bir akımın temsilcisi.

İnsanın kendi iç yolculuğunda yaşadığı çaresizliklerin çareye, aşkın her şeyi yokeden yada var eden büyüsüne zamanın gerçekliğini katan bir düşünür o. Albert Camus’nün “yabancı” romanını sinemaya “Türkiyelileştirerek” aktardığı yazgı filminde yabancılaşmanın evrensel ölçütlerini tamda kültür erozyonu yaşadığımız günlerde çekti. Toplumsal belleğin yitimi, suç ve suçluluğun tanımının belki de yeniden yapılması gerektiğini hatırlattı.

İtiraf filminde ise ihanetin boyutlarını korkusuzca ve derinlemesine irdeler. Yaşamın bazen ne denli çekilmez olduğunun ve her şeye rağmen insanın varlığının sorunsal yanlarını serer ortaya. Zannımca bu filmin en dikkat çekici yönlerinden biride filmin Ankara’da çekilmiş olmasıydı.

Bekleme odası, Üçüncü sayfa ve C blok yönetmenin diğer mutlaka görülmesi gereken diğer filmleri. Ve bir şaheser Masumiyet.

Başlı başına basit bir konu gibi görünse de içine daldıkça yaşanan olayların dehşeti, gerçekliği, doğallığı karşısında hayretlere düşüyorsunuz. Bize ait olanı inkarla sakladığımız, saklarken büyüttüğümüz tüm gerçeklerin bir gün su yüzene çıkacağını varsayarak yaşamak. Aşkın diyar diyar sürüklediği esrik bedenlerde kaybolmayan masumiyet. Suçun sosyolojik çalkantısı ve varoluşun sorunsalını sert biçimde yüzümüze vurur Demirkubuz.

Şimdi yeni filmi “kader” Antalya Altın Portakal film festivalinde. Kader’de tıpkı diğer filmler gibi etkileyici ve sıkı bir filme benziyor. Masumiyet kader’in devamı olan bir film. Masumiyetteki Uğur’u Bekir’i bu filmde gençlikleriyle izleme fırsatı bulacağız.

1980 sonrası kuşaktan biri olarak beni heyecanlandıran birkaç kişiden biri Demirkubuz. Başarısını çağın yangını olan küresel kapitalizmin uzantısı olan yabancılaşan insanın cinnetine tutuğu ışıkta buluyorum. O ışığın yansımalarını derinlerde yaşayan acılarımıza yön gösteren birer klavuz olmasını temenni ederek Kader filmini bekliyorum. Heyecanla.

NOT: Zeki Demirkubuz’un bir diğer özelliği ise sinemamıza kazandırdığı genç yetenekler. Kimi az duyulan kimi ise adı hiç bilinmeyen bir çok oyuncuyu sinemamıza kazandıran yönetmen bu huyunu pek de bırakacağa benzemiyor. İşte o yeteneklerden bir kaçı.

Serdar Orçin, Ruhi Sarı, Başak Köklükaya, Fikret Kuşkan, Zuhal Gencer, Güven Kıraç, Engin Günaydın.

Not 2: Zeki Demirkubuzun yüzlerce ödülü bulunuyor.

 
Toplam blog
: 19
: 1423
Kayıt tarihi
: 18.09.06
 
 

Şu kainat beni içine aldığından beri Rodin'in heykeli gibi olmak yani düşünen adam olarak kalmak ist..