Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '10

 
Kategori
Eğitim
 

Ders Çalışma Saati

Ders Çalışma Saati
 

Her ne kadar günün belirli dilimlerinin ders çalışmaya daha uygun olduğu bilinse de -ikindiden önce ve sabah namazından sonra- bu kişiden kişiye ve kişinin o günkü durumuna göre değişiklikler gösterir. Hedefine kilitlenmiş ve programlı çalışmayı alışkanlık haline getirmiş insanların çalışma saatleri düzene girmiştir ve o saatlerde maksimum verimi alırlar. Bu yazı, ders çalışma alışkanlığı edinmemiş veya düzenli bir yaşantısı olmayan arkadaşlar için kaleme alınmıştır. Aslında nasıl ders çalışılacağını, öğrencilerin birçoğu kendilerine akıl verenlerden daha iyi bilmektedir. Ancak doğru bildiklerini bir türlü uygulayamamaktadırlar. O halde gelin birlikte nerede yanlış yaptığınıza farklı bir boyuttan bakalım... Sizin için günün en iyi saati hangi saattir, hiç düşündünüz mü? Büyüklerimiz insanın bir “Eşref Saatinin” olduğunu söylerler. Bu söz dizi film haline de getirildi. Şair tabiatlı olanlar akşam saatlerini severler.

Güneşin batışı insana tuhaf bir hüzün verir... Yemek düşkünleri için de öğle saatleri olur, eşref saatleri. Yaş ilerledikçe insanlar sabah saatlerini severler… Yalnız, insanların hayatında değil; milletle­rin hayatında da eşref saatleri vardır. O saatler gelmeyegörsün, milletler esaretten kurtulurlar; o saatler gelip çatınca ordular hari­kalar yaratırlar…


Atatürk’te olduğu gibi milletlerin eşref saatlerini büyük dâhiler keşfeder… Her insanın çalıştığında daha iyi anlayacağı bir de zorlanacağı saat vardır. Önemli olan kişinin bu saati yakalamaya çalışmasıdır. Şimdi bu saati yakalamaya çalışalım. Öğrenci okuldan eve geldi. Doğal olarak karnı aç. Gözünün önünden balıklar, dolmalar, tatlılar uçuşuyor. Öğrenci elbiselerini çıkardı, masasına oturdu ve kitabını açtı. Allaahhh! O da ne? Kitabın içi baklava börek dolu. Ders harici her şey kitapta var; fakat yazı denen bir şey görünmüyor. Ağız sulanmış; ama gördükleri bir serap. Bu durumda ders çalışılmaz. Hemen anneye bir mesaj iletilmeli: “Anne, eşref saatini yakalayamıyorum, lütfen yemeği hazırlar mısın?” Nihayet yemeğini yedin. O da ne! Kıtlıktan çıkmış gibi karnını tıka basa doldurdun. Göbeğin davul gibi şişti, nefes alman bile mümkün değil. Bu durumda dersin başına otursan ne yazar.


Düğüncüler gelmiş, karnın davul çalıyor(!) Miden bir fabrika gibi çalıştı durdu. Ancak bir saat sonra kendine geldi. Fakat eşref saati çoktaaaan kaçtı. Sabah çalışmaya niyet ettin; ancak televizyona takıldın. O dizi, şu yarışma derken guguklu saati kurdun ve çok geç yattın. Sabah acayip bir ses seni uyandırdı. Uykuyu alamadığın için saatin guguğunu kapattın, uyumaya devam ettin. Tekrar kalktığında, eşref saatin çoktaaaan uzaklaşmış oldu. Bu durumda kendine bir terapi uygulamalısın. Hazır mısın bir terapiye? Şimdi gözünü kapat ve olayı algılamaya çalış. Her insanın günü farklı geçer. Herhangi bir insanın da bütün günleri aynı geçmez. İnsan gün boyu olumlu veya olumsuz pek çok şey yaşar. Olumsuz bir gün geçirmiş olabilirsin. Beynin bütün günün yorgunluğuyla kirlenmiştir. Hafiften yorgunluk ağrısı hissediyorsun. Arkadaşınla tartışmış olabilirsin, annen en sevmediğin yemeği hazırlamış olabilir. Annen kardeşlerine bozuk atmış da olabilir. Yan komşunda sıkıntılar yine devam ediyor olabilir. Dışarıdan çocukların kahkaha sesleri geliyor, dışarıda oyun oynuyorlar. Annen, evlendirme programı açmış onu izliyor. Baban diğer televizyonda maç seyrediyor. Çok sevdiğin telefonunun kontörü bitmiş, arkadaşlarını arayamayacaksın. Sana internet yasaklandı. Vs. vs. vs. beynin iyice karıştı, ruhun bunaldı.


Bu durumda kaçmak kolay gelebilir; ama yağmurdan kaçarken doluya tutulabilirsin! Yukarıdaki saydıklarımız sadece bu güne ait değil. Keşke olmasaydı. Ancak bunlardan kaçış yok. Komşularından anti sosyal Zago internette oyun oynuyor, arkadaşın Hans dışarıda zamansız top oynuyor, arkadaşın Çağla zamansız sinemaya gidiyor. Bütün bunlara hevesleneceksin. Yani yukarıdaki gitgellerin benzerleri hep olacak, hep kulağını tırmalayacak, seni rahat bırakmayacak. Tabi sen eğer duymak istersen. Bu durumda beynin emanete verilmiş olacak. Ne yapmalısın? Şimdi Torosların Antalya mevkiinden ve nadide pınarın oluşturduğu Düden Şelalesi’nin altında bir güzel yıkanacaksın. Suyun getirdiği güzellik beyninde ne toz bırakacak ne de kir. Çiçek kokuları üzerine sinecek, tertemiz kokacaksın. Bir gül gibi açacaksın, dikenlerin hiç dikkat çekmeyecek. Zihnin dağ başındaki duru bir göl gibi olacak, her şeyi çözebilecek. Artık hiç yorgunluk hissetmeyecek, iyi düşününce de başının ağrısı kalmayacak. Bunun sonucunda: Anne bu; dizi de seyreder, evlendirme programı da. Baba bu; maç da seyreder, açık oturum da, haber de. Onlar zamanında çalıştı; unlarını eleyip, eleklerini astılar. Bana ne Zago’nun internet takıntısından, Hans’ın zamansız top oynamasından, Çağla’nın vakitsiz sinemaya gitmesinden diyeceksin. Zaten dedemle ninem sürekli tartışmayı alışkanlık haline getirdiler; benim onlar için yapabileceğim bir şey yok. Arkadaşımla okulda yaşadığım problem çok küçüktü, yarın gidip konuşur tatlıya bağlarım. Annemin yaptığı yemek hiç de fena değildi. Özenerek yaptı, ruhunu kattı yemeğe. En azından onu da bulamayanlar var. Böyle düşündüğünde içindeki şeytana zincir vurmak üzeresin; ama o, zincirciden kurtulmaya çalışan bir it gibi hala sana sesleniyor: “Şunu da yap, daha sonra çalışırsın.” Komşunun çocuğu seni davet ediyor, yeni çıkan oyunu oynamak için… Sen sakın bu çirkin şeytana kanma! Gerekli çalışmayı yaparım, eşref saatimi verimli geçiririm, beynim yorulduktan sonra oynamaya çıkarım diye düşün. Zaten komşu çocuğu da tembel bir çocuk, o sürekli bilgisayar başında. Onu istediğin zaman, bıraktığın yerde bulursun. Bu düşüncelerden sonra nihayet kitabını açtın. Ohoo! Matematik, fizik derken iyice daldın. Evet, doğru yoldasın. Farkında mısın? Bütün sesler kesildi.


Televizyon sustu, arkadaşların randevularını erteledi. Onlar da ders çalışıyor. Telefon diye bir şey yok ortada. Dışarıda kimse oynamıyor. En yakın dostun kitaplar. Emin adımlarla fen lisesi, hukuk, tıp… gibi leylana (mecnununa) adım adım yaklaşıyorsun. İşte eşref saatin, işte beyninin en iyi algıladığı saat. Bunun başka türlü izahı yok. Bunu her gün yap. “Bir işi yapamadığımız, beceremediğimiz vakit hatayı kendi­mizde arayıp, meselenin çözümünü bulmaya çalışırsak, doğru olanı yapmış oluruz. Yok, tersini yaparsak, her beceriksizliğimizi ve yanlışımızı kendimizde değil de, başkalarında aramaya kalkıp, hatalarımızı başkasına yüklemeye çalışırsak ne olur? Ne olacak, tabii ki kendi kendimizi kandırmış oluruz.” (Şevket Rado) Kalın sağlıcakla.
 
Toplam blog
: 137
: 1557
Kayıt tarihi
: 23.06.08
 
 

1963 yılı Trabzon Of doğumluyu. Emekli Öğretmenim Eğitimle ilgili konulara ilgim uzun yıllar önce..