Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Aralık '10

 
Kategori
Eğitim
 

Milliyet Blog'da Gönen mezunları

Milliyet Blog'da Gönen mezunları
 

Toplantıya katılan Gönen Mezunları


Bilindiği gibi, birbirimizle ilgili bilgilerin, toplantıların duyurulduğu, anıların yayınlandığı, Milliyet blog’da bir internet sayfamız var. Gecede söz alarak ben de bu “Isparta Gönen Mezunları” bloğu ve ilköğretmen okullarıyla ilgili bir konuşma yaptım.

Çünkü İlköğretmen okullarının, Türk eğitim tarihinde hak ettiği yeri alabilmiş olduğuna inanmıyorum. Hatta bırakın hak ettiği yerde olmayı, köy enstitüleri ile öğretmen liseleri arasında kaynayıp gitmiş diye düşünüyorum.

Köy enstitüleri her ne kadar zamanının ihtiyaçlarını karşılıma açısından güncel bir gerçeklik ise, ileri yönlü bir değişim ve dönüşüm ideolojisi ise, ilköğretmen okulları da, bu ruhun bire bir devamı gibiydi. Fakat öğretmen liselerininse, bu okullarla ne güncellik, ne gerçeklik ve ne de ideolojik olarak bir benzerliği yoktur.

Biz Gönenliliğe, okulumuza ve aldığımız eğitime bu denli önem veriyorsak, ilköğretmen okullarının iki uç kurum arasında kaynayıp gitmesine de, göz yummamız gerekir. Yani biz köy enstitüsü değiliz ama öğretmen lisesi de değiliz. İlköğretmen okulları bu ikisinin arasında, fakat köy enstitülerinin ruh ve ideolojisinde bir okuldu.

İlköğretmen okullarını tanıtmak ve hak ettiği yere oturtmak için bu bloğun kullanılması gerektiğini, bunun da burada anılarımızı yayınlamak yoluyla gerçekleşebileceğini anlattım.

Çünkü bu, söz yerine yaşama ve yaşananlara dayalı bir anlatım olacaktır. İlköğretmen okullarındaki yaşamı, verilen eğitimi, insan ve yurt sevgisine, bilim ve çağdaşlaşmaya dayalı ideolojiyi anılarımıza dayalı olarak burada anlatabilirsek eğer, ilköğretmen okulları gerçek anlamıyla ortaya çıkacaktır.

Bunun için de, daha çok anının yayınlanması ve arkadaşların bu yönde daha fazla katkıda bulunması gerektiğini, gönderilecek anıları, gönderenlerin adlarıyla yayınlayacağımı belirttim.

Arkadaşımız Prof. Dr Himmet Umunç saat ona doğru gelebildi. Gelir gelmez de mikrofon eline tutuşturularak duygularını açıklaması istendi. O da Gönen ve eğitimle ilgili düşünceleriyle, toplantıya katılmaktan duyduğu sevinci dile getirdi.

Bu arada Himmet Umunç ile de bir söyleşi yaptık. Himmet’in yaşam öyküsü ve Gönenliliğiyle beraber, özellikle dil eğitimi ve Türkçenin sorunlarını ele aldık. Bu söyleşiyi de ilerde yayınlayacağım.

Konuşmalarla bölünen müzik ve eğlence, konuşmalardan sonra devam ediyordu. Arkadaşlar özellikle Gönen’le ilgili ilginç anılarını anlatıyordu. Biraz müzik eğlence, biraz anı ve konuşma derken saat 12.00’yi geçti. Fakat kimse yatmaya gitmek istemiyordu.

Ertesi güne de, daha çok otelin lobisinde, bahçesinde ve çevresindeki Kemer sokaklarında, gruplar halinde sohbetler damgasını vurdu. Fotoğraflar çekildi. Telefon ve adresler alınıp verildi. Ve akşam yemeğinden sonra yine aynı salonda toplanıldı.

Yeni sazlar, udlar, oyunlar danslar ve aralara serpiştirilmiş anılarla başladı Cumartesi gecesi. Sami Hamamcı şiir kitabından şiirler okudu. İstanbul’dan matematik öğretmenimiz Bekir Erdem toplantımıza telefonla katıldı. Gece ilerledikçe coşku da ilerledi.

Aşık Mahsuni Şerif’in “Sarı Saçlım Mavi Gözlüm” şarkısı hep bir ağızdan söylenirken de coşku zirveye ulaştı. Bu arada yine hep birlikte söylenen, “Yolun Sonu Görünüyor” türküsüne Hidayet Karakuş tepki göstererek şunları söyledi.

“Yalnız Gönen’de değil ülkemizin bütün öğretmen okullarında, köylerimizden alarak bizim gibi köy çocuklarını okutan bu cumhuriyete, bu halka borcumuz büyük. Ben umutsuzluğu aydınlanmanın ışığını görmüş arkadaşlarıma yakıştıramam. O nedenle son toplantımızda yazgıcı bir yaklaşımla “Yolun sonu görünüyor” türküleri söylenmesine gönlüm razı olmadı. Hepimiz kalan günümüzü değil yapacağımızı, yapabileceklerimizi düşünerek bu halk için, bu ülke için yaşamaya dört elle sarılmalıyız. Bütün arkadaşlarımın bu düşünceyi anlayacaklarını biliyorum. Gönen’de aynı karavanadan yiyip aynı yatakhanelerde çocukluğumuzu yaşadığımız, aynı kırlarda aynı havayı soluduğumuz arkadaşlarımızla kardeşten ileri bir yakınlığı kurduk. Hiçbirinin yaşadıklarını yadsıyacağını, Gönen’in, Gönenlerin ekmeğine, suyuna aykırı davranacağını düşünemem. Yolumuz sonuna kadar aydınlanmanın yoludur, öyle olmalıdır. Aydınlanma için omuz omuza olmanın zamanıdır.”

Sevgili Hidayet, elbette ki senin bu düşüncelerine katılmamak olanaksızdır. Elbette ki Gönen’de aynı yaşamı paylaştığımız gibi, vatanımız ve milletimiz için daha güzel gelecek düşlerimiz de ortak paydamız. Yoksa türkü böyledir diye, felsefesini de benimsediğimiz düşünülemez.

Söylediğin gibi hepimiz de, yapabileceklerimizin en iyisini yapmayı hedefleyerek ve kalan süreye aldırmadan ilerlesek de, asıl büyük beklentimiz, senin edebiyat dünyasındaki başarılarının, şu andaki deneyim ve olgunluk döneminin de etkisiyle, çığ gibi büyüyerek, sınırları aşmasıdır. Yukarda Gönen’liliğin bir gereği olarak yazdığın satırlardaki azim ve kararlılığı, ben bu durumun bir kanıtı olarak görüyorum. Başaracağına hepimiz inanıyoruz. Ve hep birlikte ileri diyoruz.

Çünkü Gönen’de, idealizmin kalesinde, karanlıkla savaşa karşı bilenmiş, Atatürk’ü özümsemiş ve çağdaş uygarlığı hedeflemiş beyinlerin, bu yoldan geri dönmesi de, yılgınlığa düşmesi de, emekli oldum diye artık işinin bittiğini düşünmesi de olanaksızdır.

Nitekim bunun en güzel örneği de, öğretmen okulları marşı söylenirken bir kez daha net bir biçimde ortaya çıktı. Nasıl mı? Tüm salon, hepsi ayakta ve öylesine içten ve yine bir o kadar gür bir sesle söylediler ki marşı, ben 65 yıldır bu marşı hiç böylesine etkileyici biçimde dinlememiştim, hiç bu kadar etkilenmemiştim diyebilirim.

Emin olun ki, “Candan açtık cehle karşı bir savaş” diye, hep birlikte haykıran bu topluluğu görseniz, onları 65’lik emekliler değil, 18 yaşında cenge giden, gönüllü askerler olarak algılardınız.

“Ey bu yolda and içen genç arkadaş/ Öğren öğret hakkı halka gürle coş/ Durma, durma koş” derken de, halka hakkı, doğruyu güzeli, çağdaş ve bilimseli gürül gürül anlatmak, açıklamak ve içinde bulunduğu cehaletin içinden, halkı çekip almak için zapt olmaz, dayanılmaz bir arzuyu ifade ediyorlardı.

Hatta bunun için, “Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun/ Yurdum seni yüceltmeye antlar osun” diye, yemin ediyorlar ve marş, hayali bile olanaksız bir coşku içinde sürüp gidiyordu.

Otel görevlileri olanları ağzı açık hayretle izledikten sonra, “Bu salonlarda pek çok toplantılar ve eğlenceler yapılır. Fakat biz bu güne dek böyle bir coşkuya tanıklık etmedik” dediler. Gecenin saat 01.00’inde bize çorba hazırladılar.

Pazar sabahı kahvaltıyı izleyen saatlerde, toplu fotoğraf çekimleri yapıldıktan sonra vedalaşmalar başladı. Ayrılık, bu güzel ve duygusal kavuşmanın tek buruk tarafıydı.


 
Toplam blog
: 81
: 702
Kayıt tarihi
: 21.11.08
 
 

Nazmi Öner 1946 yılında Burdur’un Bucak İlçesine bağlı Seydiköy’de doğdu. Seydiköy İlkokulu v..