Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '11

 
Kategori
Siyaset
 

Dersim Katliamı... Ahmet Hakan Sordu, Hüseyin Aygün Anlattı

Dersim Katliamı... Ahmet Hakan Sordu, Hüseyin Aygün Anlattı
 

Televizyonun karşısına geçip, kendimi koltuğun üzerine bıraktığımda saat hayli ilerlemişti. Elimde kumanda, o kanal senin, bu kanal benim dolaştığım bir anda, CNN Türk ekranlarına kilitlenip kaldım Çarşamba akşamı. Bedenimdeki uyku hali, yerini pür dikkat ekrana kilitlenmiş bir ruh haline bırakıverdi. Karşımda Ahmet Hakan ve CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün…

Konu, Dersim Katliamı.

Ahmet Hakan sordu, Hüseyin Aygün anlattı. Ve ben yüreğime çöken derin bir hüzünle izlemeyi sürdürdüm programı. Bir taraftan o kanlı tarihe lanet okudum, bir taraftan o kanlı tarihi çarpıtarak yeni yetme kuşakların beyinlerini iğdiş edenlere veryansın ettim. Hüseyin Aygün’ün anlattıklarından sonra, halen o kanlı tarihe sahip çıkacak olan birileri var mıdır bu topraklarda, bilemiyorum. Hüseyin Aygün’ün anlattıklarından sonra, halen birileri “O dönemi koşullarıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor” diyebilecek midir bilemiyorum.

Bütün bir Anadolu coğrafyasını Türkleştirme, Sünnileştirme, tek tip hale getirme çabasının, bu toplumun geçmişinde ne denli ağır yaralar açtığı ortadayken… Halen bu karanlık, kanlı geçmişi kutsayacak birileri olacak mıdır?

Bundan sonrası için birilerinin susması gerekiyor. O birileri ki, yıllardır tek parti dönemine secde edenler, yıllardır o kanlı tarihin üzerine toz kondurmayanlar, yıllardır devleti kutsama yarışına girerek, her türlü kanlı katliamları, yok etme projelerini gerekçelendirecek kılıfları uyduranlar… Size zahmet olacak ama, susun artık. Zira, siz konuştukça, o kanlı tarihin mağduru olanların, tahrip olmuş ruh hallerini bir kez daha tahrip ettiğinizi bilin. Tıpkı, Gülsüm Bilgehan’ın etmiş olduğu hançer kıvamındaki laf gibi… Ne kadar da güneşi balçıkla sıvamaya kalkarsanız kalkın, yalanlarınız bir bir ortalığa dökülüp saçılıyor. Ne kadar o dönemi kutsamaya çalışırsanız çalışın, o dönem akıtılan kanların insanlık adına savunulacak bir tarafının olmadığı gerçeği bir bir suratınıza şamar gibi iniyor.

En azından susmak ve hiç konuşmamakta bir duruştur. Biliyorum, bu güne kadar inandıklarınız zamanı geldikçe yıkılıyor. Biliyorum, bu güne kadar secdeye durduğunuz ve hiç toz kondurmadığınız o biricik yalan tarihinizin kâğıt kartondan duvarları yıkılıyor ve siz her yıkılan duvarın altından çıkan gerçekle yüzleştikçe, kendi kendinize “Biz ne yapmışız?” diye soruyor olabilirsiniz…

Zordur gerçeklerle yüzleşmek. İnanç duyduğu, taptığı kalelerin çökmesi ve o çöken kale duvarlarının ardındaki gerçeklere bakmak insana zor geliyor olabilir. Ama biz bu yalanlarla büyüdük. Biz o yalanları bilerek büyürken, ruhumuzun derinliklerinde açılmış yaraların ne demek olduğunu siz bilebilir misiniz? Hiç inanmadığınız o kartondan kurulu düzenin kanlı tarihi üzerinden, o tarihe secde etmek zorunda kalmanın ne demek olduğunu bilebilir misiniz?

Bilemezsiniz…

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..