Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mart '08

 
Kategori
Güncel
 

Devlet adamı olmak var! Devlet adamı olmak var!

Geçenlerde okuduğum bir makaleden çok etkilendim bu makale, Sayın Yener Oruç tarafından "Atatürk'ün "Fikir Fedaisi" Dr. Reşit Galip" adlı eserden yararlanılarak hazırlanmış. Bende çok etkilendim sayın Oruç’un affına sığınarak böyle onurlu, ilkeli davranışların herkesin bilmeye hakkı vardır anlayışıyla bunu sizlerle paylaşmak istedim. Şimdi mevcut partilerin Genel Başkanları kim olursa olsun herhangi bir milletvekiline veya parti MYK üyesine sen yoruldun biraz dinlen dese kaç tane milletvekili benim yorulup yorulmadığıma siz karar veremezsiniz onu ancak ben bilirim diyebilir. Evet, evet… Size soruyorum. Alacağı cevap ne olurdu?

"Şaka mı yapıyorsun sen muhterem? Bu soruyu bilmeyecek ne var? Elbette şöyle bir cevap olurdu alacağı; "Emredersiniz, Sayın Genel Başkanım! Siz böyle uygun gördüğünüze göre, sanırım; yorulmuşum ben. Partimizin yönetim kurulu üyeliğinden derhal istifa ediyorum."

Haklısınız! Ben de sizin gibi düşünüyorum;"Yorulup yorulmadığımı siz mi bilirsiniz, ben mi bilirim? Dinlenme ihtiyacını duyarsam, bunu sizin söylemenize gerek kalmadan ben istifamı verir, ayrılırım görevimden. Bu görevi bana siz değil, partimizin genel kurulu verdi. Dolayısıyla görevimden ayrılıp ayrılmamaya, özgür irademle ben karar veririm ancak." diye cevap verecek bir milletvekilinin, aklını peynir ekmekle yemiş olması gerekir; değil mi?

Pekiyi, bir sorum daha olacak:

1931'de, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayındaki bir akşam yemeğinde Halkevlerinden sorumlu CHP Yönetim Kurulu Üyesi bir milletvekilinin, "lider"i Mustafa Kemal 'in yüzüne karşı;"Devrimleri korumak için sizden izin istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm." demesi üzerine Gazi'nin; "Yoruldunuz, biraz dinlenseniz iyi olacak. Buyurun, biraz istirahat edin!" diyerek sofrayı terk etmesini isteyince, o milletvekilinin cevabı ne olmuştur; dersiniz? Dikkatinizi çekiyorum. Yıl 2007 değil, 1931. Karşınızda da Erdoğan, Baykal ya da Bahçeli değil, İstiklâl Savaşı'nı kazanan ordumuzun Başkomutanı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal var. Siz biraz düşünedurun, ben bu öyküyü baştan anlatayım en iyisi mi; Bildiğiniz gibi Atatürk, akşam yemeklerine ülkenin o günkü ünlü bilginlerini, sanatçılarını, yazarlarını, komutanlarını ve devlet adamlarını davet eder, geç vakitlere kadar ülke ve dünya sorunlarını tartışırdı. 1931'in Ağustos gecelerinden birinde, Dolmabahçe Sarayı'ndaki sofrasında bulunanlardan biri de milletvekili Dr. Reşit Galip'tir. O gece Millî Eğitim Bakanı Esat Mehmet Bey, kız öğrencilerin kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun bulmadığını, bu nedenle daha kapalı giyinmelerini için bir genelge ile okullara duyuracağını söyler. Bunun üzerine Dr. Reşit Galip;"Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi! Bu bir gericiliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. Devrimlerden en önemlisi, kadınlara verilen haklardır. Başka türlü batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz. Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez!" demesi üzerine, M. Kemal'in kaşları çatılır. "Sözlerinizde hoşgörülü ve ölçülü olunuz." uyarısına karşın, Dr. Reşit Galip; "Devrimci devrimcidir. Devrimci olmayan da devrimci değildir. İnsanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Meclis'te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Millî Eğitim Bakanı yapmak hatadır." diye devam edince, Gazi'nin kaşları iyice çatılır.

Yaşlı ve deneyimli Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet, geçmişte M. Kemal'in öğretmenidir çünkü. Gazi'nin; "Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması, sence bir değer taşımıyor mu?" sorusuna Dr. R. Galip; "Kusura bakma Paşam, taşımıyor! Okuttukları içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama, kim bilir nice tutucu da çıkmıştır."cevabını verir. Mustafa Kemal; "Bu masada hocama ve bir Millî Eğitim Bakanı'na hakaret etmenize izin veremem." diye çıkışır."Bunun üzerine, herhalde Dr. R.Galip özür dileyerek susmuştur" diye düşünüyorsunuz, öyle mi? Ama yanıldınız! Aksine;"Devrimleri korumak için sizden izin istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm. Roz Nuvar'a verdiğiniz 15.000 liralık kredi mektubu da siz yaptınız diye hata olmaktan çıkmaz!" diye devam eder. Hayda! Paşa değil, Bakan değil, Meclis Başkanı değil. Sade bir milletvekili, herkesin içinde Cumhurbaşkanı' nın yüzüne karşı söylüyor bunları. Olacak şey mi?

Gazi Mustafa Kemal; "Yoruldunuz, biraz dinlenseniz iyi olacak. Buyurun, biraz istirahat edin!" diyerek, nazikçe sofrayı terk etmesini ister Dr. R. Galip'in. Herkes bu "saygısız milletvekili"nin (!) hemen kalkıp gideceğini beklerken, O; "Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak, sizin kadar benim de hakkımdır…" demesin mi? Böyle bir durumda, siz Mustafa Kemal' in yerinde olsaydınız, ne yapardınız, bilemeyeceğim, ama o büyük insan; "Öyleyse, biz kalkalım!" diyerek gerçekten sofrayı arkadaşlarıyla birlikte terk eder. Gerçek "büyük insan" odur ki, güçlüyken, güçsüzler karşısında sinirlerine hâkim olmayı bilir. 30'lu yılların ünlü liderlerinden ne Hitler yapabilmiştir bunu, ne Stalin, ne de Mussolini.

"Boş ver onları sen muhterem de, bu öykünün sonu nasıl bitmiş, onu söyle sen bize." diyorsunuz, öyle mi? "Doğal olarak, Atatürk gibi bir lider, Dr. Reşit Galip gibi bir milletvekilinin kendisini küçük düşürmesini kabul edemez. Kim bilir, bunun acısını ondan nasıl çıkarmıştır?" diye düşünüyorsunuz, değil mi?

Bakalım; Mustafa Kemal, sabah uyandığında, Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu'ndan Dr. Reşit Galip'i sorar. Bıyıkoğlu, Ankara'ya gidecek kadar borç para istediğini, bunun üzerine 25 lira verdiğini söyler. Gazi;"Bu durumda olan bir arkadaşa 25 lira mı verilir? Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydin. Adamın parası yokmuş, baksana! Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama, cesareti var" der. Birkaç ay sonra, R. Galip'in Ankara Radyosu'ndan bir konferans vereceğini duyunca, o akşam hiç kimseyi çağırmaz ve sofra kurdurmaz. Radyoyu açarak konferansı bekler. Konu: "Halkevleri ve Devrimler" dir. Der ki R. Galip;

"Devrimlerimiz, Türk milleti'nin çektiği uzun çileler sonucu elde edilen denemelerimizin fikir haline gelmiş kesin inancıdır. Her yerde, herkese ve her şeye karşı onları savunacağız. Gerekirse babalarımıza, çocuklarımıza karşı bile."

Bu sözleri duyan M. Kemal, rahatlamış olarak kalkar radyonun başından. Birkaç gün sonraki sofrasında Dr. Reşit Galip'i sağına, M.E.B. Esat Mehmet'i de soluna oturtur. Bir ara Doktor'un kulağına eğilip; "Yarın, Millî Eğitim Bakanı'sın!" diye fısıldar.

1933'teki "üniversite reformu"nu gerçekleştiren, Atatürk'ün yüzüne karşı, "Devrimleri korumak için sizden izin istemiyorum. Hatayı yapan siz olsanız, sizi de eleştiririm." diyebilen bu insandır işte! Bu olayın yaşandığı tarihten 75 yıl sonra, değil Atatürk'ü, kendi partisinin liderini bile Dr. Reşit Galip'in çeyreği kadar eleştirebilecek kaç babayiğit tanıyorsunuz siz? İşte sevgili dostlarım ilkeli olmak onurlu olmak dik durmak böyle bir şey. Günümüzde siyaset yapanlar içinde böyle Dr. Reşit galip gibi onurlu kişilikli insanlar varmı dır bilmiyorum ama toplumda korkunç bir kirlenmenin olduğu aşikar para bütün değerlerin önüne geçmiş durumda ve milletvekilerin Dr. Reşit’i örnek alması dileği ile hepinize saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

www.itpttv.com

 
Toplam blog
: 65
: 1528
Kayıt tarihi
: 08.02.08
 
 

Ben Ankara'nın Polatlı ilçesinde 1962 yılında doğdum. Tahsil hayatımı Ankara'da tamamladıktan ve ..