Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Eylül '13

 
Kategori
Siyaset
 

Devlet halkın sömürülmesine göz mü yumuyor?

Türkiye İş Bankası, 1924 yılında, ülkenin iktisadi kalkınmasında ve sanayileşmesinde öncülük etmek amacıyla kuruldu. Küçük birikimlerin bir araya getirilerek yatırıma dönüştürülmesinde ve sigortacılık alanında öncülük etti.

Etibank, maden ve enerji sektöründe yatırımlar yapılması amacıyla kurulmuş bir iktisadi devlet teşekkülüdür.

Emlak Bankası, 1926 yılında, inşaat teşebbüslerini desteklemek ve yetim hakkını korumak amacıyla kurulmuştur.

Benzer şekilde Ziraat Bankası, tarım, Denizbank, Denizcilik sektörlerinde yatırımlar yapmak için kurulmuştur. Örnekleri çoğaltabiliriz.  

Günümüzde ne yazık ki bankacılık sektörü bu asli görevlerini ve kuruluş amaçlarını ikinci plana atmış, paradan para kazanan kuruluşlar haline gelmiştir.

Bankacılık sektöründe de para kazanmanın en kolay yolu yüksek faizle kredi verilmesi olarak görülmektedir. Bankalarda tasarruf edilen küçük birikimlerin yatırıma dönüşmesi gerekirken, kredi faizi ile toplanan paraların kredi kaynağına ve yeni kredi verilecek kişilere aktarılması banka açısından hem geri dönüşü kısaltmakta hem de yüksek kar sağlamaktadır. Ancak kredilerin büyük oranda konut sektörüne ve tüketime yöneltildiği düşünülürse ülke bundan büyük zarar görmektedir. Bu şekilde ülke üretiminin gerileme nedeni daha kolay anlaşılacaktır.  

Bankacılık sektöründe halkın yaşamını ilgilendiren diğer bir konu da verilen kredilerden masraf veya diğer başlıklar altında kesilen miktarlardır. Birçok banka kredi verirken masraf veya hizmet bedeli adı altında oldukça yüklü kesintiler yapmaktadır. Bazı vatandaşlar yasal yollara başvurarak bunları geri almaktadır.   

Madem yasal yollarla geri alınabiliyor. Tüketici haklarını ve yasal yollara başvuramayacak durumda olan gariban vatandaşları korumak için devletimiz neden bu kesintilerin yapılmasını kökten yasaklamıyor? Vatandaşın yasal yollara başvurması ayrıca büyük külfet oluşturuyor. Mahkemeler lüzumsuz yere dava dosyalarıyla doluyor.

Özellikle konut ve taşıt kredilerinde; konut ve taşıta zaten rehin koymuş olan banka, zorunlu olmamasına karşı, konut ve taşıt için ayrıca sigorta ve hayat sigortasının yapılmasını mecbur tutuyor. Oysa devlet zaten alınan konut ve taşıt için sigorta yapılmasını zorunlu tutmuştur.  

Bu durumda krediyle konut veya taşıt alan kişi aynı ürüne en az dört sigorta yaptırmak zorunda kalıyor. Alınan ürüne konulan rehin banka için zaten başlı başına garanti demektir.  Diğer sigortalar ise sadece banka için ‘avanta’ denilebilir. Devlet ne yazık ki vatandaşın bu şekilde soyulmasına sessiz kalıyor.

Gerçekte günlük hayatımızda zorunlu olmamasına rağmen, mecbur bırakılarak ödenilen onlarca sigorta, özellikle dar gelirliler için yük olmaya başlamıştır. Sigortacılık sistemi de neredeyse bankacılık sektöründe olduğu gibi devletin yardımıyla bir nevi halkın sömürülmesi durumuna gelmiştir.  

Oysa tüm sigortaların kaldırılarak kişinin doğumuyla başlatılacak bir hayat sigortası, çalışırken ödenen SGK primlerini, konut alınırken yapılan hayat sigortasını, DASK’ı, mesleki zorunluluk sigortasını, seyahate giderken ödenen seyahat sigortasını ve daha birçok sigortayı tek başına karşılayacak nitelikte ve çok daha ucuz primlerle bütün bu ihtiyaçları karşılayabilir ve vatandaşı büyük bir külfetten kurtarabilir.

Ülkemizde bir kısım büyük sermaye sahibinin ve devleti yönetiminde yer almış bazı kişilerin böyle bir uygulamayla, kaba tabirle ‘kıyak’ kazançları kesileceği için bunu istemeyecekleri aşikardır.

Halkın devlet için çalıştığı değil, devletin halkın rahat ve huzuru için çalıştığı güzel günleri görmek dileğiyle. 

 
Toplam blog
: 106
: 597
Kayıt tarihi
: 13.02.09
 
 

1953 Denizli doğumlu, evli ve iki çocuk babası. Doktor dişhekimi, şimdiye kadar yayınlanmış yedi ..