Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Şubat '07

 
Kategori
Spor Eğitimi
 

Devşirme sporculardan ne mutlu Türküm diyene

Devşirme sporculardan ne mutlu Türküm diyene
 

Yıllardır Türk Spor politikası hep tartışılır. Neden iyi bir sporcu potansiyelimiz yoktur, sorusu bile sorulmaz. Çünkü böyle bir soruyu sorabilmek için, iyi bir spor potansiyeli nedir sorusunun önce kendi kendine sorulması lazımdır. Bugüne kadar hamasi laflardan öteye geçmeyen eylemler, insanlara, politikacılara ve spor kurumuyla ilgili hiç kimseye böyle bir soruyu düşündürtmemiştir. Hoş, arada sırada böyle şeyler gündeme gelir, ama biz bunlara hamasi laflar diyoruz. Eyleme geçmeyen ve uzun vadeli bir program hiçbir zaman uygulanmamıştır. Beş yıllık kalkınma planlarında bile yazılan programlar, siyasi istikrarsızlık veya akla gelebilecek her türlü aksaklıkla uygulanamıyorsa, ince vecize fıkralara konu olabilecek ‘burası Türkiye’ benzetmesinin hemen her şeyde geçerli olabildiği bir anlayış artık normal kabul ediliyorsa, hamasi lafların da öneminin olmaması olağan hale gelmektedir. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkenin denizcilikle ilgili bir Bakanlığı’nın olmayışı, bu işlerin sadece Müsteşarlık seviyesinde sürdürülmesi nasıl yeter şart ise, su sporları ile ilgili sporcu sayımız da yeterli görülmektedir anlaşılan. İyi bir alt yapı seçiminin olmayışı, çok çeşitli branşlara yönlendirmelerin olmayışı, insanların aklına gelip de şöyle veya böyle yönlenmek istediği branşlara yönelebilmesi, her zaman tesadüflere kalmıştır. Arada sırada çıkan tek tük madalyalı sporcularımız, ülke nüfusu ve bu nüfusa oranlı sporcu sayımızın varlığıyla karşılaştırıldığında, sporda başarılı ülkelere göre, her zaman en alt seviyelerdedir. Yaz Olimpiyatlarını evimizde televizyondan seyrederken, bırakın kurallarını bilmeyi, böyle bir spor branşının varlığından bile haberdar olmayışımız vatandaşın ayıbı mıdır? Örneğin, havuzdaki çeşitli yüzme mesafelerinin ve tekniklerinin (serbest, sırt üstü, kelebek, kurbağalama) yarıştırıldığı branşların, su topunun, tramplen atlamanın, su üzerindeki eşli senkronize yarışmasının, yelkenin ve kürek’in dışında; Türk vatandaşı su sporlarının hangilerini bilir? Adını bile ilk seferde tekrarlayamayacağımız veya yanımızda kim varsa ‘ne branşıymış bu’ diye sorduğumuz sporları; iklim ve coğrafi şartlarımız bu spor branşlarının yapılmasına uygun olduğu halde yapamayışımız, tanıyamayışımız nedendir? Bunu sorgulayan bir sistem var mıdır? Hadi bunları geçtik, çok bilinen branşlarda bile neden ülkemiz sporcuları yeterli değildir? Bu branşlarda neden başarısızız? Veya neden bu branşlarda son zamanlarda moda olan devşirme sporculara yöneliyoruz? Demek ki aklımıza geliyor, ama çözümü devşirme sporcularda arıyoruz.

Burada devşirme sporcular konusuna ayrı bir parantez açmak gerekiyor.

‘Efendim bu kötü bir şey değil, Dünya da bunu yapıyor’ lafı, kendimizi kandırmacadır. Kendimizi tatmin etmektir. Yaptığımız işe kılıf bulmaktır. ‘Efendim Fransa’nın onbir futbolcusu da aslen Fransız değildir’, savunması temelde yanlıştır. Ülkemiz, Osmanlı’dan beri başka ülkelerden göç alan veya başka ülkeler üzerinde sömürgecilik uygulayan bir ülke olmamıştır. Irk olarak zenci bir kökümüz olmamasına rağmen, zenci atletimiz ve futbolcularımız olmuştur. Türkçeyi konuşamayan veya ulusal marşımızı bile bilmeyen milli takım sporcularımız olmuştur. ‘Ulusal sporcumuz Peng Fei Jiang, masa tenisinde Avrupa en iyi 12’ler mücadelesinde Avrupa ikincisi olmuştur’ haberi bizi sevindirmeli mi, sevindirmemeli midir? Adını bile söylemekte zorlandığımız, tipini gördüğümüzde ise aslen Çin’li olduğu çekik gözünden hemen anlaşılan sporcuya, ‘bizimdir’ nasıl diyebiliyoruz? Buna sevinmeli miyiz, utanmalı mıyız? Ama şimdi geçerli akçe, sevinmektir, gurur duymaktır. Ulusal Marşımız çalınırken marşımızı bilmediği için ağzını bile kıpırdatamayan sporcumuzla gurur duymalıyız. Hoş, bir vakit sonra bu marşımızı öğrense veya ezberlese de yine aynı düşünürüz. Önemli olan, bu sporculara bizim ne kadar emek verdiğimiz ve yetişmesinde ne kadar katkıda bulunduğumuzdur. Hadi onu da geçtik, adı geçen devşirme sporcular kaç yıldır Türkiye’dedir veya kaç zaman önce Türkiye’ye gelmişlerdir? Bir göbek mi, iki göbek mi, kaç göbek öncedir Türkiye’dedirler? Anası, atası hangi zamanda Türkiye’ye göç etmiştir de bu sporcular ne zamandan beridir Türkiye’de yaşamaktadırlar? Karşılıklı menfaatler, yabancı sporcuları bir anda Türk yapıvermiştir.

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde Dünya çapında bir yüzücü çıkaramıyorsak, taa Etyopya’dan atlet ithal ediyorsak, o çok bilinen ve oynanan futbolumuza Brezilya’dan ulusal takımımıza futbolcu dahil ediyorsak; ‘vay halimize’ diyen insan sayımız azsa; haydi hep beraber söyleyelim:

‘Ne Mutlu Türküm Diyene'.

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..