Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mayıs '08

 
Kategori
İnançlar
 

Din ahlak üretir mi?

Din ahlak üretir mi?
 

Hüseyin Üzmez'e ait bir kitabın kapağı


Nisan ayının son haftasında Katolik Dünyasının lideri olan Papa Amerika Birleşik Devletlerini ziyaret etti. Ziyaretin en büyük gerekçelerinden birisi neydi biliyor musunuz? Amerikan Katolik Kilisesinde ortaya çıkan çocuklara taciz skandalı nedeniyle Kilisenin yıpranan itibarını yeniden kazandırmak.

ABD’de 2000’li yılların başından beridir, birçok Katolik papaz sübyancılıkla suçlandı. Çocukların ve ailelerinin açtıkları davalar sonucunda, Amerikan Katolik Kilisesi şu ana kadar 2 milyar dolara yakın tazminat ödemek zorunda kaldı. Çocuk tecavüzünden kaynaklı toplam açılan dava sayısı da 14.000 civarında.

İngiliz Yayın Kurumu BBC’nin Panorama programında, 2006 yılında yayınlanan “Seks, Suç ve Vatikan” adlı belgesel, Hıristiyan din kurumunda yaşanan ahlak dışı gelişmelerin münferit olma halini oldukça aştığını gösteriyordu. Papa’nın başkanlık ettiği Vatikan’da eşcinsel papaz haberleri ile batı medyasında sık sık yer alıyor.

Hıristiyan dünyasının en muhafazakâr toplumu Amerikan toplumudur ama dünyada en fazla tecavüzün işlendiği (ABD’de her doksan saniyede bir kadın tecavüze uğramaktadır), dünya üzerinde suç oranının en yüksek olduğu ülkede (ABD’de her 138 kişiden birisi hapishanededir) yine aynı ülkedir.

Mart ayı içinde de, İran’da Tahran Emniyet Müdürü, genelev olarak çalıştırılan bir evde, 6 kadınla birlikte yakalandığı açıklanmıştı. Gerçi İran’ın resmi kaynakları olaydan hiç bahsetmedi ama Emniyet Müdürünün görevden alındığı ve şu an hapiste olduğu doğrulandı. Emniyet Müdürü 4 yıl önce "Tahran'ı İslam devrimindeki temiz ve ahlaklı günlerine döndürmek" parolasıyla göreve başlamıştı.

Aynı ülkenin Medeni kanunu’nun 1210. Maddesi uyarınca 9 yaşındaki bir kız (bu yaş bizim takvimimizle 8 yaş 9 aya tekabül eder) artık kadındır ve evlilik için hazırdır. Aynı kanun “geçici evlilik” denilen gizli fuhuşa da geçit vermektedir. Bu nedenle İran din adamları olan mollaların, 10’lu yaşlardaki kızlarla evli olmalarına sıklıkla rastlanıyor. İran basınından yansıyan haberlere göre ülkede çocuk yaştaki kızların intiharına çok sık rastlanıyor. Ayrıca ülkede “ahlak evleri” adı ile geçici evlilik sistemi ile çalışan genelevlerin oldukça fazla sayıda olduğu biliniyor.

Bilindiği üzere ülkemizde yaşanan en son olayda, bu ülkenin dini rengini en fazla ve radikal bir şekilde ortaya koyan yayın organı olan Vakit Gazetesinin bir yazarı, 14 yaşında bir kıza tacizde bulunma suçu ile şu an cezaevinde.

Dün Vakit Gazetesi bir açıklama yaptı ve “ahlaksızlar bize ahlak dersi veremezler” dedi.

Aslında bu yoruma verilecek yanıt bu yazımında konusudur;

Eğer ki bir yayın organı tüm yayın politikasını kendi dini tercihleri üzerinden belirliyorsa, kendisini sürekli ahlaklı ilan ediyor, başkalarını da (dindarlığını beğenmedikleri toplum kesimlerini) sürekli ahlaksız olarak yargılıyorsa; bu durumun üzerine yayın organının yazarlarından birisi ile ilgili böylesi bir olay ortaya çıkıyorsa, bir kısım dindarında “ahlaksızlardan” ciddi ciddi ahlak dersi alması gerekiyor demektir.

Bu konu, bir grubun içindeki bir bireyin hatasının tüm gruba mal edilemeyeceği gerçeği kapsamına ne yazık ki girmez. Eğer ki, söz konusun hata, grubun üstlendiği misyona ters bir örnek ise, kendi üyelerine misyonlarını benimsetememiş bir grup elbette tartışılır olur. Örneğin bu ülkede ağaç dikim kampanyalarının en büyük üstlenicisi olan TEMA Vakfının bir üyesinin, Golf Sahası yapmak için ağaç katliamına giriştiği ortaya çıkarsa sizlerin TEMA Vakfına dair güveniniz sarsılmaz mı? (buna benzer örneklere de rastlanmıyor değil)

Bu durumda diğer yayın organlarını çıplak kadın resimleri yayınlayarak toplumun ahlakını bozmakla suçlayan, toplumun dini değerlerinden uzaklaştırılarak ahlaklığın zayıflatıldığını iddia eden bir zihniyetten, bu tarz bir örnek çıkarsa, biz “ahlaksızların” eleştiri yapmaya fazlası ile hakkı olduğunu düşünüyorum.

Bu örnekler dinin ahlak üretmek noktasında çok fazla bir işlevi olmadığını gösteriyor. Bunu Müslümanlık ya da Hıristiyanlık olarak ayırmanın da çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Dinin elbette kendince üretmeye çalıştığı bir ahlak kavramı var ama bu kavramı korku üzerinden var etmeye çalışıyor. Ve elbette tüm korkutma ile sakındırma politikası bir noktaya kadar işlev görüyor. Yasak tespit edilebildiği zaman geçerlidir. Tespit edilmeyen yasak dünyanın en büyük zevk kaynağı olarak insan yaşamının heyecan unsurunu oluşturuyor.

Ayrıca insan zihni, din üzerinden de, meşru ile yasal olan arasında ciddi ayrım yaratabiliyor. Örneğin, imam nikâhı ya da geçici evlilik yöntemleri, kitaba uydurulmaya çalışılan olan ama aslen meşru olmayan, köylü kurnazlığı ile toplum yaşamında etkin kılınmaya çalışılan, "yasal" araçlara dönüştürülüyor.

Bu noktada, insan yaşamında etiğin kaynağını, kutsalda değil, insanı insanlaştırma sürecinin parçaları olan sevgi, saygı, güven, özgürlük, bilgi, adalet, dürüstlük, yardımlaşma gibi değerler sisteminde aramak gerekiyor. Din bu değerler sisteminin yaratıcısı değil, bu değerler sistemi üzerinden doğru ve insan ve topluma ulaşmak için öngörülmüş bir yöntemdir. Tek geçerli yöntem olduğu da hiçbir zaman ispatlanamamıştır.

Yayın politikasında, sevgi, saygı, hoşgörü, anlayış barındırmayan bir gazetenin ve üyelerinin, istediği kadar dini kimliğe sahip olursa olsun ahlakla sıkı bir bağ kuramayacağı ortada değil mi?

Aynı şey, Vatikan Kilisesi veya herhangi bir muhafazakâr toplum içinde böyle.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..