Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '17

 
Kategori
Felsefe
 

Din-Felsefe ve Akıl-Vahiy: İbn Haldun

Din-Felsefe ve Akıl-Vahiy: İbn Haldun
 

"Mağlûp daima gâlibi taklît etmeye düşkündür"


Din ve felsefeyi iki ayrı alan olarak görüp, bunların birbirine karışmadan beraber yaşayabileceğini düşünen İbn-i Haldun'un bu tespiti dini düşünceyi esas alanlar için bir sıkıntı arzeder. Ya da şöyle söyleyeyim; kadim zamanlardan bu yana süregelen din ve felsefe/vahiy ve akıl tartışmasında; bu iki alanın birbirinden ayrı olduğunu söylemek bu sorun ya da çatışma hesabına bir çözüm değildir. İki ayrı alanın bir arada olabileceğini söylemek; akıl ve vahyin konusu ve maksadının bariz farklılaşmasını gerektirir. Ki bu bence imkansızdır.
 
Bilimsel yoldan elde ettiğimiz pozitif gerçeklik, dinin normatif gerçekliği ile çatışınca ne yapılacaktır? Din ve bilimi birbirinden ayırdığımızda, bu iki alanın birbirine hiç değmediğini düşündüğümüzde çatışma imkansızdır. Ama bugün biz bu çatışmaları çok açık görüyoruz. Bu çatışmalar, din ve bilimin farklı alanlarda yürüdüğü düşüncesinde öylece kalmalıdır. Bu durumda çatışmanın çözülmesi ne gerekli ne de mümkündür; eğer bir çözümü varsa...
 
Haldun'un mağlubun galibi taklit edeceği sözü, bu çatışma için bir örnek teşkil eder. Umran ilmi ya da bugünkü deyişimizle sosyoloji ya da tarih ilimleri içinde yapılan bu tespit bugün dahi geçerliliğini koruyor. Dini ilimlerin dışından yapılmış bu tespit din ile de çatışıyor. Hadis-i Şerif'te bir kavme benzeyenin onlardan olacağı söyleniyor. Modern zamanların galibi Hıristiyan-Avrupa'yı müslümanların taklit etmesini yasaklayan bu dinî ilkeye rağmen, müslümanların hıristiyanları taklit ettiği de bir gerçektir. 
 
Taklit ettiğini tespit eden bir bilim adamı, bu gerçeğin dini alanda bir yasaklanmış olduğunu görünce ne yapması gerekecektir? Eğer inançsızsa sıkıntı yok. Ama İbn-i Haldun gibi inançlı biriyse, bu tespiti olduğu yerde bırakacak bilecek midir? Din farklı, bilim ya da felsefe farklı deyip işin içinden çıkmış olabilecek midir?
 
Haldun'un umrân bilimi içinde yaptığı tespit, dini düşünceden ya da normatiflikten bağımsızdır, pozitif ve bilimseldir. Düşünür bu açıdan tutarlıdır. Ama tam da burada felsefeyi, dini bilimlerin içine sokmakla itham ettiği Fârâbî ve İbn Sînâ gibi filozofların gerisine düşüyor bence. Bu filozoflar, felsefe ve din alanları arasına sınır çekmeyerek, aklın bu iki alanda müessir olabileceğini düşündüler. Akıl, bilim, felsefe alanından -pozitif olsun normatif olsun- ortaya konulan tespitlerin dini düşünceyle çatışmayacağından emindiler ve ortaya çıktığı düşünülen çatışmaları kendi felsefi kuramları içerisinde çözdüler. Belki filozofların çözümleri yetersizdi, belki dini düşüncenin dışına çıktılar... Bu iddiaların haklı ya da haksız olduğu tartışmasına girmek bahsettiğimiz konu açısından lüzumsuzdur.
 
Filozoflar, Haldun'dan farklı olarak iki alanı birbirinden tamamen ayırmadılar. Aklın tespitlerinin vahyin huzurunda; vahyin emirlerinin aklın süzgecinde karşılıklı olarak birbirini tamamlanacağına inanmışlardı ve bu inançlarını ortaya koydukları teorileri ile temellendirmişlerdi. Filozofları ve onların felsefelerini Eş'âri kelamı ile -din lehine ! ?-hiç ettiklerini sanan İbn Haldun gibi düşünürlerin kendi yaptıkları ilmi faaliyetlerin -din lehine ! ?- açmazlarını görememesi tuhaftır. 
***
Velhasıl, umrân biliminde kalan bu tespitin dinî bilimler adına ne ifade ettiği askıdadır. Gittikçe popülerleşen bu sözü her gördüğümde aklıma gelen bu tespitin dini düşünce açısından hesabının verilmemiş olmasıdır. 
 
 
Toplam blog
: 60
: 348
Kayıt tarihi
: 07.09.16
 
 

SBF-Mülkiye mezunu, TCDD'de Memur. ..