Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '17

 
Kategori
Felsefe
 

Bilen demez, diyen bilmez

Bilen demez, diyen bilmez
 

Öyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedir/ben kimem sâki olan kimdir mey-i sahbâ nedir

[ öyle kaybettim ki kendimi aşk içkisiyle, anlamıyorum dünya nedir? ben kimim, saki olan kimdir ve içki kadehi nedir?]

I. Dile-gelmeyeni, dil ile işaret etmek isteyen, dilde mecburen çelişir.

(Dildeki) çelişki, (dildeki) anlamdan üstündür. Anlam, sadece "mümkün bir olguyu belirler." Etkinlik olarak felsefe mecburen çelişkilidir, çünkü kendini yok etmek üzere yola çıkmıştır. Ama buradaki, etkinlik olarak felsefedeki çelişki, mütevazidir; gösterir, anlatmaz. Öğreti olarak felsefe, anlatmak ister, ki bence bu çelişkiden kötüdür; bulanık, anlaşılmaz hatta yer yer iki yüzlüdür.

(Belirtilmeyen tüm tırnak içi ifadeler Wittgenstein'a aittir.)

II. "Düşünme , bak!" diyordu bir yerde Wittgenstein. Kendisi düşünmüyor muydu? Evet, düşünüyordu ama düşünmeyi bitirip bakabilmek için. "Darbeler, çivinin ne denli kafasına vurulmuşsa." Çekiçle felsefe yapan çiviyi duvara tam olarak yerleştirmeli.

III. Düşündüğümüzde dilin(gramerin, mantığın) sınırlamalarına hapsoluruz. Ama Wittgenstein kitap da yazdı, dilin sınırlamalarına kendisi de takılmış olmadı mı?

"Benim tümcelerim şu yolla açımlayıcıdır ki , beni anlayan, sonunda bunların saçma olduklarını görür ?onlarla-onlara tırmanarak- onların üstüne çıktığında (Sanki üstüne tırmandıktan sonra merdiveni devirip yıkması gerekir). Bu tümceleri aşması gerekir, o zaman dünyayı doğru görür."

Çelişkili değil mi bu ifade/görüş? Evet ama garip bir şekilde ifadenin kendisi de bunu inkar etmiyor. Söylemekten ve anlatmaktan vazgeçiyor, bakmaya davet ediyor; çiviyi duvara düzlediğini iddia ediyor.

IV. Anlam? Hep öğreti arıyoruz. Sıkıntının kendisi bu. Oysa "dünyanın anlamı, dünyanın dışında bulunur." " Yaşamın (anlamı) sorunu, bu sorunun ortadan kalkmasında görülür." Yaşama dair sorular bittiğinde yaşamın anlamına bakıyorsun demek bu.

Hemen burada Nietzsche'ye bir parantez açalım:

["Gerçekten de hayatın anlamı olmasaydı, ve ben anlamsızı seçmek zorunda olsaydım, bence de en seçilesi anlamsızlık bu olurdu." Bir yerde de şöyle der filozof ".olgun insan yaşamın amacını sorgulamaz, yaşar öylece."]

Neden bilgeler öylece yaşar, öylece susar da bakar; sen de öyle yap: düşünme, bak!

V. Yanlış soruların nedeni dili dikkate almamaktan kaynaklanır. Anlamı dilde aramak hatasıdır bu. Dilde anlam aramak yerine, dilin neyi temsil ettiğine bakmalıyız oysa: "Bir önermenin şu ya da bu anlama geldiğini söylemek yerine bu önermenin şu ya da bu olgusal durumu temsil ettiği söylenebilir."

Dilimizin mantıksal yapısı kendisini dünyaya dayatmış ve bu dayatmayla ortaya çıkan gerçekliği tartışıyoruz, buna da bilim diyoruz. Dünya, dilimizdeki/bilgimizdeki gibi dümdüz bir dünya mıdır?

"Bütün çağdaş dünya görüşünün temelinde, sözümona doğa yasalarının, doğadaki görünüşlerinin açıklamaları olduğu yanılgısı yatmaktadır."

Kant'ın şu sözünün başka bir şekilde dile getirilmesi gibi sanki: "Transandantal bilgiyi, nesnelerin kendileriyle değil, a priori olanaklı olduğu ölçüde nesneyi bilme tarzımızla ilgili olan bilgi olarak adlandırıyorum."

Aynı sınır; transandantal sınır ya da bilgi. Şey, doğada öyle kendi halinde(Ding an sich) duran ve kavranamayan. Görünüş, idrakin imkanıyla, bilgi olarak tesis edilen. Şey, nesne veya olgu değildir. Kendinde-şeyin zihinsel tasarımına nesne denir.
Ne diyordu bunun için Wittgenstein: "Dünya olguların toplamıdır, şeylerin değil."

VI. Wittgenstein'ın bu felsefesi irfan geleneğinin temelidir. Anlam, dilin gramer yapısı ile mantığın örtüştüğü yerde değil, bunların ortadan kalktığı zaman insanın yaşadığı vecd deneyimindedir. Yunus Emre'nin dediği türden bir hayranlık ve şaşkınlıktır bu: "

Hak bir gönül verdi bana, /Ha demeden hayran olur." Ya da Heidegger'in bahsettiği aletheia durumu. Anlamın (ya da mânânın), dil ve mantık belirleniminden kurtulması onun dile gelmezliği ile sonuçlanır. O yüzden bilen demeye yeltenmez. Demeye yeltenenin de bilmediği aşikardır. Niyazi Mısri bu durumu şöyle özetlemiş:

Zat-ı Hak'ta mahrem-i irfan olan anlar bizi,
İlm-i sırda bahri bipayan olan anlar bizi.

Bu fena gülzarına bülbül olanlar anlamaz

Vech-i baki hüsnüne hayran olan anlar bizi.

 
Toplam blog
: 60
: 348
Kayıt tarihi
: 07.09.16
 
 

SBF-Mülkiye mezunu, TCDD'de Memur. ..