Dinlenirken, nasıl dinlemeye başladım...

Sahile oturup, bir taraftan denizin şıp şıp vuran dalgalarını seyredip, demli çayımı yudumlarken, din-le-ni-yo-rum diye kendi kendime kuruntu yapıyordum. 

Malum son günlerin moda gündemi din-len-me… 

Sakın tatil olarak almayın, bu din-len-me, telefon din-len-me-si… 

Dedik ya din-le-ni-yo-rum diye… 

Birden biz din-le-me-ye başladık! 

Sakın yanlış anlamayın, dinleme cihazlarımız, ortam dinleme araçlarımız falan yok. Sahilde arkadaşlarımla oturmuşum, denizi seyrederken, çayımı yudumluyorum. Yan masada oturan ve pahalı telefonunu elinden hiç düşürmeyen güzel, alımlı bir hanım, çalan telefonu ile konuşmaya başladı. Güya 3 G ile görüntülü görüşüyor! Hem kendi konuşmaları, hem karşısındakinin konuşmaları çok rahat duyuluyor ve konuşma çevrede benim gibi din-le-nen-le-ri rahatsız edip, bir anda din-le-yi-ci konumuna soktu!. 

Görünümünden, çağdaş, laik(!) hukuka saygılı bir vatandaş olduğu anlaşılan, top sakallı, saçları jöleli, (tabi saç olan kısmı) bir şahıs, bizim din-le-me-mi-ze engel olmak için, telefon görüşmesi yapan güzel, alımlı, biraz da sonradan görme bayana haddini bildirmeye kalkmasın mı? 

Bu müdahale bizim din-le-me-mi-ze engel oldu! 

Çağdaş erkekle, alımlı bayan, telefon konuşması yüzünden birbirlerine girdi! 

Bayan’ın telefonu halen açık olduğundan, karşıdaki konuştuğu erkek, olayları canlı olarak takip ediyordu. Bir taraftan da “Dayan hayatım, şimdi geliyorum, ben o kendini bilmez, bayanlara saygısız şahsa hemen dersini veririm” diye avaz avaz bağırıyordu. 

Bizim din-le-me olayımızın kısa süreceği, alımlı bayanın konuştuğu erkeğin konuşmalarından anlaşılıyordu. Bunun anlamı, telefon din-le-me-den, ortam din-le-me-si-ne geçeceğimiz… 

Din-len-ce yerinde, din-le-nir-ken, çağdaş erkekle, alımlı bayanın kavgası da yavaş yavaş ilk sıcaklığını kaybedip, küllenmeye başladı. 

Bir müddet sonra alımlı bayanın telefonla görüştüğü erkek çıka geldi. Alımlı bayan, kendisine müdahale eden çağdaş erkeği göstererek, “işte hayatım benim telefon görüşmeme mani olmak isteyen adam” dedi. Alımlı bayanın eşi veya arkadaşı, her kimse, bizim çağdaş erkeğe bir müddet baktı ve sonra, “kalk hayatım, buradan gidelim” dedi… 

Belli ki alımlı bayanın yanına gelen erkek, bizim çağdaş erkeğin boyundan, pogsundan çekinmişti! 

Böylece bizim ortam din-le-me hayallerimiz suya düştü! 

Ben ve arkadaşlarım bir başka din-len-ce yerine, din-le-ne din-le-ne yürürken, bu kez yolda din-le-me-ye başladık. 

Nasıl mı? 

Yolda yürüyen ve telefonu kulağına alan bir kişi, avaz avaz konuşuyordu. Belli ki karşısındakiyle kavga ediyordu. Bu her ne kadar eksik bir din-le-me olsa da, yinede güzel(!) bir dinlemeydi! 

Din-le-ne, din-le-ye giderken, arkadaşlardan birisi, dikkat solda cezaevi arabası var dedi. İçinde Balyoz Davasından tutuklanan paşalar olabilir düşüncesiyle, hemen sola dönüp, cezaevi arabasına selam durduk! 

Bundan sonraki sohbetimiz, Silivri yerleşkesindeki personelin yaşayacağı zorluklardı. 

Nasıl bir zorluk mu diyorsunuz? 

Bu zamana kadar astıkları astık, kestikleri kestik olan bu personel, gelen emekli paşalar nedeniyle, daha kibar olmak zorundalar. Hele; görevlerini yaparlarken, “Hey”, “lan”, “gel”, “git” gibi sözcükleri bundan böyle asla kullanamayacaklarını konuştuk. 

Malum Silivri yerleşke yönetimi, yeni sakinlerine, Paşam diyeceklermiş. Ayrıca gelen emekli paşaları yalnız bırakmayıp, onlarla kibar şekilde sohbet edeceklermiş. 

Sahi Silivri yönetiminin bu kararından Adalet Bakanlığının haberi yok mu? 

Neyse biz dönelim sohbetimizin yeni konusuna: 

Yeni konumuz, UEFA Avrupa liginde final oynamayı hayal eden Beşiktaş’ımızın Dinamo Kiev karşısında aldığı 4-1 lik yenilgi… 

Beşiktaş ve onun yöneticilerine sorulacak tek soru var. Bu hakemleri Türkiye Futbol Federasyonu, Merkez Hakem Kurulu mu atadı? 

Neyse biz, din-len-me-ye ve din-le-me-ye devam edelim…