Diyarbakır ve hukuksuzluk!

Özgürlükler kişilerin hırs ve egoları için yabana atılacak kadar sıradan ve basit bir olgu değil, insan temel  hak ve hürriyetlerinin kişi, kurum veya siyasi partilerin ipoteği  altına alınamayacak kadar ciddi ve hassas bir konu olduğu ne yazık ki iktidar çevrelerince çoğu zaman ya unutuluyor veya  “es” geçiliyor.

Bunun en son örneğini 14 Temmuz günü D.bakır’da BDP’nin düzenlemiş olduğu “Özgürlük için Demokratik direniş” mitinginde iktidarın ve iktidarın polisinin göstermiş olduğu akla ziyan reaksyonla  toplum olarak dehşet içinde gördük.

İktidar demek  sırf  “hükmetmek”  ise eğer  kuşkusuz mevcut iktidar bunu başarı ile yerine getiriyor ve 14 Temmuz günü de D.bakır’da bunu hakkıyla (!) yaptı diyebiliriz.

Bir siyasi partinin sizin politik anlayışınıza, ideolojinize ve partinizin bakış açısına ters düşüyor olması sizin “hükmedici” olarak o partinin en temel  hakkı olan “gösteri ve miting” düzenleme hakkını sudan bahanelerle ipotek altına alıp engellemeye çalışmak ve bu engele karşı demokratik tepkisini gösteren partilileri ve onların temsilcilerini yerlerde sürükleyerek, üzerlerine gaz ve su sıkıp ellerini, ayaklarını kırmanızı  kabullenmek hiçbir insaf ve vicdan sahibince kabul görüp tasvip edilecek bir tepki değildir.

Tıpkı 28 Aralık 2011 gece sizin başınızda olduğunuz silahlı kuvvetler tarafından Roboski’de üzerlerine bomba yağdırılıp paramparça edilen çoğu daha çocuk yaşta 34 Kürt köylüsünün yaşama haklarının elinden alınması gibi 14 Temmuz gibi D.bakır sokaklarında özgürlük ve barış için demokratik tepkilerini dile getirmeye çalışan ve bu ülkenin kimliğini taşıyan yurttaşlara gösterilen insanlık ve insaf dışı uygulamada olduğu gibi yine hak ve hukutan uzak sahnelere tanık olduk.

Bu ülkenin en önemli bakanlıklarından birinin koltuğunda oturan bir bakanın; İçişleri Bakanının D.bakır’da yaşanan vahim olaylardan sonra BDP’li vekiller için “zavallılar” tabirini kullanması doğrusu o vekilleri meclise sokan 2 milyonu aşkın yurttaşın, aklıyla, iradesi ve kalbi ile alay etmekten başka bir durumun da tarifi olamaz.

Bu kontrolsüzlük ve sıradışılık artık sayın bakan için “klişe” bir hal almış gibi ve verdiği demeçlerle toplumu giderek daha tehlikeli bir noktaya da götürmekten başka da bir işe yaramıyor.

14 temmuz günü D.bakır sokaklarında yaşananlar her anlamda yaşanan hukuksuzlukları gözlerimizin önüne serdi.

Mitingin yasaklanması hukuksuzcaydı, miting sonjrası sayın bakanın çıkışı hukuksuzcaydı, tıpkı polisin insaf dışı müdahalesi  gibi ve diğer bir hukuksuzlukta demokratik tepkilerini dile getirmek için sokağa dökülen yurttaşların arasına karışıp araç ve iş yerlerini  yakmaya çalışmak, cam çerçeveleri aşağı indirmek te en az bu yasak kadar hukuksuzcaydı ve her gösteri sonrası yaşanan bu karmaşa  ve karışıklık ne yazık ki toplumda haklı olarak tepkilere yol açmakta sonrasında hem partiye hemde tabanına karşı ülke kamuoyunda antipati ile bakılmasına vesile olmaktadır.

Kürt sorununda keskin bir  viraja girdiğimiz bir dönemde özellikle hükümetin direksyon hakimiyetini kaybetmemesi  ve bu virajın sağlıklı dönülebilmesi adına demokrasiye vede  insan temel  hak ve hürriyetlerine helal getirecek girişim ve planlamalardan uzak durması özellikle bizim açımızdan en önemli  konulardır.