Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '11

 
Kategori
İlişkiler
 

Dizi sezonu ve çocuklar !

Dizi sezonu ve çocuklar !
 

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR


İşte geldiler, heyecan başladıııı.  

Yeni sezonu açan diziler başladı. Günler belirlendi.  

Hangi gün evde durulacak? Hangi gün aynı diziyi seyreden arkadaşlara gidilir? Şeklinde kışlık hayatın akışkanlığı da kendini göstermeye başlar yakında.

Şimdilerde okulların açılma telaşıyla uğraşan anneler ve babalar bu dönemi atlatır ve dizi moduna geçerler çabucak.  

Babanın ayrı, annenin ayrı dizileri oluyor evde. Kabus, çocuk için tam bir kabus. Anne ve babası çalışan çocuğun tarafından bakınca, çocukla geçirilmesi gereken akşam saatlerine ortak çıkmış durumda. Çocukların dizileri seyretmesi de pek sağlıklı olmayacak. Birlikte seyredip paylaşma şansları da yok. Vah yavrum vah…

Çocukluğumun dizileri yayınlanırken bizler odalarımızda yerlerimize yerleşmiş olurduk. Çarli’nin Melekleri vardı farzı mahal. Ama bize yasaktı. Babam uygun bulmazdı seyretmemizi.  

Dallas vardı ki asla mümkün olmazdı seyri. O da babam tarafından uygunsuz bulunmuş ve yasaklanmıştı. Bu anlattığım dönem benim sekiz bilemedin dokuz yaşında halim. Yani yetmiş sekizler…

Birkaç dizi vardı, onlar da genelde büyükler tarafından seyredilirdi. Bize kalan Kaynanalar, Tatlı Cadı, Morg ve Orsın…Şeklinde devam eden ve büyüklerimiz tarafından onaylanan diziler.  

Yaşadığımız zamanın dizilerini ve çocukluğumun dizilerini elimde olmadan karşılaştırıyorum. Rahmetli babam hayatta olsaydı hangilerinin seyredilmesini yasaklardı acaba?

Yeni nesil annelerin ve babaların böyle kaygıları pek yok gibi. Seyrettiği diziden çocuğu etkilenecek düşüncesiyle kendisini mahrum etmek yoluna gitmiyor.  

Hali hazırda ekranlarda boy gösteren dizileri çocuklar rahatlıkla seyredebiliyor. Etkileniyorlar mı? Çocuğuna göre değişiyordur fikrini taşıyorum. Ama etkinin şiddeti değişiyordur kategorisini de es geçmemeli.

Diğer taraftan yerli dizilerin masum kaldığı yabancı çocuk dizileri olduğunu da göz ardı etmemeliyiz. Kız çocuklarının izlediği ve etkisini şiddetli yansımalarla gösteren diziler var.  

Yabancı çocuk kanalları tarafından yayınlanan bu diziler çarpıcı şekilde etkiliyor. Neden kız çocuklarını işaret ettiğimi soracak olursanız, onlar karşı cinslerine nazaran cinsel yönelmeleri çabuk anlamlandırabiliyorlar.

Yaradılışları gereği doğaları böyle. Bunda yüksünecek bir durum yok kız çocuğu olanlar için. Hatta bu anlamlandırma durumu da çocuğun yapısına göre değişim gösterebiliyor.  

Teknolojik ilerlemenin hız kazandığı günümüz aile hayatında çocukları karşılaşacakları tehlikelerden uzak tutmaya çalışmak fikri yaş gözüküyor.

Nereye kadar engelleyeceksin? Evde yasakla, diğer evlerde de mi yasak uygulayacaksın?  

Yahut çocuğu cam bir fanusa koyup doğal hayattan soyutlayarak a sosyal bireyler mi yapacağız?

Tabi ki hayır. Ama çığırından çıkmak üzere olan bir dejenerasyonun treni üzerimize gelirken “Aaa, ışık” demeyeceğiz. Ezilmeden ve ezdirmeden çözümlemek yoluna gideceğiz ki televizyon ve bilgisayar bağımlısı olmasınlar.  

Sekiz, dokuz yaşında çocukların evlerinde cep telefonu almayan ebeveynleri ile çata çat kavga ettiklerine şahit oldum.

Küçücük çocukların bilgisayar için oyun konsolu için olmadık kaprislerine şahit oldum. Daha da ilerisi oyun konsoluna bağımlı çocuklar var çevremde.  

“Yok canım. Fazla zaman geçirmiyor.” Diyen annesinin babasının sözlerini yalanlarcasına gittiğim evde saatlerce odasından çıkmadan ekran karşısında oynayan ve sosyal hayattan, insandan soyutlanan çocuklar gerçeğiyle yüzleştim.

Kendimizi kandırmaktan bıkmadık mı? Çocuklarımızı kendi ellerimizle ateşe atıyoruz.  

Her akşam dışarıda yemek yiyen ve çocuğunu hazır gıdalarla besleyip ardından “Aaa. Hiç tasvip etmiyorum şekerim. Çok zararlı..” şeklinde saçma sapan cümleler kurarak kimi kandırıyoruz?

Düşününce büyüklerin de riyakar davrandıkları gerçeğinden kaçış yok sanırım. Çocukların yaşadıklarının sorumluluğunu alma zamanı gelmedi mi?  

Akşam evde olmak, bir masanın başında yemeğe oturmak. Birlikte yemekten kalkıp masayı toplamak. Beraber seyredilebilecek filmleri seyredip sohbet etmek. Bunlar çocuklarımıza borçlu olduğumuz zamanın telafisi için şart. Çalışıyor ve yoruluyoruz. Ama onlar çocuk, ilgi bekliyorlar.

Dün akşam arabada Ali sordu “Anne çok mu yoruldun” “Evet kuzum, bugün yoğundu” dedim.  

Bazı akşamlar da “Günün nasıl geçti anne?” der. Çocuklara cevap verirken bile dikkat etmek gerekli. Söylediğimiz sözleri kendilerine yöneltip, anlamları kendileriyle bütünleştiriyorlar farkına varmasak da. Çocuklarımın bu tür sorularına genellikle “Sizi görünce yorgunluğum geçti, sizi görünce günüm güzelleşti.” Demek gayretinde olurum.

Olumsuz ifadeleri kendilerine söylenmiş gibi düşünüyorlar. Günün iyi geçmeyişinin sebebinin kendileri, yorgunluğun sebebinin kendileri olduğu şeklinde fikirlere kapılıyorlar.  

Peki nedeeeen? Çünkü onlar çocuk da ondaaaan.

Beklentileri çok değil. Mutluluk vesilesi birkaç cümle. Sıcak bir kucaklaşma…  

Bunları yapmanın zorlaştığı dönemler de oluyor insan hayatında. Etten kemikten kullar olmanın yarattığı fanilik halleri karşısında; gergin ve daralmış vaziyette eve düştüğümüz zamanlarda olur.

Küçük bir tavsiye; bu zamanlarda sıkıntınızın sebebinin onlar olmadığını günlük olaylar olduğunu net ifade edin ki sizden uzaklaşmasınlar. Sizi dinlemeyi, size anlatmayı ve paylaşarak zaman geçirmeyi öğrensinler.  

Kıssadan hisse; Çocuk=Sorumluluk

Çocuk=Duygusallık

Çocuk=Talep kar

Çocuk=Masumiyet

Çocuk=Çocuk=Çocuk

 

Sağlıkla ve mutlu kalın 08/09/2011

Gülay Mustafaoğlu

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..