Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '08

 
Kategori
Özel Günler
 

Doğdun ya...

Doğdun ya...
 

Ha gayret..:)


Kolay geçmedi hamileliğin. Geceler boyu hastanelere taşındık. Özellikle son iki aya rastlayan ve normal insanların bile nefes almakta zorlandığı Temmuz-Ağustos sıcaklarında. Aslında bir ay kadar erken bekliyorduk biz seni. Oysa senin hiç mi hiç acelen yoktu dünyaya gelmek için. İsyan etmedim değil hani. Özellikle, tıpkı şimdiki gibi olan ve vurduğu yerden ses çıkartan o demir kafanla, şöyle bir yarım tur attığında karnımda. Öf be diyordum. Doğacaksan doğ artık. Acayip canımı yakıyordun. En çok da her zaman yattığım gibi karın üstü yatmayı özlemiştim.

Baktık senin geleceğin yok, bir pazartesi sabahı bıçak altına yattık beraberce. Ve belki de gelmek istemediğin bu dünyaya, doktorun yardımıyla da olsa zoraki getirdik seni. Çünkü sığındığın o liman sen ve ben için güvenli olmaktan çıkmıştı artık. Takvim yaprakları yirmi beş Ağustos bin dokuz yüz doksan yediyi gösteriyordu dünyaya gözlerini açtığında. Saat sabah dokuz dokuz buçuk civarlarıydı büyük ihtimalle.
Yavaş yavaş kendime gelmeye başladığım üç, üç buçuk civarlarında gördüm ilk defa seni. Kız bebek istediğimden midir nedir? Çokta bir şeye benzetememiştim ilk gördüğümde seni:) Canımda çok yanıyordu ya... Belki ondandır. Ve ilk defa o saatlerde emzirmeye çalıştım. Hem sen zorlandın, hem de ben. Bir gün sonra biraz daha ustalaştın emme sanatında. Bir gün sonra biraz daha. Beşinci günün sonunda artık evimizdeydik. Bir sürü ziyaretçimiz vardı.

Seni emzirdikten sonra odana yatırmıştım. Beş dakika sonramıydı neydi, bebek uyumuş mu diye sana bakmaya gelen teyzen; koşarak gelmişti yanıma. Çocuğun başını sen mi çevirdin öbür yana. Hayır, cevabını alınca da çok şaşırmıştı. Daha beş günlük bebeğin kendi kendine başını çevirip, yön değiştirmesi çok sık rastlanan bir durum değildi hani. Oysa sen bunu daha ilk günden yaparak doktoru bile şaşırtmıştın. Teyzenin bundan haberi yoktu.

Kız çocuk demiştim ya. Ne çok isterdim aslında, şöyle kıvır kıvır saçlı (çok kıvır değil ama):) dalgalı, tıpkı Priscilla Presley’e benzeyen bir kızım olmasını. Çocukluğumdan beri büyüttüğüm bir hayaldi. Kabarık kabarık etekleri olan rengarenk elbiseler alacaktım ona. Saçlarında rengarenk kurdeleler uçuşacaktı. O; minik minik adımlarıyla kostak kostak koşacaktı önümde. O koştukça kurdeleleri saçlarıyla beraber dalgalanacaktı rüzgarda. Sonra… Güya onu zorla yakalayacak, tuttuğum gibi çimlerin üstüne yatıracak, bir güzel gıdıklayacaktım başımla. Sonra ikimizde soluk soluğa kalıp, sırt üstü çimlere uzanacak, yıldızları seyredecektik birlikte. El ele. Ama olmadı. Çünkü sen geldin. Niye geldin kerata. Hayallerimi yıktın:)

Olsun. İki santimlik çıkıntın dışında tıpatıp düşlediğim gibiydin aslında. Biraz yaramaz, haşarı, ele avuca sığmayan, gülünce gözlerinin içi gülen, adı gibi özgün, maviş bir bebek. Üstelik sağlıklı. Daha ne isterdim ki.

Sen doğmuştun ya… Daha ilk görüşte unutmuştum çektiğim bütün acıları. Sihirli bir el değmişçesine uçup gitmişti hepsi. İlk günlerde, günde on altı saat kadar uyuyordun. Bazen uyanmanı bekleyemiyor, sabırsızlanıyor, uyandırıp, uyandırıp seviyorduk seni. Fakat biraz fazla ağlayınca hemencecik bıkıyorduk. Aslında, ilk üç ay dışında çok yormadın bizi. Akşam yattın sabah kalktın.

Bir iki defada banyo yaptırırken çok korkutmuştun beni. Ağzına burnuna köpük mü kaçmıştı ne? Kaskatı kesilmiştin. Nefes alamıyordun. Sudan çıkardım. Ayaklarından tutup popona birkaç şaplak attım. Sarstım, salladım. Kendine gelmiyordun. Çok korktum. Dizlerim titremeye başladı. Sonra baktım olmuyor, havluya sarıp, sarmalayıp sarıldım sana. Biraz sonra yavaş yavaş kendine gelmeye başladın. Başladın ama ben de dokuz doğurmuştum bu arada .

Aradan yıllar geçti. Bu gün on bir yaşını bitirip on ikiden gün almaya başladın. Kocaman oldun. Galiba yavaşça çocukluktan çıkıp ergenliğe doğru yol alıyorsun. Bazen bağrışıyoruz ya ana oğul. "Oradan anlıyorum." Hatta bazen öyle bir bağırıyorsun ki; "o Pavarotti sesinle" camlar bile sallanıyor. İşte o zamanlar çok kızıyorum sana. Şuna bak diyorum. Daha dün olmadan bugün anneye bağırırsın sen ha?

Hatta hatırlıyor musun? Bazen sen nerden geldin bizim evimize diyorduk sana babayla. Sen; ben biyerden gelmedim, sizin çocuğunuzum diyordun. Bizse; hayır, sen bizim çocuğumuz değilsin! diyorduk seni kızdırana kadar ısrarla. En sonunda kızıyor, ağlamaya başlıyordun. Biz ise içten içe gülüyorduk sana. Ne kadar gaddardık değil mi?

Fakat biliyor musun? Biz hala emin değiliz bizim çocuğumuz olduğuna. Sahi sen nerden geldin bizim evimize Özgün?

Yoksa… Yoksa sen bizim çocuğumuz değil misin? Özgün!..


...


:))..:))..:))

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..