Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '09

 
Kategori
Dünya
 

Doğu Türkistan

Doğu Türkistan
 

Doğu Türkistan, Türklerin ana yurdudur, ancak bugün işgal altında bulunuyor.

Uygurların anayurdu olan sahalarda, Çin ilgisi devamlı surette olmuştur,

Doğu Türkistan toprakları, Çin’in doğal sınırları kabul edilen Çin seddinin dışında, Türklerin kadim yurdudur.

Bugünün adalet anlayışı içerisinde; Doğu Türkistan’da, Uygur Türklerinin eskiden beri yerli halk olarak yaşadığı düşüncesi o toprakların sahibi olmalarına bugün için yetmemektedir.

Dünya’da her hangi bir işgalci ulus, bir başka ulusun topraklarını eğer zapt edecekse veya zapt edecek kadar kuvvetli ise, anavatanı işgal edilen halkın anayurdu olduğunu ya da yaşadığı toprakları (anavatanı) üzerinde milli veraset sahibi bulunduğunu, dolayısıyla tarihi hakkı bulunduğu gerçeğini, işgalciler dikkate almazlar.

Bir ulusun –kendi vatan toprağı- üzerinde yaşama hakkı! Verasete (mirasçı olma ile) değil, nihai olarak siyasi, ekonomik ve askeri güce dayandığı tezi güncelliğini korumaktadır.

Son elli yıl içerisinde, Demografik üstünlük tesis etmek için, Çinliler, Doğu Türkistan’a, Türklerden daha fazla insanı yerleştirmişler, Biraz da Allah (c.c) ‘ın yardımıyla, Çinliler ağır karasal iklimin hüküm sürdüğü Türkistan iklimine başta intibak edememişlerdir. Ancak son yıllarda nüfusları bir hayli artmıştır.

Bu demografik faaliyetler esnasında milyonlarca Uygur Türkü öldürülmüştür.

“Bir insanın ölümü trajedi, bir milyon insanın ölümü ise bir istatistiktir” diyen Stalin’in bu sözünü teyit edercesine, Dünya âlem yaşanan şiddet, vahşet ve soykırıma istatistik bir vaka olarak bakmış. Müslüman ülkelerde harekete geçirilememiştir.

Dünya tarihine baktığımız zaman, en çok savaşan milletlerin başında Türk milleti gelir. Ecdadımız, Dünya’nın neresinde olursa olsun cereyan eden her hangi bir fenalığa –zülme- ve adaletsizliğe her zaman karşı durmuşlardır.

Adaletin yeryüzüne yayılması, insanlar arasında ayırımı değil eşitliği esas alan, güçlünün değil, haklının yanında olan İslamiyeti -Kuran ahlakını- Dünya’ya yaymak için fetihler yapmışlardır.

Türklerin yönetimi altındaki tüm halklar rahat bir nefes almışlar, huzur içinde yaşamışlar dolayısıyla, ecdadımız bu hasletleri ile insanlığa örnek olmuşlardır.

Birçok Hıristiyan ülkelerin elçileri, gezginleri ya da diğer ülkelerin seyyahları, İslam ahlakına dayalı devlet yönetimlerini, yazdıkları kitaplarda –seyahatnamelerde- anlatmışlardır. Dünya kütüphaneleri bu hayranlığı dile getiren kitaplarla doludur.

Türkler, egemenlik alanlarının uzak veya yakın coğrafyasında yaşayan ve insanlığın başına bela olan onlarca Devleti, tarihi süreç içerisinde, dize getirmiş ve kılıcına baş eğdirmiştir.

Sadece, Osmanlı dönemini 600 sene kabul eder ve bundan dâhili isyanlar ve iç harpleri hariç tutarsak, ecdadımız, üç yüz senesini savaşarak geçirmiştir.

Doğu Roma, Balkan, Doğu Avrupa Halkları, Latin, Cermen, Anglosakson ulusları, Fars Arap ulusları ve daha nice kavimler de dâhil olmak üzere bu 300 yıllık savaş tarihi boyunca belirli aralıklarla Türklerin amansız tokadını yemişlerdir.

Bunların içinde son asırlarda tabii olarak Çin yoktur, ancak yakın, orta veya uzun vadede, Türk’ün tokadını yemeyeceği anlamına gelmez.

Dünya’da bölgesel bütünleşme projeleri içinde en büyüklerinden biri olarak gösterilen ve Türkiye’nin de dâhil olup, siyasi ve stratejik bütünsellik sağlamak adına müracaat ettiği ancak, elli yıldır hala sonuçlandıramadığı “Avrupa Birliği” maceramızda, geçmişin tortuları ve izlerinin bulunduğunu unutmamak icap etmektedir.

Geçmişten ve günümüze süregelen ve yapılan en büyük yanlış, Türkiye dışındaki Türklerin, ya da kardeş halkların başlangıçta vatandaşı oldukları ülkelerde temel insan hakları çerçevesinde istimal ettikleri haklarını zamanla kaybetmeleri ya da zamanla bu haklarının ihlal edilmesi karşısında bazı devlet yöneticilerimizin, ihlal eden ülkelere karşı tepki göstermeyip, kendi iç sorunu addedilerek duyarsız kalınması olmuştur.

İnsanlıktan nasiplenmemiş katliamcı ve zalimlerin organize çalışmaları yeterince fark edilememiş, doğal parçalanmışlık halimiz, tarih şuurundan yoksunluk ve ilgisizliğin bir sonucu olarak, zaman içerisinde bu kardeş halk! Esarete dönüşen bir yaşama mahkûm edilmiştir.

Diğer taraftan, bu manzaraya rağmen ülkemizde, istikamet saptırıcı söylem ve eylemlerin ciddi birer tezmiş gibi savunulması ve taraftar toplaması da calib-i dikkat bir husustur.

Bugün artık “Esir Türkler!” - Soydaşlarımız ya da Kardeş Halklar- diye bir meselemiz olduğunu yeni yeni anlamaya çalışıyoruz.

Doğu Türkistan Müslüman halkı, bugün ülkesinde esir, fukara ve garip durumdadır. Bu insanlara elimizi uzatmak zorundayız.

Doğu Türkistan halkı, Nitelikli Sanayi Bölgeleri ile ekonomileri güçlendirilebilir ve Çin’in iç bölgelerinde çalışmaya zorlanmaları önlenebilir.

Ortadoğu barış sürecinde, ABD tarafından İsrail-Ürdün’ün ortak alanlarında, bölgede yaşayan Filistin halkı için, işsizliğe çare olarak kurulan ve ABD pazarına gümrük vergisiz ve kotasız girebilme ve rekabet edebilme şansını veren Nitelikli Sanayi Bölgeleri kurulmuştur.

Çin’le yapılacak ekonomik ikili anlaşmalarla, Doğu Türkistan bölgesinde benzer şekilde kurulacak olan “Nitelikli Sanayi Bölgeleri” nin işletilmesi ile bu bölgede yaşayan Uygur halkının rahat bir nefes alması mümkündür, diğer taraftan Uygur halkının üretim ve istihdamına en güzel katkıyı yapacaktır.

İki ülke arasında süregelen olumlu ilişkilerin bozulmadan devam etmesine, hem Uygur halkının üretim ve istihdamına, hem de ülkemizdeki dar gelirli kesimlerin Çin mallarına yönelik itiyat ve istekleri, soydaşlarımız lehine ekonomik bir kazanca dönüşecek ve demografik, iktisadi ve sosyal refahına hizmet edecektir.

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..